"İHTİYACIM VAR ŞU UZUN TATİLE!... İHTİYACIM VAR BİR GÜZEL PERDEYE!... İHTİYACIM VAR YATAK YORGAN SETİNE!... TUTUNAMAYANLARIN ARABESKÇİSİ NASIL PERAKENDECİLERİN SESİNE DÖNÜŞTÜ?...
Kentin sahipsiz yoksullarının kendini paralayarak dinlediği bir münzevi, "Akıllı olmak artık trend" dedi ve reklamda LCD TV istedi.
"Tutunamayanların arabeskçisi" nasıl "perakendecilerin sesi"ne dönüştü?
Önceki hafta İstanbul'da "Perakende Günleri" başladı. Açılışta konuşan bir yabancı holdingin yöneticisi "Türkiye bizim için büyük fırsat. İlk mağazayı Ümraniye'de açtık. Bütün ülkeye yayılan bir mağazalar zinciri kuracağız" dedi.
Peki Ümraniye'den başlayıp ülke sathına yayılacak "en düşük fiyat"lı perakende taarruzunu en iyi kim seslendirebilirdi?
Merkezde doyuma ulaşmış tüketim endüstrisi, varoş kapılarına dayanırken kimden yardım isteyebilirdi?
Tabii ki Müslüm Gürses'ten... Fuarın açılışını o yaptı.
Zaten o günlerde televizyon reklamında taleplerini bir bir sıralıyordu:
"İhtiyacım var şu uzun tatile / İhtiyacım var bir güzel perdeye / Dünyanın bilgisine / Yeni bir elbiseye / Mutlu günler görmeye / İhtiyacım var."
Devam ettikçe ihtiyaç listesi kabarıyordu:
"Yatak yorgan setine / O LCD TV'ye / Home theater sisteme / ihtiyacım var."
Hani itirazı vardı?
"Müslüm Baba"nın ihtiyaç listesinin son 10 yılda nasıl değiştiğini görmek için, tanınmaz hale soktuğu şarkısının orijinalini dinleyelim:
"İtirazım var bu zalim kadere / İtirazım var bu sonsuz kedere / Feleğin cilvesine / Hayatın sillesine / Dertlerin cümlesine / İtirazım var.
Yarım kalan sevgiye / Şu emanet gülmeye / Yaşamadan ölmeye / İtirazım var.
Ben hep yenilmeye mahkum muyum / Ben hep ezilmeye mecbur muyum / İtirazım var bu yalan dolana..."
Serzenişin evcilleştirilmesi
"İtirazım var" yürekten bir varoş yakınmasıydı.
"Batsın bu dünya" türünden bir lanet okuyuştu.
Bilinçli bir isyan değilse de ciğerden bir serzenişti.
"Perakendenin gücü"ne bakınız ki, serzenişten öteye gidememiş bir "itiraz"ı bile eğip büküp "ihtiyaca" dönüştürebildi.
Üstelik bu ihtiyacı, "yenilmeye mahkum" bir münzeviye söyletip onu, yakındığı şeyin reklamını yapar hale sokabildi.
"İhtiyaç kredisi alın, itirazınızdan cayın" demeye getirdi.
Hem de bunu sevimsiz bir cinsiyetçilikle yaptı:
"Perdeye ihtiyacı olanlar" hep kadınlardı.
"Dünyanın bilgisine ihtiyaç duyanlar" hep erkekler...
Yorgan seti kadınlara lazımdı; LCD ekran erkeklere...
Bu kaçıncı vukuat?
Daha geçen yaz kola reklamında elektriğe kapılmış gibi "bırrrr"layarak kafasını sallarken karizmasını yarmasını hazmedemeyenler, Müslüm Baba'nın "hom tiyatır" türküsüyle kredi istemesi karşısında hepten dellendiler.
"Damardan bir kadere isyan şarkısı, nasıl olur da alışveriş listesi haline sokulur" diye söylendiler.
Ama "Baba"nın ilk vukuatı değildi ki bu...
"Kederin müziğini yapan adam" piyasa tarafından yutulalı neredeyse 10 yıl olmuştu.
"Kusursuz" bir ses
17'nci yüzyılın Fransız filozofu Descartes "Düşünüyorum öyleyse varım" demişti ya...
Müslüm Gürses de Okan Bayülgen'e "Ben şimdi düşünebildiğime göre varım tabii" demişti bir seferinde...
Okan "Bunu birisi daha söylemişti Baba" deyince de salvoyu şöyle savuşturmuştu:
"Olabilir. Bizden duymuş, söylemiştir. Mümkündür. O da bizim kardeşimizdir."
Bizi "Baba"ya hasta eden, işte bu müşfik özgüvendi.
Sadece o da değil tabii...
Gazelhan geleneğinden kopup gelen bir dumanlı ses...
O sesle dile gelen sahici acılar...
İçine yüksek dozda kahır tozu serpilmiş şarkılar...
En doğru okuyan dört isim