İddianame kabul edildi! Fethullah Gülen'e yakalama kararı!
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Fethullah Gülen'in '1 numaralı sanık' olduğu iddianameyi kabul etti. Gülen ve yardımcısı hakkında yakalama kararı çıkarıldı.
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, takipsizlikle sonuçlanan 25 Aralık soruşturmasında usulsüzlükler yapıldığı ve şüphelilere 'kumpas kurduğu" iddiasıyla 69 şüpheli hakkındaki hazırlanan iddianameyi kabul etti. İddianamenin 1 numaralı sanığı Fetullah Gülen ile yardımcısı Sinan Dursun hakkında yakalama kararı çıkardı. Mahkeme, Gülen ve Dursun hakkında Kırmızı Bülten çıkarılması amacıyla Adalet Bakanlığı'na yazı yazılmasına da hükmetti.
Gülen’in yanı sıra 22 Temmuz Operasyonu’nun 3. dalgasında gözaltına alınan eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı’nın da aralarında bulunduğu 69 şüpheli hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan iddianame 1453 sayfadan oluşuyor.
CUMHURBAŞKANI, OĞLU VE DAMADI ŞİKAYETÇİ
İddianamede 8 şikayetçi, 27 mağdur ve 69 şüpheli yer aldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , oğlu Bilal Erdoğan, damadı Berat Albayrak, Serhat Albayrak, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit ve Kamu Başdenetçisi Nihat Ömeroğlu şikayetçi olarak yer alıyor.
BAŞBAKAN, 20 BAKAN VE 3 CHP MİLLETVEKİLİ MAĞDUR
İddianamede 27 kişi de mağdur sıfatıyla yer aldı. Bu isimler arasında, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yanı sıra aralarında Beşir Atalay, Binali Yıldırım, Faruk Çelik, Ali Babacan, Taner Yıldız, Hüseyin Çelik, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar ve Muammer Güler’in de bulunduğu AK Parti’de bakanlık yapmış 20 isim mağdur olarak yer aldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, eski CHP Milletvekilleri Melda Onur ile Kamer Genç de iddianamede ’mağdur’ sıfatıyla yer alıyor.
69 ŞÜPHELİ
İddianamede 69 kişi de şüpheli sıfatıyla yer aldı. Fethullah Gülen 1 numaralı şüpheli olarak belirtilirken, eski Emniyet Müdürleri Hamza Tosun, Yakub Saygılı, Kazım Aksoy ve Yasin Topçu’nun da olduğu 6 kişi, kurulduğu iddia edilen örgütün yöneticisi olarak suçlanıyor. Çoğunluğu eski emniyet mensubu olan diğer şüphelilerin tamamı ise ’örgüt üyeliği’ ile suçlandı.
TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA YAŞANAN TARİHİ OLAYLARA DEĞİNİLDİ
İddianamede, Türkiye’de ve dünyada yaşanan tarihi olaylara kronolojik olarak değinildi. Hititler, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye’deki tarihi olaylar iddianamede ayrıntılarıyla anlatıldı.
"TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’NDEKİ VATANSEVER SUBAYLARI PASİFİZE EDEBİLMEK İÇİN..."
Örgütün aşama aşama devleti ele geçirdiği savunulan iddianamede, "Örgüt çok büyük bir camiaya sahip olduklarını düşünerek, artık önlerinde kimsenin duramayacağı fikrine kapılmışlardır. Yaşadıkları özgüven patlamasının neticesi olarak 2007 yılından beridir devletin güvenliğinin teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki vatansever subayları pasifize edebilmek için kendi uydurdukları delillerle operasyon yapmışlardır. Bu şekilde yüzlerce subayın hayatını kararttılar ve birçok masum insanın ekmeğiyle oynadılar" ifadeleri kullanıldı.
"GEZİ PARKI DİRENİŞİNİ DESTEKLEDİLER"
Örgütün 28 Mayıs 2013’te başlayan Gezi Parkı direnişini desteklediği belirtilen iddianamede, "Amerika’daki örgüt lideri, masumane istekte bulunan eylemcileri kullanarak aralarına karışan marjinal grupların milyarlarca liralık kamu malını yakıp yıkmasını tasvip eder konuşma yapmıştır. (’Çapulcu demeyiniz’) 17-25 Aralık tarihinde ve sonraki süreçte (MİT TIR’larının durdurulması) ise artık örgüt yeterli olgunluğa eriştiğini düşünerek, devlete karşı intihar saldırısına kalkışmıştır" denildi.
"MUHALEFET DİZAYN EDİLMİŞTİR"
İddianame şu ifadeler yer aldı:"Failleri henüz bulunup yargı önüne çıkarılamadı; ancak kimlikleri tespit edilemeyen kişiler tarafından anamuhalefet partisi genel başkanına kaset yoluyla şantaj yapılmak suretiyle CHP’ye yönelik bir dizayn çalışması yapılmıştır. Ardından, MHP’lilere yönelik kaset kumpası kurulmak suretiyle genel başkan yardımcılarının değişmesi sağlanmıştır. Muhalefet dizayn edilmiştir ve artık iktidar partisinin değiştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Örgüt büyük bir sabırla soruşturma kumpası kurmaya başlamıştır. Her ne kadar cemaate bağlı milletvekilleri bulunsa dahi, etkin konumda olacak kadar sayısal yeterliliğe sahip değillerdi. Bu nedenle cemaat, bir dönem Fenerbahçe Futbol Kulübü’nü ele geçirmek için kurmuş olduğu kumpas gibi, iktidar partisinin başına da dilediği idareyi geçirmek için kumpas kurmaya karar vermiştir."
"TÜRK İSTİKLAL VE CUMHURİYETİNİN SALDIRI ALTINDA OLDUĞU DÖNEMLERDEN GEÇMEKTEYİZ..."
İddianamenin sonuç bölümünde, "Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde ’Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istikl?lini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir’ denilmektedir. Türk istiklal ve Cumhuriyetinin saldırı altında olduğu dönemlerden geçmekteyiz" denildi.
"BU TÜR BİR FELAKET DURUMUNDA BİZLERİ KARŞILAYACAK BİR KOMŞU TÜRKİYE YOKTUR"
İddianamede şu görüşler yer aldı:
"Dünya dengeleri sürekli olarak değişmektedir. Büyük devletler Ortadoğu ülkelerine musallat olmuşlar ve on yıllardır bu toprakların insanı kan ve gözyaşı ile yerlerinden ve yurtlarından edilmektedir. Komşu devletler iç savaş içerisinde buhrandan buhrana sürüklenmekte, insanlar vatanını terk edip göçebe olmaya zorlanmaktadır. Ancak Irak ve Suriye’deki halkın vatanından edilmesi karşısında, acılarını bir nebze dindirebilmek için Türkiye onların imdadına yetişmektedir. Ülkemizin çevresinde kudretli ve hatırşinas bir komşusu bulunmamaktadır. Bu tür bir felaket durumunda bizleri karşılayacak bir komşu Türkiye yoktur. İnsan hakları nutukları atan ve her sene açıkladıkları raporlarla Türkiye’yi eleştiren Batılı ülkelerin mültecilere yaklaşımı bütün dünyanın gözü önünde yaşanmıştır. Mültecileri tekmeleyen gazeteciler, botlarla gelen mültecileri ülkelerine kabul etmemek için olmadık bahaneler uyduran Batı uygarlığı sınıfta kalmıştır."
"FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ DE YERLİ BİR ÖRGÜT DEĞİLDİR"
İddianamede, "FETÖ terör örgütü de yerli bir örgüt değildir. Kökü dışarıda, devletin kılcallarına kadar sızmış, devlete kastetmiş bir ihanet örgütüdür. Bu örgütle mücadelenin zorluğu, halk tabanında kendisine dini temalarla yer bulmuş bir örgüt olmasından kaynaklanmaktadır. Kutsal değerler üzerinden halka ulaştıkları için bunca serencama rağmen taraftar bulabilmektedir" ifadelerine yer verildi.
"ASLINDA ÖRGÜT ÇOK DA PROFESYONEL DEĞİLDİR"
"Aslında örgüt çok da profesyonel değildir, çok açık vermiş durumdadır" denilen iddianamede şu ayrıntılar belirtildi:
"Bugüne kadar devletle karşı karşıya gelmemiş olmasının rahatlığıyla bütün yönetim dönemlerinde ilerlemeye devam etmiştir. Ancak artık devleti karşısına almıştır. Devletle savaşmaktadır. Devlet de onları tanımaktadır. Din sömürüsü üzerine yapılanmış bir örgüt olmasına rağmen, faaliyette bulunduğu ülkenin dini ve etik değerlerini hafife almış ve tahrifata kalkışmıştır. Devletin milli eğitim sistemine alternatif eğitim sistemi geliştirmiştir. Bütün kurumlara yerleştirdiği militanları vasıtasıyla Anayasal düzeni yok etmeye yönelik çalışmalar yapmıştır. Üniversite, memurluk, askeri okullar, komiserlik sınav sorularını sınav merkezlerine yerleştirdikleri militanlarıyla temin ederek, kendine bağlı örgüt üyeleri kazanmak için kullanmışlardır. Emniyet ve yargıya yerleştirdiği örgüt üyeleri ile ülkenin yargı sistemini tamamen kendisine hizmet eder hale getirmiş, adeta devlet içerisinde paralel bir yargı ve polis teşkilatı kurmuştur. Bu kurumlarıyla işadamları sahte soruşturmalarla sindirilmiş, askerler ve bürokratlar tutuklanmış, insanların özel görüntüleri ve konuşmaları usulsüz olarak elde edilmiş ve örgütün medya kanallarından servis edilerek bir korku imparatorluğu kurulmuştur."
"BÜYÜK BİR YOLSUZLUK OLDUĞU KANAATİ UYANDIRILARAK DEVLETE OPERASYON YAPILMAYA KALKIŞILMIŞTIR"
İddianamede, "2012/656 Takipsizlikle sonuçlanan 25 Aralık soruşturması) numaralı soruşturma dosyasında da adliye içerisindeki örgüt üyeleriyle polis içerisindeki örgüt üyelerinin tam bir fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri, yolsuzluk soruşturması görünümünde, Türkiye Cumhuriyeti Hük?meti üyelerinin ve TBMM üyelerinin telefon trafiği takip edilmiş, konuşmaları kayıt altına alınmış bu yolla büyük bir yolsuzluk olduğu kanaati uyandırılarak devlete operasyon yapılmaya kalkışılmıştır. Bu dosyanın hedefinde asla yolsuzluklar olmamıştır. Yolsuzluk takibi yapılsa idi, takibi yapılan ihalelerin nihayetlenmesinin beklenilmesi gerekirdi. Ayrıca cemaate yakın işadamları ve bürokratların ses kayıtları olduğu halde tape haline getirilmeyerek, ya da tape haline getirildiği halde fezleke konusu edilmeyerek gerçek niyetin yolsuzlukları soruşturmak olmadığı ortaya konulmuştur" ifadelerine yer verildi.
"FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN TOPLUMDA BARIŞIK OLDUĞU HİÇBİR KESİM YOKTUR"
"Örgütün hedefi sadece hükümet değildir. Devletin bütünüdür" denilen iddianamede şöyle denildi:
"Örgüt kimi zaman MİT Müsteşarı’nı dinlemiş, devletin gizli sırlarına vakıf olmuş; kimi zaman yüksek yargı mensuplarını dinlemiş, yargısal alandaki devletin faaliyetlerini takip etmiş, yerel hakim ve savcıları dinlemiş, baskı ve şantajla onları sindirmiş, sürgün etmiş ya da istediği yönde karar vermesini sağlamıştır. Askerlere operasyon yapmış, asker? terfi sistemine müdahale etmiştir. Siyasi parti santrallerini dinlemiş, siyasi partilerin sırlarına vakıf olmuş, zaman zaman müdahalelerde bulunmuştur. Selam Tevhit dosyası adı altında yaptıkları soruşturmada CHP genel merkezini, AKP ’li milletvekillerinin telefonlarını dinlemişlerdir. Bir başka soruşturma dosyasında MHP’lileri dinlemişlerdir. Birçok sivil toplum kuruluşu temsilcilerini, Alevi ve Şii derneklerini, gazetecileri, yazarları dinlemişler ve kaydetmişlerdir. Bu görüntüden anlaşılacağı üzere, paralel devlet yapılanması FETÖ Terör Örgütü’nün toplumda barışık olduğu hiçbir kesim yoktur. Sadece kendi menfaatleri vardır. Kendi menfaatleri uğruna diğer insanların istikballeriyle, siyasi kariyerleriyle, malvarlıklarıyla, itibarlarıyla hiç çekinmeden oynayabilmektedirler. 17 Aralık soruşturmasında, aralarında irtibat bulunmayan birkaç dosyanın operasyonu birlikte yapılmış, 25 Aralık dosyasının fezleke şekli ve içeriği itibariyle Bakanların çoğunu ve Başbakan’ı gözaltına alacakları açıkça anlaşılmaktadır. Bu şekilde ülkeyi kaos ortamına sürükleyecek ve muhtemel bir iç savaşın manivelası görevini görerek kendilerini kullanan patronlarının istediği şekilde yönetilebilir bir Türkiye teslim edeceklerdi. ’Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hük?metini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs’ eyleminin FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarınca örgüt liderinden aldıkları talimatla gerçekleştirildiği dosya içerisinde mevcut delillerle açıkça ortaya konulmuştur."
HAPİS İSTEMLERİ
Örgüt lideri olmakla suçlanan Fethullah Gülen ve yardımcısı olduğu belirtilen Sinan Dursun’un, "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs", "FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünü kurmak ve yönetmek", "Gizli kalması gereken bilgileri, siyasal casusluk maksadıyla elde etmek" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapsi ve 37 yıl 6 aydan 52 yıl 6 aya kadar hapsi istendi.
İddianamede, örgüt yöneticisi olmakla suçlanan eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hamza Tosun, eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı, eski Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Kazım Aksoy ve eski Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Yasin Topçu hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 162,5 yıldan 338 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Örgüt üyeliğiyle suçlanan diğer şüphelilerin de 7,5 yıldan 330 yıl 6 aya kadar hapisleri istendi.
Gülen’in yanı sıra 22 Temmuz Operasyonu’nun 3. dalgasında gözaltına alınan eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı’nın da aralarında bulunduğu 69 şüpheli hakkında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekili İsmail Uçar tarafından hazırlanan iddianame 1453 sayfadan oluşuyor.
CUMHURBAŞKANI, OĞLU VE DAMADI ŞİKAYETÇİ
İddianamede 8 şikayetçi, 27 mağdur ve 69 şüpheli yer aldı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan , oğlu Bilal Erdoğan, damadı Berat Albayrak, Serhat Albayrak, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit ve Kamu Başdenetçisi Nihat Ömeroğlu şikayetçi olarak yer alıyor.
BAŞBAKAN, 20 BAKAN VE 3 CHP MİLLETVEKİLİ MAĞDUR
İddianamede 27 kişi de mağdur sıfatıyla yer aldı. Bu isimler arasında, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun yanı sıra aralarında Beşir Atalay, Binali Yıldırım, Faruk Çelik, Ali Babacan, Taner Yıldız, Hüseyin Çelik, Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Erdoğan Bayraktar ve Muammer Güler’in de bulunduğu AK Parti’de bakanlık yapmış 20 isim mağdur olarak yer aldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Gürsel Tekin, eski CHP Milletvekilleri Melda Onur ile Kamer Genç de iddianamede ’mağdur’ sıfatıyla yer alıyor.
69 ŞÜPHELİ
İddianamede 69 kişi de şüpheli sıfatıyla yer aldı. Fethullah Gülen 1 numaralı şüpheli olarak belirtilirken, eski Emniyet Müdürleri Hamza Tosun, Yakub Saygılı, Kazım Aksoy ve Yasin Topçu’nun da olduğu 6 kişi, kurulduğu iddia edilen örgütün yöneticisi olarak suçlanıyor. Çoğunluğu eski emniyet mensubu olan diğer şüphelilerin tamamı ise ’örgüt üyeliği’ ile suçlandı.
TÜRKİYE’DE VE DÜNYADA YAŞANAN TARİHİ OLAYLARA DEĞİNİLDİ
İddianamede, Türkiye’de ve dünyada yaşanan tarihi olaylara kronolojik olarak değinildi. Hititler, Selçuklu, Osmanlı ve Türkiye’deki tarihi olaylar iddianamede ayrıntılarıyla anlatıldı.
"TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ’NDEKİ VATANSEVER SUBAYLARI PASİFİZE EDEBİLMEK İÇİN..."
Örgütün aşama aşama devleti ele geçirdiği savunulan iddianamede, "Örgüt çok büyük bir camiaya sahip olduklarını düşünerek, artık önlerinde kimsenin duramayacağı fikrine kapılmışlardır. Yaşadıkları özgüven patlamasının neticesi olarak 2007 yılından beridir devletin güvenliğinin teminatı olan Türk Silahlı Kuvvetleri’ndeki vatansever subayları pasifize edebilmek için kendi uydurdukları delillerle operasyon yapmışlardır. Bu şekilde yüzlerce subayın hayatını kararttılar ve birçok masum insanın ekmeğiyle oynadılar" ifadeleri kullanıldı.
"GEZİ PARKI DİRENİŞİNİ DESTEKLEDİLER"
Örgütün 28 Mayıs 2013’te başlayan Gezi Parkı direnişini desteklediği belirtilen iddianamede, "Amerika’daki örgüt lideri, masumane istekte bulunan eylemcileri kullanarak aralarına karışan marjinal grupların milyarlarca liralık kamu malını yakıp yıkmasını tasvip eder konuşma yapmıştır. (’Çapulcu demeyiniz’) 17-25 Aralık tarihinde ve sonraki süreçte (MİT TIR’larının durdurulması) ise artık örgüt yeterli olgunluğa eriştiğini düşünerek, devlete karşı intihar saldırısına kalkışmıştır" denildi.
"MUHALEFET DİZAYN EDİLMİŞTİR"
İddianame şu ifadeler yer aldı:"Failleri henüz bulunup yargı önüne çıkarılamadı; ancak kimlikleri tespit edilemeyen kişiler tarafından anamuhalefet partisi genel başkanına kaset yoluyla şantaj yapılmak suretiyle CHP’ye yönelik bir dizayn çalışması yapılmıştır. Ardından, MHP’lilere yönelik kaset kumpası kurulmak suretiyle genel başkan yardımcılarının değişmesi sağlanmıştır. Muhalefet dizayn edilmiştir ve artık iktidar partisinin değiştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Örgüt büyük bir sabırla soruşturma kumpası kurmaya başlamıştır. Her ne kadar cemaate bağlı milletvekilleri bulunsa dahi, etkin konumda olacak kadar sayısal yeterliliğe sahip değillerdi. Bu nedenle cemaat, bir dönem Fenerbahçe Futbol Kulübü’nü ele geçirmek için kurmuş olduğu kumpas gibi, iktidar partisinin başına da dilediği idareyi geçirmek için kumpas kurmaya karar vermiştir."
"TÜRK İSTİKLAL VE CUMHURİYETİNİN SALDIRI ALTINDA OLDUĞU DÖNEMLERDEN GEÇMEKTEYİZ..."
İddianamenin sonuç bölümünde, "Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nde ’Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istikl?lini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir’ denilmektedir. Türk istiklal ve Cumhuriyetinin saldırı altında olduğu dönemlerden geçmekteyiz" denildi.
"BU TÜR BİR FELAKET DURUMUNDA BİZLERİ KARŞILAYACAK BİR KOMŞU TÜRKİYE YOKTUR"
İddianamede şu görüşler yer aldı:
"Dünya dengeleri sürekli olarak değişmektedir. Büyük devletler Ortadoğu ülkelerine musallat olmuşlar ve on yıllardır bu toprakların insanı kan ve gözyaşı ile yerlerinden ve yurtlarından edilmektedir. Komşu devletler iç savaş içerisinde buhrandan buhrana sürüklenmekte, insanlar vatanını terk edip göçebe olmaya zorlanmaktadır. Ancak Irak ve Suriye’deki halkın vatanından edilmesi karşısında, acılarını bir nebze dindirebilmek için Türkiye onların imdadına yetişmektedir. Ülkemizin çevresinde kudretli ve hatırşinas bir komşusu bulunmamaktadır. Bu tür bir felaket durumunda bizleri karşılayacak bir komşu Türkiye yoktur. İnsan hakları nutukları atan ve her sene açıkladıkları raporlarla Türkiye’yi eleştiren Batılı ülkelerin mültecilere yaklaşımı bütün dünyanın gözü önünde yaşanmıştır. Mültecileri tekmeleyen gazeteciler, botlarla gelen mültecileri ülkelerine kabul etmemek için olmadık bahaneler uyduran Batı uygarlığı sınıfta kalmıştır."
"FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜ DE YERLİ BİR ÖRGÜT DEĞİLDİR"
İddianamede, "FETÖ terör örgütü de yerli bir örgüt değildir. Kökü dışarıda, devletin kılcallarına kadar sızmış, devlete kastetmiş bir ihanet örgütüdür. Bu örgütle mücadelenin zorluğu, halk tabanında kendisine dini temalarla yer bulmuş bir örgüt olmasından kaynaklanmaktadır. Kutsal değerler üzerinden halka ulaştıkları için bunca serencama rağmen taraftar bulabilmektedir" ifadelerine yer verildi.
"ASLINDA ÖRGÜT ÇOK DA PROFESYONEL DEĞİLDİR"
"Aslında örgüt çok da profesyonel değildir, çok açık vermiş durumdadır" denilen iddianamede şu ayrıntılar belirtildi:
"Bugüne kadar devletle karşı karşıya gelmemiş olmasının rahatlığıyla bütün yönetim dönemlerinde ilerlemeye devam etmiştir. Ancak artık devleti karşısına almıştır. Devletle savaşmaktadır. Devlet de onları tanımaktadır. Din sömürüsü üzerine yapılanmış bir örgüt olmasına rağmen, faaliyette bulunduğu ülkenin dini ve etik değerlerini hafife almış ve tahrifata kalkışmıştır. Devletin milli eğitim sistemine alternatif eğitim sistemi geliştirmiştir. Bütün kurumlara yerleştirdiği militanları vasıtasıyla Anayasal düzeni yok etmeye yönelik çalışmalar yapmıştır. Üniversite, memurluk, askeri okullar, komiserlik sınav sorularını sınav merkezlerine yerleştirdikleri militanlarıyla temin ederek, kendine bağlı örgüt üyeleri kazanmak için kullanmışlardır. Emniyet ve yargıya yerleştirdiği örgüt üyeleri ile ülkenin yargı sistemini tamamen kendisine hizmet eder hale getirmiş, adeta devlet içerisinde paralel bir yargı ve polis teşkilatı kurmuştur. Bu kurumlarıyla işadamları sahte soruşturmalarla sindirilmiş, askerler ve bürokratlar tutuklanmış, insanların özel görüntüleri ve konuşmaları usulsüz olarak elde edilmiş ve örgütün medya kanallarından servis edilerek bir korku imparatorluğu kurulmuştur."
"BÜYÜK BİR YOLSUZLUK OLDUĞU KANAATİ UYANDIRILARAK DEVLETE OPERASYON YAPILMAYA KALKIŞILMIŞTIR"
İddianamede, "2012/656 Takipsizlikle sonuçlanan 25 Aralık soruşturması) numaralı soruşturma dosyasında da adliye içerisindeki örgüt üyeleriyle polis içerisindeki örgüt üyelerinin tam bir fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ettikleri, yolsuzluk soruşturması görünümünde, Türkiye Cumhuriyeti Hük?meti üyelerinin ve TBMM üyelerinin telefon trafiği takip edilmiş, konuşmaları kayıt altına alınmış bu yolla büyük bir yolsuzluk olduğu kanaati uyandırılarak devlete operasyon yapılmaya kalkışılmıştır. Bu dosyanın hedefinde asla yolsuzluklar olmamıştır. Yolsuzluk takibi yapılsa idi, takibi yapılan ihalelerin nihayetlenmesinin beklenilmesi gerekirdi. Ayrıca cemaate yakın işadamları ve bürokratların ses kayıtları olduğu halde tape haline getirilmeyerek, ya da tape haline getirildiği halde fezleke konusu edilmeyerek gerçek niyetin yolsuzlukları soruşturmak olmadığı ortaya konulmuştur" ifadelerine yer verildi.
"FETÖ TERÖR ÖRGÜTÜNÜN TOPLUMDA BARIŞIK OLDUĞU HİÇBİR KESİM YOKTUR"
"Örgütün hedefi sadece hükümet değildir. Devletin bütünüdür" denilen iddianamede şöyle denildi:
"Örgüt kimi zaman MİT Müsteşarı’nı dinlemiş, devletin gizli sırlarına vakıf olmuş; kimi zaman yüksek yargı mensuplarını dinlemiş, yargısal alandaki devletin faaliyetlerini takip etmiş, yerel hakim ve savcıları dinlemiş, baskı ve şantajla onları sindirmiş, sürgün etmiş ya da istediği yönde karar vermesini sağlamıştır. Askerlere operasyon yapmış, asker? terfi sistemine müdahale etmiştir. Siyasi parti santrallerini dinlemiş, siyasi partilerin sırlarına vakıf olmuş, zaman zaman müdahalelerde bulunmuştur. Selam Tevhit dosyası adı altında yaptıkları soruşturmada CHP genel merkezini, AKP ’li milletvekillerinin telefonlarını dinlemişlerdir. Bir başka soruşturma dosyasında MHP’lileri dinlemişlerdir. Birçok sivil toplum kuruluşu temsilcilerini, Alevi ve Şii derneklerini, gazetecileri, yazarları dinlemişler ve kaydetmişlerdir. Bu görüntüden anlaşılacağı üzere, paralel devlet yapılanması FETÖ Terör Örgütü’nün toplumda barışık olduğu hiçbir kesim yoktur. Sadece kendi menfaatleri vardır. Kendi menfaatleri uğruna diğer insanların istikballeriyle, siyasi kariyerleriyle, malvarlıklarıyla, itibarlarıyla hiç çekinmeden oynayabilmektedirler. 17 Aralık soruşturmasında, aralarında irtibat bulunmayan birkaç dosyanın operasyonu birlikte yapılmış, 25 Aralık dosyasının fezleke şekli ve içeriği itibariyle Bakanların çoğunu ve Başbakan’ı gözaltına alacakları açıkça anlaşılmaktadır. Bu şekilde ülkeyi kaos ortamına sürükleyecek ve muhtemel bir iç savaşın manivelası görevini görerek kendilerini kullanan patronlarının istediği şekilde yönetilebilir bir Türkiye teslim edeceklerdi. ’Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hük?metini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs’ eyleminin FETÖ/PDY terör örgütü mensuplarınca örgüt liderinden aldıkları talimatla gerçekleştirildiği dosya içerisinde mevcut delillerle açıkça ortaya konulmuştur."
HAPİS İSTEMLERİ
Örgüt lideri olmakla suçlanan Fethullah Gülen ve yardımcısı olduğu belirtilen Sinan Dursun’un, "Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs", "FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünü kurmak ve yönetmek", "Gizli kalması gereken bilgileri, siyasal casusluk maksadıyla elde etmek" suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapsi ve 37 yıl 6 aydan 52 yıl 6 aya kadar hapsi istendi.
İddianamede, örgüt yöneticisi olmakla suçlanan eski Emniyet Müdür Yardımcısı Hamza Tosun, eski İstanbul Mali Şube Müdürü Yakub Saygılı, eski Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Kazım Aksoy ve eski Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdür Yardımcısı Yasin Topçu hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis ve 162,5 yıldan 338 yıla kadar hapis cezası talep edildi.
Örgüt üyeliğiyle suçlanan diğer şüphelilerin de 7,5 yıldan 330 yıl 6 aya kadar hapisleri istendi.