İdris Koçovalı noktayı koydu: Çukur son dizim olacak!
Çukur dizisinin ‘İdris Baba’sı Ercan Kesal, edebiyattan sinemaya hedeflerini anlattı.
O benim çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir büyüğüm. Oyunculuğuna hayran olduğum ve oynadığı her filmde derin izler bırakan...o, Çukur dizisinin ‘İdris Baba’sı, gerçek hayatta Poyraz’ın muhteşem babası, yol arkadaşı….yazar, hekim, oyuncu, senarist… Kesal’la edebiyattan sinemaya ve hedeflerinden Çukur dizisine dolu dolu ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Ercan Kesal, cesur ve ilkeli. Yazar, hekim, oyuncu, senarist olan usta sanatçı, hep üretti... Peri gazozu, nasipse adayız, cin aynası, bozkırda bir gece yarısı, “aslında”..., evvel zaman gibi roman, anı, günce söyleşi kitapları yayınlanan kesal’ın şimdi de iletişim yayınları etiketiyle yayımlanan “Tanıdığım Metin Erksan” alt başlığıyla Kendi Işığında Yanan Adam'ı anlatıyor. Ercan Kesal ile edebiyata, sinemaya ve Çukur dizisine dair sohbet ettik. Sinema sektöründeki sorunlardan şiddete, gelecek planlarından siyasete tüm sorularımızı içtenlikle yanıtladı. Sansürden ziyade otosansürü tehlikeli bulduğunu söylüyor Kesal, sinema sektöründe telifli eserlerin az oluşunun büyük bir sorun olduğunu da... Dizilerdeki şiddet için gerçek hayattaki şiddetin yanında bunlar çocuk oyuncağı diyor usta sanatçı ve Çukur’un son dizisi olduğunu da... Gerisini Ercan Kesal’ın ağzından dinleyelim…
Röportaj: Edda Sönmez / Fotoğraflar: Mustafa Nadir
SİNEMA ÖZELLİKLİ TELİF ESER ÇOK AZ
Metin Erksan hakkında daha çok şey yazılmalı
Müthiş bir kitap bu… Türkiye adına teşekkür ederiz. Hepimize Metin Erksan’ı ne kadar büyük olduğunu bir kere daha gösteriyorsunuz! Bu kitabı yazmaya ne zaman karar verdiniz?
‘’Evvel Zaman’’ kitabım ‘’Bir Zamanlar Anadolu’da filminin oluşum sürecini anlatan bir kitaptır. Hikayeyi yönetmen Nuri Bilge’ye anlatmamla başlar ve tüm senaryo evrelerini, oyuncu seçimlerini ve set güncesini içerir. O dönem sürdürmekte olduğum sosyal antropoloji doktora eğitimi de buna ilham veren bir dönemdi. Esasında belki de her şey 3 Maymun filminin senaryo yazım aşamasında tuttuğum notlara geriye dönüp baktığımda nasıl kıymetli ipuçları olduğunu fark etmemle başladı diyebilirim. Hekimliğimin ilk yıllarından itibaren sadece bir sinema heveslisi değildim, sürekli sinema kitapları ve yönetmen hayatları okuyan da biriydim. AFA yayınlarının hazine niteliğinde sinema külliyatı bir şanstır bu yüzden. Ama bizde sinema özellikli telif eser çok azdır. Kuramsal olarak da söyleşi ya da biyografi olarak da. Yönetmenler yaptıkları işlerle ve sinema felsefesi ile ilgili çok konuşmuyorlar, ketumlar. Bu iyi bir şey değil. Üstelik Metin Erksan gibi sinemamıza ve yaşadığı döneme damgasını vurmuş bir yönetmenden bir entelektüel’den sinema adına daha fazla kaynak kalmalıydı! Haksızlık bu. Daha çok şey yazılmalı ve söylenmeliydi.
BİR ÇEŞİT TERAPÖTİK YOLCULUK
Yazarken sizin hisleriniz neydi?
Sık kullandığım bir metafor vardır: ‘’Hatırlamak seçerek unutmaktır’’ aslında. Hatta her seferinde belleğin yeniden inşasıdır. Doğaldır da. Erksan’la ilgili anılarımı tekrar not alırken sadece onu değil kendi İstanbul sürecimi de paralel biçimde yazmaya karar vermiştim. Bu yüzden kitap için bir Metin Erksan kitabı yerine Ercan Kesal’ın kendi yolculuğunda rastladığı Metin Erksan’lı anılar diyebiliriz. Belki de bir çeşit terapötik yolculuktu da diyebilirim.
BİLGİYE İMAN EDERDİ
Eminim birlikte çok şey yaşadınız.. Edebiyatı, sinemayı ve hayatı konuştuğunuz bir dostunuz, sırdaşınızdı. Metin Erksan’ın sizi en çok etkileyen özellikleri neydi?
Bitmeyen tutku ve heyecanı. Hayata bir çocuk merakı ve açlığıyla sarılması. Bilgiye iman edişi ve onun hakkını verişi. Dürüstlüğü… Çoğu zaman kendini yalnızlaştıracak kadar açık sözlü ve sivri dilli oluşu. Çalışmaya ve çalışana olan inancı. Bir çok şey…
SANAT İNSANI ÖLÜMSÜZLEŞTİRİYOR
“METİN ABİ YAŞIYOR HALA”
Onun ölümünden ne öğrendiniz?
‘’Sanat insanı ölüme hazırlar’’ derAndreyTarkovski. Aslında ölümsüzleşmenin çarelerinden biridir sanatla iştigal etmek.Metin Erksan da elbette hepimiz gibi dolu dolu yaşamak ve çok yaşamak istiyordu kuşkusuz. Kitaptaki hikayelerin birinde var bununla ilgili bir anı. Ama ölümünden sonra ve özellikle bu anılarla fazlasıyla hemhal olduğumda daha da iyi anladım ki Metin Abi yaşıyor hala…
EGEMENLER SANATI SEVMEZLER
SANAT BAŞLI BAŞINA MUHALİFTİR
SANSÜRDEN DAHA KÖTÜDÜR OTOSANSÜR
Kitapta Metin beyin yaşadığı sansürden bahsediliyor. Peki sizin başınıza geldi mi ? Ve sanata, sanatçıya uygulanan sansür için neler söyleyeceksiniz?
Sansür insanlık tarihinin bence en eski uygulamalarından. Egemenler muktedirler iktidarlarını sarsacak her türlü eylemi kaynağında bastırmak için her zaman ellerinden geleni artlarına koymamışlar. Sanat muhaliftir, çünkü iktidar talebi yoktur. Egemenler sanatı sevmezler. Sansür mukadderdir bu yüzden. Bunu bilmek ve metaforlarla zenginleşmek de mümkün. Asıl fenası oto sansürdür ama. Kalplerimizdeki korku. Kendi kendimize sansür. Başımıza gelmesinden daha fazla korkacağımız olgu budur bence.
‘’BEN OLDUM ARTIK’’ DİYEBİLMEK İÇİN BUDALA OLMAK LAZIM
İnsanın ağzını açık bırakacak kadar müthiş bir kültürel zenginlik görüyoruz size bakınca. Peki bütün bunların toplamında tam da olmak istediğiniz yerde misiniz şu an?
Yolculuk bu. Bitmeyecek ve ölünceye kadar sürecek, biliyorum. İnsanın ‘’ben oldum artık’’ diyebilmesi için budala olması lazım. Vuslat bahane aslolan yolculuk ve buradan bize kalacak olanlar.
YAPTIĞIM HER İŞTE SEÇİCİYİM
SEVDİKLERİME DAHA ÇOK ZAMAN AYIRMANIN PEŞİNDEYİM
Peki bütün bunları yaşadım ama; halen müthiş bir duygusal ya da zihinsel açlık besliyorum diyecek kadar aşkla peşinden gittiğiniz şeyler var mı ? yoksa artık gelişi güzel mi atıyorsunuz adımlarınızı? Yol aldıkça insanın tutkularında bir eksilme oluyor mu? Bunu çok merak ediyorum mesela…
Kalan zamanımı iyi kullanmaya çalışıyorum. Okuduklarımı seçiyorum. Oynayacağım ya da çekeceğim filmleri de. Aklıma üşüşen projelerin arasından en iyisini seçip oradan yol almaya çalışıyorum. Bir yandan yanıbaşımdan akıp giden hayat, yeryüzü, oğlum, karım, sevdiklerim. Onlarla daha çok vakit geçirmek, uzun yolculuklar, kalabalık yemekler, leziz sohbetler hayal ediyorum.
YAZDIKLARIMIN KAYNAĞI BELLEĞİM
YAZDIKLARIM BELLEĞİMDEKİ TORTULAR
Yazarların yaşadığı coğrafyadan çok etkilendiği düşünülür ya hep. Peki siz bu son dönem yaşadığımız kasvetli siyasi iklimden ne denli etkilenmiş olabilirsiniz? Yazdıklarınıza ne kadar yansıdı bu durum?
İnsan yaşadığı yere benzer. Yaşadığımız yeri nasıl etkileyip değiştirebiliyorsak yaşadığımız iklim de ister istemez bizi kendine benzetir ve değiştirir. Ama herkesin deneyimleri elbette biricik ve özeldir. Yazdıklarımın kaynağı belleğim olduğuna göre oradan beslendiğim için anlattığım yazdığım şeyler de bunun tortularıdır kuşkusuz.
ONLARA YAŞARKEN ULAŞMALIYDIM
Genelde biz, aydınlarımızın kıymetini yaşarken bilmeyiz... Mesela kimleri hak ettiği yere koymadık?
Kendi adıma yaşarken ulaşabileceğim isimlerle buluşmadığım için hayıflanıyorum. Ömer Lütfi Akad mesela. Ya da Atıf Yılmaz’la, Yaşar Kemal’le daha çok görüşebilirdim. Ergin Günçe’yi uçak kazasında kaybetmeden önce Ankara’da ziyaret edip şiirleri üzerine muhabbet etmeliydim örneğin. Enver Gökçe’yi Keçiören Huzur Evi’nde ölmeden önce ziyaret etmeliydim.
ESNAF BİR AİLENİN EN KÜÇÜK ÇOCUĞUYDUM
KİTAPLARLA CENNETİNİ KEŞFETMİŞ BİR ÇOCUKTUM
Biraz geriye gitsek… Nasıl bir aileydi sizinki? Nasıl bir çocukluk geçirdiniz?
Çok çocuklu çiftçi, -sonra gazozcu- esnaf bir ailenin en küçük çocuğuydum. Amca, yenge ve kuzenlerle yaşanan bir çocukluk. Gazozhane günleri. Gürültülü, neşeli, bazen sert ve kavgalı. Ergen abilerimi gözlemlediğim bir aile. Büyülü bir coğrafya. Rind insanlar. İçki, yemek ve muhabbet aşığı bir kasaba. Kitaplarla cennetini keşfetmiş saz benizli cılız bir çocuktum. Kendi hayal dünyamda kayboldum gittim.
OĞLUM, DÜNYAYLA DİDİŞMELERİMİ BİTİRDİ!
Oğlunuzla ilişkinizi sormak istiyorum... Baba oğul ilişkiniz nasıl? Nasıl bir babasınız?
Bildiklerimi, sezdiklerimi, öngörülerimi aktarmaya çalışıyorum. İyi bir yol arkadaşı olmak istiyorum. Aslında oğlum doğduğunda iki şey yaşadım. ''Evet, bir oğlum var ve büyüyor artık. Bu dünyayla didişme konusunda sakinleşebilirim, çünkü benden sonra o var ve o devam ettirecek. Artık kapatabilirsin bu bahsi'' diyorsun. Ama bir yandan da onu çok seviyorsun; büyümesini, yaşlanmasını izlemek istiyor, ''bu yüzden çok yaşamalıyım'' diyorsun. ''Artık ölebilirim ama çok yaşamalıyım'' demek gibi bir şey bu... Sonuçta baba-oğul ilişkisinde geleneksel rollerin kolayca değişmeyeceği aşikar. Şimdi o benim çocukluğumu yaşıyor. Gençliğimi, yetişkinliğimi yaşayacak. Ben de babamın rolünü yaşıyorum şu anda.
BU DÜNYA HAZRETİ SÜLEYMAN’A KALMADI
“COĞRAFYANIN HAFIZASINA, SOKAĞIN FERASETİNE İNANIN”
Bu soruyu evirip çevirmek için çok uğraştım ama beceremedim. O yüzden direk sormaya karar verdim. Ne olacak bu memleketin hali?
Bugünden yarına bir şey ümit etmeyin. Ama umutsuzluğa da yer yok. Hazreti Süleyman’a kalmamış bir dünyadayız. Coğrafyanın hafızasına, sokağın ferasetine inanın. Çok söyledim ama yine söyleyeceğim: Dünyanın ömrü sizin kaderinizden de kederinizden de uzundur.
ENTELEKTÜEL ÇÖLLEŞME OLDUKÇA ÜZÜCÜ
Bu memlekette sizi en çok ne üzüyor?
Hadsizlik, kibir, bencillik, köşe dönmecilik, kolaycılık, kadir kıymet bilmeme, entelektüel çölleşme...
GÜNDEME MUTLAKA ZAMAN AYIRIYORUM
Gündem ne kadar ilgilendiriyor sizi... Adım adım takip ediyor musunuz olup biteni?
Evet… Belki adım adım bir takipte değilim ama hiç kopmuyorum gündemden. Mutlaka zaman ayırıp hızla anlamaya, kaydetmeye, yerimi almaya çalışıyorum.
İNSANIN KENDİNİ SINADIĞI EN ÇETİN YOLCULUK, POLİTİK YOLCULUK!
Malum önümüzde yerel seçimler var, partilerin aday arayışları sürüyor, aday adayları kendilerini kabul ettirme gayretindeler. “Nasipse Adayız” isimli kısa romanınız da, siz bu konuyu işliyorsunuz bir doktorun gözüyle. Kitabınızda, bir radyo programı sonrasında isminin belediye başkanı adaylığı için geçtiğini öğrenen Doktor Kemal, sonunda bu fikre ısınıyor ve siyasete atılmaya karar veriyor. Peki doktor Ercan siyasete nasıl bakıyor, yanlış bilmiyorsam Siyasete bir ara girmek istediniz…
Dr. Kemal Güner. Kendince her şeyi hallettiğini, bir çok şeyin üstesinden geldiğini, derin deneyimlerle yüklendiğini zannettiği bir dönemde, meselenin hiç de öyle olmadığı gerçeğiyle ‘pat’ diye karşılaşan bir adam.
Adamımız, bir vesileyle(bu basit bir dürtüyle de olabilir. Bir radyocunun, ‘seni aday olarak düşünüyoruz’ demesi gibi sıradan bir cümle de buna sebep olabilir) aslında bildiği ya da bildiğini zannettiği bir dünyayı yeniden keşfeder. Hastalarının seçmen, arkadaşlarının danışman, eski karısının web site için iyi fotoğraf, politik muhataplarının ise tüccar olduğu sahte ve kirli bir dünya. Ya onlardan biri olacaktır, ya vazgeçecektir. (Hep onlardan biri değil miydi zaten!) Ya vazgeçecektir, ya devam edecektir. (Geri dönmek ileriye gitmekten çok daha yakıcı ve zordur!) Şimdiye kadar gerçekleştirdiği tüm iyilikler ve ‘sevmeler’ sadece kendini sevmek ve kendine iyilikmiş meğer! İnsanın kendini sınadığı en çetin yolculuklardan biri ya da birincisi ‘politik yolculuk’muş meğer! En fazla bunu öğrendim bu süreçten!
TEKİNSİZ VE HADSİZ BİR ÇAĞDAYIZ
EN FAZLA KELİMELER VE SÖZLER YARALAR BENİ
Sizin kutsallarınız neler? kimsenin o alana girmesine, dil uzatmasına izin vermem dediğiniz şeyler nelerdir?
Doğrusu hiç düşünmedim. Ama tekinsiz ve hadsiz bir çağdayız artık. Hiç tanımadığınız birileri size dair çok yaralayıcı sözler sarf edebiliyor. Sosyal medya buna cevap veren bir alan ne yazık ki. Bu kadar rahat ve pervasızca olmamalı yargılarımız. Kelime, kelam ‘’Kalm’’den gelir. Kalm yara demektir. Kelimeler ve sözler yaralar beni. En fazla!
ARTIK SANAT YAPMA ZAMANI
TÜM BİLDİKLERİMİ BİR ARAYA GETİRMENİN ZAMANI
Unutulmaz kitaplar yazdınız, filmler, diziler...Oyuncu ve senarist olarak ulusal ve uluslararası birçok festivalde ödüller aldınız. Neden artık sadece arka plana yoğunlaşıyorsunuz?
Sinema bir yönetmen sanatıdır. Kameraman, senarist, oyuncular, ışıkçı, sesçi, set çalışanları… Herkes onun düşüne hizmet eder. Yönetmen tüm bu bileşenleri bir araya getirip buradan kendine bir dünya kurabilen ve buna seyirciyi inandıran kişidir. Ben saydıklarımın çoğunu oldum. Artık tüm bunları bir araya getiren ve sürdüren kişi olmak istiyorum.
''ÇUKUR''DAN SONRA BAŞKA BİR DİZİDE OYNAMAYACAĞIM
“ÇUKUR” SON TV DİZİM
O zaman artık diziler de olmayacaksınız?
Evet... ''Çukur''dan sonra başka bir dizide oynamayı düşünmüyorum... Seyirci beni artık televizyon dizilerinde görmeyecek. “Çukur” son TV dizim diyebilirim...
“Nasipse Adayız” kitabınız film oldu...
Temmuz-Ağustos aylarında çektim. Senaryosu da bana ait. Oynadım da. 4-5 yıllık bir emeğin, çabanın sonucudur diyebilirim. Görüntü yönetmenimiz BarbuBalasaeu, Romen. ValerieAndriuta isimli çok güçlü bir Romen oyuncumuz da var filmde. Okmeydanı ağırlıklı mekanlarda çektik. Salon Simge’de daha çok. Bir günde geçen bir hikaye. Kurgusu bitti. Post süreci başlıyor. Festival yolculuğundan sonra da seyirciyle buluşur.
SEYİRCİYE SAHTEKARLIK YAPAMAZSIN
Sizin yüzünüz filmlerin ödül alması için garantiye dönüştü neredeyse...Ercan Kesal yüzü filmler için ne ifade ediyor? Mesela benim için kavruk bir Anadolulu yüzü samimiyeti.
Samimiyet. Seyirci çok hızla fark eder bunu. Sahtekarlık geçersizdir bu yüzden.
BİRÇOK KARAKTERİN BİR ARAYA GELDİĞİ BİR KARAKTER “İDRİS KOÇOVALI”
“İDRİS KOÇOVALI”NIN TEK BAŞINA “KÜRT İDRİS” OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM
İdris Koçovalı karakterinin ünlü kabadayı Kürt İdris’in hayatından esinlendiği iddia edildi....
Tek başına Kürt İdris olduğunu düşünmüyorum. Senarist Gökhan Horzum’la da konuştum. Birçok karakterin bir araya gelip ilham verdiği vücut bulduğu bir karakter “İdris Koçovalı”.
‘ÇUKUR’UN KATHARSİS ETKİSİ VAR
Türk dizilerinde uzun zamandır iyi yapımlar olmuyor büyük bütçelerle başlayıp hemen sonlanıyor.Çukur öyle olmadı. Diziyi ne seyrettiriyor? Samimiyet mi duygu mu şiddet mi ?
İnsanlar içinde yer almak istedikleri dünyayı sever ve takip ederler. Oranın bir parçası olduklarına inanır ve oraya ait hissederler kendilerini. Katharsis en basit haliyle budur. Sinema yanımızdan akıp giden insan kalabalığıyla bizi buluşturan bir sanattır. Çukur da bunu yapıyor. Kaybettiğimiz ya da hiç bir zaman sahip olamayacağımız zaman parçasıyla ve değerlerle bizi buluşturuyor.
DİZİLERDEKİ ŞİDDET GERÇEK HAYATTAKİNİN YANINDA ÇOCUK OYUNCAĞI!
Sizce dizilerdeki şiddetin dozu ne kadar olmalı ?
Sizce gerçek hayattaki şiddetin dozu ne olmalı? Bizim çektiklerimiz bu hayatın şiddetinin yanında çocuk oyuncağıdır!
“İDRİS KOÇOVALI” MAFYA DEĞİL KABADAYI
Nedir 'İdris Koçovali’nin tılsımı?
Samimi, içten, bizden biri. Mafya değil kabadayı. Ailesine çocuklarına ve sevdiklerine tutkuyla bağlı, vefakar ve cömert. Kıymeti harbiyesi kalmamış birtakım değerleri ruhunda ve davranışlarında tebarüz ettirmiş birisi.
Bugünlerde üstünüzde etki bırakan bir film var mı?
Birden fazla...Epeydir!... Son Of Saul, ToniErdmann, Sierra Nevada, Kutsal Geyiğin Ölümü, A FantasticWoman