İFTAR ÇADIRINA BAKIP KÖPEKLERİ HATIRLAYAN JÜRİ ÜYESİ KİM?..

Kendimi zor tutuyorum. Böyle bir insan jüri olacak ve halka en yakın sanat sinema adına oy verecek öyle mi? İsterse Fellini kadar sinema bilsin. Aaah ah...

İftar çadırına bakıp köpekleri hatırlayan jüri üyesi!..


Halkını sevmeyen, düşünmeyen, böcek gibi görenlerin (ister sağcı, ister solcu olsun fark etmez) Antalya Film Festivali jürisinde ne işi var?

Onların yeri başka yerler olmalı. Sosyete kulüpleri veya şarkıcı kulisleri daha uygun. Halk ile ilgili hiçbir çalışmada yerleri olmamalı. Bence değil jüri üyesi, sinema salonunda yer göstericisi bile yapılmamalı. Sayın yöneticiler...

Lütfen bir gazetenin ilavesinde yayınlanacak üç beş satır için Türk halkını satmayın. Özellikle çok eski ve çok sevdiğim arkadaşım 'Menderes Türel' ile her zaman yanında olduğum 'Engin Yiğitgil'den bu konuyu çok iyi düşünmelerini rica ediyorum. 'Ömür Gedik' adındaki jüri üyesinin ayrıldığı eşi medya grubunda üst düzey yönetici olabilir, şimdiki sevgilisi Ferhat Güzel de Doğan Müzik şirketinde albümü en çok satılan şarkıcı olabilir, bel mini eteği ile bacakları hoş durabilir. Kısa saçları ile bazı erkeklere ve kadınlara cazip görünebilir... Her şeye eyvallah... Ama bu kadın 'iftar çadırının önünden geçerken köpekleri anımsıyorsa' ve özel aracında trafikte beklediği için toplu yaşıma hakkında böyle düşünüyorsa...

Kendimi zor tutuyorum. Böyle bir insan jüri olacak ve halka en yakın sanat sinema adına oy verecek öyle mi? İsterse Fellini kadar sinema bilsin. Aaah ah... Yılmaz Güney iyi ki vefat etmiş. Festivalde ne yapardı böyle jüri üyesini acaba? İşte belgeler...

16 Eylül 2009 tarihinde Hürriyet Gazetesi Kelebek eki 3. sayfada yer alan yazısında bakın ne diyor Ömür hanım; ''Biz arabanın içinde kurdeşen dökerken, 40 yıllık E-5'ten çalınan metrobüs (zaten bu iş kimseye yaramış değil, metrobüsü kullananlar da ana duraklara gitmek için yollarda helak olduklarını söylüyorlar) şeridi atıl tabii. O boş şeride baktıkça arabayı bırakıp, oradan koşarak karşıya geçesi geliyor insanın. Evet bu proje, metrobüs ya da otobüsle işe gidenler için belki iyi ama bu şehirde arabası olanlar da var.

Dünyanın en güzel şehrinde yaşıyoruz diyoruz ama sayelerinde İstanbullu olmak eziyet çekmekle, kendini enayi hissetmekle aynı anlama gelmeye başladı.'' Saygıdeğer hanımefendi özel otosunda dur-kalk yaptığı için çok rahatsız olmuş. Oysa metrobüsle işine gidip-gelenler ne kadar da rahat!..

Mantığa bakın. Ne kadar egoist, ne kadar basit... Söyleyecek söz bulamıyorum. Sıradan bir İngiliz, Fransız, Amerikalı, hatta Rus bile böyle bir söz söylemez. Çünkü aklına bile gelmez. Toplu taşımaya karşı çıkan aydın sinema eleştirmeni...

Şimdi bir başka yazısı. Ki bu inanılmaz bir şey. 23 Eylül günü yine Hürriyet Kelebek'te...

Başlığı da 'Bir çadır da köpeklere...' Ömür hanım bakın ne yazıyor; "Geçen gün bir ramazan çadırının yanından geçerken birden "köpekler için niye böyle çadırlar olmasın ki" deyiverdim. İster insan olsun, ister köpek, iyilik yapmak, aç karınları doyurmak bir ibadet şekli değil midir? Arabadakiler "yine uçtun gittin, kendine gel" demediler ama yüzüme öyle tuhaf baktılar ki, ben onu, hatta daha fazlasını anladım o bakışlardan.

Oysa sokak köpeklerine düzenli olarak yemek verildiği çadırlar olsa fena mı olur?" Sakın ama jüri olmak başka şey, gördüklerini ve hissettiklerini yazmak ayrı şey demeyin. Dünyaya aynı gözlükle bakıyoruz. Aynı beyin ger gördüğünü yorumluyor. İftar çadırı köpekleri anımsatıyorsa, beyazperdede gördükleri de kimbilir neleri hatırlatıyor. Ne kadar üzücü...

Bakın ben 'Müslüman, Ramazan, ibadet' gibi kelimeleri hiç kullanmıyorum. S