"İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NI UYARIYORUM,TEHDİT EDİLİYORUM"!..ORAY EĞİN HANGİ YAZARLAR İÇİN BAKANLIĞI UYARDI?..

Peki sen kim oluyorsun be adam! Hangi hakla beni tehdit ediyorsun? Ben neyi haber yapacağımı sana mı soracağım be adam! Ne dediğini açık açık söyle de anlayalım hepimiz!



Bu tehdidi nasıl açıklayacaksınız?


Haklarında çoğu zaman olumlu yazmadığım, aynı düşünceleri paylaşmadığım ve belki de hiçbir zaman paylaşmayacağım insanlarla bile asgari bir ilişkim var. Mesleğin gereği bu biraz da.

Diyelim ki Nazlı Ilıcak'la oturup medeni bir şekilde sohbet etmemizi engellemiyor bu düşünce farklılığı. Mehmet Barlas'la zaman zaman telefonla konuşuyoruz ve ben her cümlesinden bir şey öğrenmeye çalışıyorum. Barlas'ın siyasi görüşlerini paylaşmasam da onu bir zenginlik olarak görürüm; onu okumayı da, onunla konuşmayı da çok severim.

Hakkında sık yazdığım isimlerden Ahmet Hakan'la ortak kadın arkadaşlarımız var. Bugüne bugün bir gün olsun hakkımda çirkin, belaltı ifadeler kullandığını duymadım.

Sabah'ı Genel Yayın Yönetmeni Ergun Babahan'la da öyle. Onu ve gazetesini eleştiriyor olmam onunla karşılaştığımızda kafamızı çevirmemizi gerektirmiyor. Selamlaşırız, oturup sohbet edebiliriz. O da beni eleştirir...

Taraf gazetesini de eleştirdiğimi biliyorsunuz. Ama tepe yöneticilerini de ciddiye alırım. Alev Er'e, Yasemin Çongar'a saygı duyarım, Ahmet Altan'ın yazarlığından etkilemişimdir, bazı makalelerine hâlâ hayranımdır. Benim onlara yönelik yazılarım da sadece mesleki sorgulamalardan ibarettir. Onlar da bunu bilirler...

Zaten medyada bu gibi atışmaların olması doğaldır. Biz birbirimizi anlarız bir şekilde. Çünkü hepimiz sonuçta bir asgari müşterekte birleşiyoruz: Gazeteciyiz ve bu mesleğin kurallarına uyuyoruz.

Bir anlamda bu gibi polemikler basında doğal bir "kontrol ve denge" mekanizması oluşmasına yol açar.

Bütün gazetecilerin eleştirilerini kabul ederim, kendim de faydalanmaya çalışırım. Öğrenirim... Ama en önemlisi anlarım.

KİM BU POLİSLER?

Anlamadığım dışarıdan basına iliştirilmiş iki adamın şu tehdidi:

"Köşeden olmana az kaldı!"

Okuduğum en utanç verici ve gazetecilikle bağdaşmayan makaleden bana savrulan tehdit bu. Pazar günkü Taraf gazetesinde yer aldı.

Kim mi bu adamlar?

İki kişi, yarım suratlarıyla bir köşe fotoğrafını paylaşıyorlar. Polis Akademisi'nden tanışıyorlar, biri orada öğretim üyesi. Diğerinin şaibeli ilişkileri olduğu, Utah Üniversitesi ve Cemaat bağlantısı konuşuluyor. Bu ikisi aynı zamanda sucveceza.com diye polisler tarafından hazırlanan bir İnternet sitesine katkıda bulunuyorlar.

Yazıda kullandıkları çirkin ifadeler şöyle: Ergenekon'un gazetesi (Akşam'ı kastediyor), 'adi' bir köşe yazarı (bu benim herhalde) ve 'aşağılık' bir İnternet sitesi (odatv.com). Bu çirkin ifadelerin sebebi geçen haftalarda sucveceza.com'da yaptıkları bir anketi önce odatv.com'un duyurması, sonra benim Akşam'daki köşemde alıntılamam.

Akşam Türkiye'nin en köklü gazetelerinden biri, odatv.com'u kimin hazırladığı belli, künyesi açık, ben ise yıllardır gazetecilik yapıyorum.

Bir de her kimi kastediyorlarsa artık "Fabrikatör"ün tezgahından geçmişiz...

Yetmiyor, bir de Başbakan'ın patronumuza baskı yapmasını, bizi işten attırmasını istiyorlar: "Gazetecilerinizin 'Ergenekon'u aklama' çabası hakkında patronunuz ve Başbakan ne düşünüyor acaba?"

ANLADIKLARI DİLDEN SESLENİYORUM

Peki sen kim oluyorsun be adam!

Hangi hakla beni tehdit ediyorsun?

Ben neyi haber yapacağımı sana mı soracağım be adam!

Ne dediğini açık açık söyle de anlayalım hepimiz!

Sen komiser oldun diye kendini kasabanın şerifi mi zannediyorsun? Meydanı boş buldun galiba. Bu tehditleri savurmak kol