“İkinci Darbe” şayiaları neden çıkıyor?..

Medyaradar siyaset analisti Atilla Akar, son günlerde yaygınlaşan “İkinci Darbe” tartışmalarına dair öne sürülen yanlış ve ihtimalleri tartıştı…

Efendim; bana kalırsa şu “İkinci Darbe Tartışmaları”nın iyice cılkı çıktı. Daha doğrusu ortada somut veriler, işaretler üzerinden yürüyen bir “tartışma” yok. Daha ziyade rivayetler, senaryolar, içi doldurulmamış iddialar var. Türkiye anlaşılan gene korkular ile yönetiliyor, yönlendiriliyor. Bu yöntemi kim keşfetti ise tebrikler. Çok “işe yarar” bir metot doğrusu!

Hani “Biri kuyuya taş atıyor 40 kişi çıkartamıyor” derler ya o misal. Maddi temeli, somut emareleri nedir, dinamikleri var mı, hangi istihbarata dayanmaktadır meçhul. Söyleyenler “Ben söylüyorum ya yeter” tavrı içinde. Bu durumda neyi tartışabilirsiniz ki zaten?..

TARTIŞMALAR “ANLAMAK” İÇİN DEĞİL “EMPOZE ETMEK” İÇİN YAPILIYOR!

Herkesin üzerine ölü toprağı serpilmiş. Bırakın “itiraz”ı, doğru düzgün tartışanı bile yok. (Büyük medyada bir Melih Altınok’un SABAH’ta “İkinci dalga gelecek’ diyen herkes ‘dost’ mu?” yazısına rastladım o kadar.) Beyinler felç olmuş, akıl ibresini şaşırmış vaziyette. TV tartışmaları, köşe yazıları bir konuyu “anlamak” için değil, bir kanaati “empoze etmek” için yapılıyor ya da yazılıyor artık. Kimi bir “amaca” hizmet ettiğini zannediyor kimi “göze girme” çabasında. Her birinin benim gözümde “futbol amigoları” kadar değeri yok. Entelektüel birikim açısından utanılacak bir manzara…

15 Temmuz’a kadar darbenin lafını bile duymak istemeyenlerin, “darbe ihtimali”nden söz edenleri hemen “Vay siz darbeden mi yanasınız?” diye linç etmeye kalkanların, darbe üzerine hiçbir analiz, öngörü geliştiremeyen kimilerinin şimdi birdenbire “darbe gelecek” çığırtkanlığına başlamaları ayrıca ilginç tabii. (Lütfen bu sütunlardaki “Darbe olmaz kanaati zihinlerde narkotik etki yaptı” başlıklı yazıma bakınız.) Bunlar her kategoride ve kesimde varlar. Bu gibilerin doğru düzgün neyi “görebilecekleri”ni zannediyorsunuz?

HASAN ATİLLA UĞUR’UN İKAZLARININ “DARBE” İLE NE İLGİSİ VAR?..

Bana göre burada oluşan en saçma durum Emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un YENİ ŞAFAK’a yaptığı açıklamaların “darbe” diye tanımlanması olsa gerek. ( “2. darbe girişimi uyarısı! 2. darbe olur mu?”) Bir dönem “Öcalan’ı sorgulayan efsane komutan” olarak da anılan Uğur, açıklamasının hiçbir yerinde “darbe”den söz etmiyor. Söylediği her şey –teknik manada- tümüyle bir komplo ve provokasyon süreci” ne dair düğmeye basıldığı ile ilgili. Uğur, çok yakın bir zamanda “İkinci kalkışmaya hazır olun” diyor. Buradaki “Kalkışma”dan kastı bambaşka bir süreç. Darbe gibi ani ve orduya dayalı bir hareketten çok batı destekli bir etnik ayaklanma, isyan, kaos hazırlanmasından söz ediyor.

O yüzden “İngilizlerin Kürt aşiret reislerinin bankalara olan borçlarını ödediklerini” öne sürüyor zaten. Hemen peşinden oluşacak “kaos ortamı” sonucu İngilizler’in Kıbrıs’taki 10 bin piyadesini “Türkiye’deki 50 bin İngiliz’in can güvenliği için Türkiye’ye gireceği” “Metal Fırtına” gibi bir “işgal hareketi”nden bahsediyor. Onu Amerikalıların takip edeceğini söylüyor. Ayrıca “Eş zamanlı suikastlar” tertipleneceğini vurguluyor. Gene HDP’lilerin devreye girmesiyle bir “iç savaş planı”nın hayata geçirileceğini iddia ediyor. İlaveten laikler üzerinden “Bir kamplaşma yaratılmaya çalışılıyor” derken “Cezaevlerinde de çok büyük isyanlar başlayacağından söz ediyor. “Mili duruş”un önemine vurgu yapıp, uyarıyor.

Bu senaryo ne derece “gerçekçi”midir bilemem. Lakin Uğur zaten “Şekli 15 Temmuz gibi olmayacak. Çift başlı, on başlı bir hadise” diyerek bir “darbe”yi kastetmediğini açıkça söylüyor. (Çoğu kişinin bunu okumadığını, okusa da anlamadığını zannediyorum) Beyanlarının hiçbir yerinde bilinen şekliyle “darbe”den söz edilmiyor. Buna rağmen neden ısrarla “2. Darbe girişimi uyarısı” diye verildiğini anlamak mümkün değil. Bir “editöryal uyanıklık” mı, bir “değerlendirme saplantısı” mı yoksa başka bir şey mi çözemedim. (Hoş, artık otobüsteki manyaktan “Şemsiyeli darbeci” ya da Playboy’daki fotoğraftan “FETÖ bağlantısı” çıkartan bir “anlayış”a ulaştık ki bakalım daha neler göreceğiz?) Burada çok vahim bir “toplumsal kaos” projesine dikkat çekilmeye çalışılmış.

Ancak nedense ısrarla “darbe” diye veriliyor. Oysa “darbe”nin lafı bile geçmiyor. Tanımlanan “durum” da zaten darbeye uymuyor. Ortada bir “ikinci darbe”den çok bir “uyarı”nın “çarpıtılması” ve yanlış sunumu var görünüyor. Bu da bize gazeteciler olarak bir metne başlık atarken on kere daha dikkatli olmamız gerektiğini gösteriyor. Kendi takıntılı önyargılarımızı, klişelerimizi şartlandırıcı bir şekilde “başlık” diye atamayız…

İDDİALARIN ARKASINDA NE OLABİLİR?

Ancak totalde Hasan Atilla Uğur’un iddialarını da aşan bir “Halet-i Ruhiye” var. Bu konuda her kafadan bir ses çıkıyor. Peki o halde giderek yaygınlaşan bu gibi yaklaşımlardan amaç ne olabilir? Gene her zaman yaptığımız gibi “İlla böyledir” demeden ve okurun kendi aklına güvenerek ihtimalleri tartışmaya ve sıralamaya çalışalım. Tercih sizden…

1) Hükümet çevreleri OHAL ‘in uzatılması tartışmaları içinde “İkinci Dalga darbe” haberlerini bilerek yayarak uzatılmasına “gerekçe” oluşturmak istemiş olabilirler. Böylelikle toplum korkutularak bir kez daha yeni düzenlemelere veya tasfiyelere “bahane” teşkil ediliyor olabilir. “Tehlike geçmedi” denilerek kimi politikalara toplumsal desteğin sürdürülmesi hesaplanabilir.
2) Birileri “darbe korkusu” yayarak hükümete “ayar atmaya” çalışabilir. Hükümette “Bak, darbe ihtimali halen geçmiş değil” duygusu uyandırarak kendilerine “alan açmaya” çalışıyor, “Sizi en iyi biz koruruz” diyerek kendilerini “desteklemeye mecbur” bırakmak istiyor olabilirler. Bu yönüyle kurumlar ve ekipler arası gizli çatışmanın bir dışa vurumu, “psikolojik savaş” argümanı olabilir. Devlet içinde kapışan (Buna AKP içinde “yeni döneme” yığınak ve hesap yapan birilerini de katmak lâzım), saflaşan veya yeni durumdan nemalanmaya çalışan kimi klikler “darbe korkusu” üzerinden yeni konumlanışlar, avantajlar elde etmeye veya rakiplerini geriletmeye çalışıyor olabilirler.
3) “Ekonomik kriz” ya da “ekonomik operasyon” iddialarının gündeme getirildiği şu sıralar birileri darbe korkusu yayarak Türkiye’nin yakın dönemde “ekonomik açıdan istikrarsız bir ülke” olacağı kanaatini yerleştirmeye kalkıyor olabilir. Siyasi istikrarın olmadığı, hele de her an “darbe ihtimal”inin olduğu bir ülkeye hangi “yabancı yatırımcı” yatırım yapar ki? Ayrıca toplumda bir “ekonomik tedirginlik” yaratılmış olmaz mı?
4) Bir güç toplumda kaos, endişe, panik duygusu uyandırmak ve diri tutmak istiyor olabilir. Bu gazı vermeyi gelecek hesapları için “zorunlu” bulmakta olabilirler. “Darbe korkusu” üzerinden muhtelif “manevralar” planlanıyor olabilir.
5) “FETÖ” olarak tanımlanan “yapı” bu yolla halen “güçlü” olduğu, isterse her an tekrar darbeye “kalkışabileceği” kanaatini yaymak istemekte olabilir. Böylelikle hem topluma hem de içerideki mensuplarına “Merak etmeyin, biz bu işi çözeceğiz, hesap kapanmadı” mesajı vermek istiyor olabilirler. Bu söylentileri yaymakta “Kripto FETÖ’cüler”i veya bir kısım aymazları kullanıyor olabilirler.
6) Bütün bu iddialar “Fasarya”dır “Darbe nedir, ne değildir”i bilememekten kaynaklanan yeni bir tür “cehalet”in en somut örneğidir. Bir “zihinsel bulanıklık”ın neticesidir. Ortada “darbe riski”nden çok bir “Komplo ve provokasyonlar” zinciri tezgahı ihtimali olduğu anlaşılmakta ancak nedense kel alâka bir şekilde bu durum ısrarla “darbe”ye çekilmektedir. Yahut kendi kendimizi gaza getirmede üzerimize yok!

DARBEYİ CİDDİYE ALIN AMA HER SÖYLENTİYE KANMAYIN!

Ortada Kürtler, Aleviler, Laiklik ve benzeri gibi “hassas” konular kullanılarak bir “Kaos Projesi”nin uygulanması ihtimali bence de vardır ve kuvvetlidir. Ancak bunu “darbe” olarak tanımlamak meseleyi başka –bilerek veya bilmeyerek- bir platforma taşımaktır. Bundan sonra Türkiye’ye yönelik yeni tuzaklar, yeni hamleler yapılacağı neredeyse kesindir. Ancak her şeyi “darbe” olarak tanımlamak, “at çuvala” misali bir torbaya koymak başka bir durumdur. Bunlar kavramlar arasındaki farkları bilmiyorlarsa gelsinler ben onlara sevabına anlatayım!

Öyle veya böyle kısa bir süre önce darbe tehlikesi atlatmış bir toplumun ve devletin darbe ihtimallerine karşı “tetikte” olması doğru ve zorunludur. Ancak bunu rivayetler, çarpıtmalar, soyut iddialar üzerinden ele alması ve buna göre konum tayin etmesi sakıncalıdır. Yönlendirilmeye “açık kapı” bırakmak olur. Darbe istihbaratı ve analizi vehimler üzerinden değil, muhakkak somut veriler üzerinden yapılmalıdır. Darbeye karşı “Uyanık” olmakla “Darbe paranoyası” arasında sınırı iyi çizmek gerek…

Kıssadan hisse; siz, siz olun “darbe”yi ciddiye alın ama her “darbe söylentisi”ne hemen kanmayın. Çünkü bazen söylentilerin bizzat kendisi “zihinlere darbe” olabilir!..

02.10.2016.

atillaakar@gmail.com