İLGİNÇ İDDİA; REDHACK'İ KİM YÖNETİYOR?
Sanal Alemin Klavyeli Asileri REDHACK kitabının yazarı Orhan Gökdemir, çarpıcı bir iddiada bulundu.
RedHack sanal ortamdaki eylemleriyle ülkemizde tartışılmaya ve gündem yaratmaya devam ediyor. İlk kez geçtiğimiz hafta Ulusal Kanal’da Ezber Bozanlar programında canlı yayına katılarak kim olduklarını anlattılar.
-Söyleşimize sizi biraz tanıyarak başlayabilir miyiz?
Gazeteci-yazarım. Gazeteciliğe 1987’de başladım. Prof. Dr. Yalçın Küçük’le birlikte Toplumsal Kurtuluş dergisini çıkardık. Aşağı yukarı çalışmadığım dergi pek kalmadı diyebilirim. Nokta dergisi, Gerçek dergisinde haber müdürlüğü, çeşitli dergilerde editörlük yaptım. Sonra televizyon programlarına başladım. Sky Türk’te Enver Aysever’le birlikte program yaptık, bir süre televizyonun internet sitesini yürüttüm. Sonra Cem TV’de yayın yönetmenliği yaptım. Şimdi ise CNN Türk’te Enver Aysever’le birlikte "Aykırı Sorular"ı hazırlıyoruz. Diğer yandan da kitap yazıyorum.
-Bu kitabı yazma serüveninize biraz değinir misiniz?
Benim gazeteci bir yanım var. Doğrusunu isterseniz, RedHack’i daha önce de izliyorduk ama, tam olarak ne yaptıkları hakkında ayrıntılı bir fikrim yoktu. Bizim kuşak bilgisayar konusunda biraz sıkıntılı bir kuşak ama sonuçta bu sadece bilgisayarla ilgili teknik bir şey değil. Son YÖK eylemleri olduğunda ortaya inanılmaz bir tablo çıktı. Normalde yapılması gereken şu: Red Hack diyelim ki devlete ait bir kurumun, YÖK’ün sitesini hackleyerek suç işlemiş olabilir. Ama nihayetinde ortaya çıkan şey RedHack’in yaptığından daha büyük bir suçu gösteriyor. Bir okuyucu olarak da o süreci izledim. Haberleri yapılmadı demiyorum ama, hak ettiği biçimde yapılmadı. Ben bir gazeteciyim. Böyle bir eylem yapılmış ve üniversitelerde bu kadar garip ilişkiler ortaya dökülmüşse bu olay haftalar boyunca manşet olmalıdır.
-Basın görmedi mi sizce bu eylemleri?
Gördüler ama küçük haberler şeklinde, çok altlarda gördüler, önemsememeye çalıştılar. İşte tam da böyle bir süreçte Yelda Cumalıoğlu’nun da önerisiyle bu konuyu yazmak gerekli fikri ortaya çıktı. Sorunuza yeniden dönecek olursak şöyle ifade edeyim; malzeme ortada. Ben bir resim yaptım. Ne gördüysem onu söyledim. Dünyada ne olup bitiyor onu ekledim. Ayrıca ekleyim, dünyanın hiçbir yerinde hacker grupları terörle suçlanmamış, ABD dahil. Bunun belli yasal düzenlemeleri var. Elbette siz bir şirketin bilgisayar sistemine zarar vermişseniz sizi mahkemeye veriyorlar. Ama böyle bir durum yok.
-Ulusal Kanal’da geçtiğimiz hafta Ezber Bozanlar programında RedHack konuşuldu. Ayrıca RedHack ilk kez canlı yayına katılarak kim olduklarını anlattı. Etkisi nasıl oldu programın?
Çok büyük tepki aldı. İlk defa RedHack’in programa katılması büyük etki yarattı. RedHack dışında başka tabi başka mağdurlar da vardı. Barışlar da programa katıldılar. Yani canı yananlar oradaydı.
"HERKESİN TERÖRİSTİ KENDİSİNE"
-Red Hack de mi öyle sizce?
Garip olan aslında devletin savcılarının, polisinin hoşlanmadığı her fikre terör ve terör örgütü diyerek yaklaşması. Kaldı ki başka bir garabet var. Ben programda da şakayla karışık söyledim. Devlet Oslo görüşmesi yapıyor. Biz de ’erken Ulusal Kanal görüşmesi’ yapıyoruz dedim. Şaka yollu diyorum ki "Herkesin teröristi kendisine". Senin için faydalı terör örgütü var, zararlı terör örgütü var. Devlet nasıl böyle bir ayrım yapar? Bu da başka bir şey. KCK’lılara ’ayıp oldu, yazık oldu’ diyeceksin o arada baskın yapıp Grup Yorum’un kasetlerine el koyacaksın. Kaç tane hukuk var Türkiye’de?
Diyelim ki Red Hack bir terör örgütü, Red Hack dediğimiz zaman ona yardım etmiş olmayız. Bununla ilgili bir analiz yazdığımız zaman buna dâhil olmayız. Yani her söylenen suç değildir. İnsanla suç özdeşleştirilemez. Ama ne yazık ki böyle bir gelenek de oluştu. Biz Türkiye’de ilk defa yazılmamış bir kitabın topladığını gördük.
"DGM’LERE HAKSIZLIK ETMİŞİZ"
90’lı yıllarda sansür sürgün kararnamelerini hatırlıyorum. Sansür vardı resmen. Ama matbaada dergi basılırken polis gidiyordu ’şu şu yazıları basarsanız dava açarız’ diyordu. Sadece bu. Siz de DGM’yle uğraşmamak için o yazıları çıkarıp dergiyi yine basıyordunuz. Yani kapıyı kırıp, yazan herkesin ziyaret edildiği, her şeye el koyulduğu gibi bir durumla hiç olmamıştı.
Düzeltiyorum bakın biz DGM’lere haksızlık etmişiz. ’Seni tutukladım anahtarı da denize attım’ diye bir şey yoktu. Her şeye rağmen yine de adil karar verebilen savcılar ve yargıçlar vardı. Böyle ’ikiye bir mahkemeleri’, ’tutukluluğunun devamına’ vb. şeyler yoktu.
-Son olarak neler söylemek istersiniz?
Red Hack tipi örgütlenmeler oturduğu alan itibariyle yeni örgütlenmeler. Alanı itibariyle aynı makine kırıcıları gibi biraz sanatkârlar. Bunlar belli ki bu teknolojiye hakim çocuklar. Dolayısıyla hem teknoloji hem bilgi hem de ideolojik bir duruş ortaya çıkınca çok farklı bir yapı ortaya çıkıyor. Sanırım önümüzdeki 10-20 yılın yeni örgütlenme alanları olacak burası ve biz bu meseleyi çok tartışacağız.
Şenol Çarık / Odatv.com
-Söyleşimize sizi biraz tanıyarak başlayabilir miyiz?
Gazeteci-yazarım. Gazeteciliğe 1987’de başladım. Prof. Dr. Yalçın Küçük’le birlikte Toplumsal Kurtuluş dergisini çıkardık. Aşağı yukarı çalışmadığım dergi pek kalmadı diyebilirim. Nokta dergisi, Gerçek dergisinde haber müdürlüğü, çeşitli dergilerde editörlük yaptım. Sonra televizyon programlarına başladım. Sky Türk’te Enver Aysever’le birlikte program yaptık, bir süre televizyonun internet sitesini yürüttüm. Sonra Cem TV’de yayın yönetmenliği yaptım. Şimdi ise CNN Türk’te Enver Aysever’le birlikte "Aykırı Sorular"ı hazırlıyoruz. Diğer yandan da kitap yazıyorum.
-Bu kitabı yazma serüveninize biraz değinir misiniz?
Benim gazeteci bir yanım var. Doğrusunu isterseniz, RedHack’i daha önce de izliyorduk ama, tam olarak ne yaptıkları hakkında ayrıntılı bir fikrim yoktu. Bizim kuşak bilgisayar konusunda biraz sıkıntılı bir kuşak ama sonuçta bu sadece bilgisayarla ilgili teknik bir şey değil. Son YÖK eylemleri olduğunda ortaya inanılmaz bir tablo çıktı. Normalde yapılması gereken şu: Red Hack diyelim ki devlete ait bir kurumun, YÖK’ün sitesini hackleyerek suç işlemiş olabilir. Ama nihayetinde ortaya çıkan şey RedHack’in yaptığından daha büyük bir suçu gösteriyor. Bir okuyucu olarak da o süreci izledim. Haberleri yapılmadı demiyorum ama, hak ettiği biçimde yapılmadı. Ben bir gazeteciyim. Böyle bir eylem yapılmış ve üniversitelerde bu kadar garip ilişkiler ortaya dökülmüşse bu olay haftalar boyunca manşet olmalıdır.
-Basın görmedi mi sizce bu eylemleri?
Gördüler ama küçük haberler şeklinde, çok altlarda gördüler, önemsememeye çalıştılar. İşte tam da böyle bir süreçte Yelda Cumalıoğlu’nun da önerisiyle bu konuyu yazmak gerekli fikri ortaya çıktı. Sorunuza yeniden dönecek olursak şöyle ifade edeyim; malzeme ortada. Ben bir resim yaptım. Ne gördüysem onu söyledim. Dünyada ne olup bitiyor onu ekledim. Ayrıca ekleyim, dünyanın hiçbir yerinde hacker grupları terörle suçlanmamış, ABD dahil. Bunun belli yasal düzenlemeleri var. Elbette siz bir şirketin bilgisayar sistemine zarar vermişseniz sizi mahkemeye veriyorlar. Ama böyle bir durum yok.
-Ulusal Kanal’da geçtiğimiz hafta Ezber Bozanlar programında RedHack konuşuldu. Ayrıca RedHack ilk kez canlı yayına katılarak kim olduklarını anlattı. Etkisi nasıl oldu programın?
Çok büyük tepki aldı. İlk defa RedHack’in programa katılması büyük etki yarattı. RedHack dışında başka tabi başka mağdurlar da vardı. Barışlar da programa katıldılar. Yani canı yananlar oradaydı.
"HERKESİN TERÖRİSTİ KENDİSİNE"
-Red Hack de mi öyle sizce?
Garip olan aslında devletin savcılarının, polisinin hoşlanmadığı her fikre terör ve terör örgütü diyerek yaklaşması. Kaldı ki başka bir garabet var. Ben programda da şakayla karışık söyledim. Devlet Oslo görüşmesi yapıyor. Biz de ’erken Ulusal Kanal görüşmesi’ yapıyoruz dedim. Şaka yollu diyorum ki "Herkesin teröristi kendisine". Senin için faydalı terör örgütü var, zararlı terör örgütü var. Devlet nasıl böyle bir ayrım yapar? Bu da başka bir şey. KCK’lılara ’ayıp oldu, yazık oldu’ diyeceksin o arada baskın yapıp Grup Yorum’un kasetlerine el koyacaksın. Kaç tane hukuk var Türkiye’de?
Diyelim ki Red Hack bir terör örgütü, Red Hack dediğimiz zaman ona yardım etmiş olmayız. Bununla ilgili bir analiz yazdığımız zaman buna dâhil olmayız. Yani her söylenen suç değildir. İnsanla suç özdeşleştirilemez. Ama ne yazık ki böyle bir gelenek de oluştu. Biz Türkiye’de ilk defa yazılmamış bir kitabın topladığını gördük.
"DGM’LERE HAKSIZLIK ETMİŞİZ"
90’lı yıllarda sansür sürgün kararnamelerini hatırlıyorum. Sansür vardı resmen. Ama matbaada dergi basılırken polis gidiyordu ’şu şu yazıları basarsanız dava açarız’ diyordu. Sadece bu. Siz de DGM’yle uğraşmamak için o yazıları çıkarıp dergiyi yine basıyordunuz. Yani kapıyı kırıp, yazan herkesin ziyaret edildiği, her şeye el koyulduğu gibi bir durumla hiç olmamıştı.
Düzeltiyorum bakın biz DGM’lere haksızlık etmişiz. ’Seni tutukladım anahtarı da denize attım’ diye bir şey yoktu. Her şeye rağmen yine de adil karar verebilen savcılar ve yargıçlar vardı. Böyle ’ikiye bir mahkemeleri’, ’tutukluluğunun devamına’ vb. şeyler yoktu.
-Son olarak neler söylemek istersiniz?
Red Hack tipi örgütlenmeler oturduğu alan itibariyle yeni örgütlenmeler. Alanı itibariyle aynı makine kırıcıları gibi biraz sanatkârlar. Bunlar belli ki bu teknolojiye hakim çocuklar. Dolayısıyla hem teknoloji hem bilgi hem de ideolojik bir duruş ortaya çıkınca çok farklı bir yapı ortaya çıkıyor. Sanırım önümüzdeki 10-20 yılın yeni örgütlenme alanları olacak burası ve biz bu meseleyi çok tartışacağız.
Şenol Çarık / Odatv.com