"İKİYÜZLÜ,PİŞKİN,HAYSİYET CELLATLARI!.." İSMET BERKAN'DAN MAGAZİN TERÖRİSTLERİNE SERT ÇIKIŞ!..

Gazetecilik´ yaptığınızdan bu kadar eminseniz, elinizdeki bantların ham halini hiç değilse internete koyun. Montajsız, efektsiz, üstüne ses bindirilmemiş bantlarınızı koyun, olayları hepimiz baştan sona görelim. Var mısınız?

Gazetecilik, 'haysiyet cellatlığı' mesleği değildir


Biraz bekledim, kim ne diyecek, ne yazacak, diye. Magazin muhabirlerinin tiyatrocu Levent Kırca´yı, film yönetmeni ve oyuncu Uğur Yücel´i ve müzisyen ve oyuncu Timuçin Esen´i önce çileden sonra da insanlıktan çıkarmasını siz de ibretle izlemediniz mi? Ben izledim. Bazı gazeteler bu sefer lutfettiler, magazin basınını ve magazincilik denen illeti de tartışmaya açtılar. Ama bu yapılan da son derece ikiyüzlü bir şeydi, az sonra neden böyle dediğimi daha iyi anlatabileceğim.
Gelin o tartışmaya en baştan başlayalım.
Bu fenalıkları yapanlara ve onları gece yarıları `çalışmak´ üzere oraya gönderenlere mesleklerini sorsanız, benimle aynı cevabı verecekler: Gazeteci.
Oysa yapılan `iş´in gazetecilikle uzaktan yakından ilgisi yok. Onların yaptıkları, açıkça söyleyeyim, haysiyet cellatlığı.
Soranlara bundan sonra böyle cevap vermelerini salık veririm.
***
Uğur Yücel, bir lokantada veya barda içki içecek, sonra evine gitmek üzere kapıdan çıkacak. Siz kameranızla onun burnuna kadar gireceksiniz, dakikalarca kameranızı orada tutup abuk subuk sorular soracaksınız, o tınmayacak yürümeye devam edecek, sonra sizin yüzünüzden ayağı takılıp yere düşecek ve siz onun yerden kalkmaya çalışma görüntülerini yayımlayacaksınız, seyredenler `Bak işte şişede durduğu gibi durmuyor´ diye düşünecekler, bunun adı da `gazetecilik´ olacak öyle mi? Yok öyle yağma!
Timuçin Esen, arkadaşlarıyla bir bardan çıkacak. Siz onun da burnuna kameralarınızı dayayıp abuk subuk sorular soracaksınız. O cevap vermek istemediğini, görüntülenmek istemediğini söyleyecek. Siz devam edeceksiniz rahatsız etmeye. En sonunda o çileden çıkacak. Ve siz onun polis tarafından yerde sürüklenme görüntülerini yayımlayacaksınız, üstüne bir de `Şöhretli insanın saldırısına uğrayan mağdur´ olacaksınız, öyle mi? Yok öyle yağma!
Levent Kırca bir hanım arkadaşıyla lokantada yemek yerken siz orada biteceksiniz ve bu huzurlu güzel keyif akşamının içine edeceksiniz, kameranızı sofradaki yemeklere kadar sokacaksınız, abuk subuk sorular soracaksınız, sanki herkes size cevap vermek zorundaymış gibi, sonra o çileden çıkınca onun çileden çıkma görüntülerini yayımlayacaksınız, bunun adı da `habercilik´ olacak, öyle mi? Yok öyle yağma!
`Gazetecilik´ yaptığınızdan bu kadar eminseniz, elinizdeki bantların ham halini hiç değilse internete koyun. Montajsız, efektsiz, üstüne ses bindirilmemiş bantlarınızı koyun, olayları hepimiz baştan sona görelim. Var mısınız? Herkes de görsün, sizin `haber almak´ adı altında nasıl rahatsız edici olduğunuzu, nasıl ikiyüzlü olduğunuzu, nasıl terbiyesiz olduğunuzu.
***
Sadece gece gezen ve kendilerine `basın emekçisi gazeteci´ diyenlere değil sözüm. Onları geceleri oralara `av´a gönderenlere, o `haber´leri alıp TV´de yayımlayanlara, gazeteye basanlara da söylüyorum bu sözleri. Ve hepsini `haysiyet cellatı´ olarak niteliyorum.
***
Taptaze bir örnek:
Önceki gün `magazin´ yayımlayan bütün gazetelerde aynı haber vardı. Yazar-yönetmen-oyuncu Uğur Yücel, 97 bin liralık bir karşılıksız çek davasıyla uğraşıyordu ve bu parayı ödemeden `Amerika´ya kaçmıştı.´
Evet, yanlış okumadınız, Çarşamba günkü gazetelerde bu haber vardı: Uğur Yücel Amerika´ya kaçtı!
Peki bu haberi yayımlayan gazetelerde dün ne okudunuz? Uğur Yücel açıklama yapmak zorunda kalmıştı. Hayır Amerika´ya kaçmamış, kendisinin de oyuncu olarak rol aldığı Fatih Akın´ın filminin galasına katılmak üzere New York´a gelmişti, zaten iki gün sonra da dönecekti, çünkü dizisi, filmiyle bütün hayatı Türkiye´deydi.
Merak edenler için söyleyeyim, Uğur Yücel iki sezondur başarılı bir tv dizisinde oynuyor. Bu yaz çekimlerini tamamladığı uzun metrajlı filmi yakında gösterime girecek. Ve son olarak 97 bin lira herhalde Uğur Yücel için ödenemeyecek büyüklükte bir borç değil.
Bir insanı önce `kaçtı´ diye yazıp sonra da pişkin pişkin `Kaçmamış, gelecekmiş´ diye okuyuculara takdim etmek, haysiyet cellatlığı değilse nedir?
***
Herkes şapkasını bir kez daha önüne koyup düşünsün: Gazetecilik mesleği, `haysiyet cellatlığı´ mesleği midir, değil midir?
Daha önce de yazmıştım, gazetecilik insan kırma mesleği değildir, demiştim. Kıra kıra yakında geriye insan kalmayacak, okuyucu kalmayacak!


İsmet Berkan/Radikal