İbrahim Çelikkol Sinem Kobal hakkında ilk kez konuştu: Çok aşığım!
Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın sorularını yanıtlayan İbrahim Çelikkol Sinem Kobal hakkında konuştu.
Arda Turan'ın eski nişanlısı Sinem Kobal ile birllikte olduğu dedikoduları ile uzun süre magazin gündeminde yer tutan oyuncu İbrahim Çelikkol, Kobal'ın geçtiğimiz günlerde birlikte oldukları fotoğrafları sosyal paylaşım ağı Instagram'da paylaşmasının ardından ilk kez ilişkine dair açıklamalarda bulundu. Sinem Kobal'a çok aşık olduğunu dile getiren Çelikkol, ilişkilerinin 8-9 ay önce bir barda tanışmalarının ardından başladığını söyledi. Çelikkol, evlilikle ilgili planlarının olup olmadığı yönünde bir soruya, "Evliliğe karşı değilim, anlaşabildiğin bir partnerle çok güzel bir şey de olabilir. Düşünmüyor değiliz ama “Şu tarihte mi evlenelim!” gibi bir şeyimiz henüz yok" cevabını verdi.
Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın sorularını yanıtlayan İbrahim Çelikkol'un açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Kadınlar sana bayılıyor! Kolların, kasların, vahşi bakışların, sert yüz ifaden, doğada yaşayan yabani halini yere göğe sığdıramıyorlar. “Yumurtaya can veren Allahım, nasıl da güzel bir adam yaratmışsın!” diye yazmışlar internete! Benim de gözlerim yerinden fırladı ama okudum bu yorumları. Bunları duyan bir erkek ne hisseder?
-Ben çok buralarda gezen bir adam değilim
Çok umurunda değil yani...
-Değil açıkçası! Hayat, bizi bir yerlere getiriyor ama buradan alıp başka yerlere taşıyacak. Bulunduğum konumun değerini biliyorum ama çok da ciddiye almıyorum. Yaptığım şeyi ciddiye alıyorum, kendimi değil. Oynadığım karakterler gereği bu sıfatları bana yakıştırıyorlardır. Vahşi bakışlar ne demek? Ben, kadın dominant bir ailede büyüdüm. Sert değilim, maço değilim. Uzaktan yakından alakam yok. Ama doğa adamıyım, bak o doğru...
İyi de bir erkeğin bu kadar ilgi karşısında, aklı başında davranması mümkün mü?
-Belki de saçmalamamak için şehirden uzakta bir çiftlikte yaşıyorum! Kendimi doğanın içine atıyorum. Yolumu doğada buluyorum. Çünkü şehir bana kaotik geliyor.
HER SABAH MANDA SÜTÜ İÇERİM
Burada kazların, tavukların, Sivas Kangalların ve mandaların arasında kendini daha mı rahat hissediyorsun?
-Aynen! Ben hakikate ve doğaya inanıyorum. Burada ikisi de var. Bir de tabii şunun bilincindeyim, bu toplum insanı alıyor, ‘hoop’ çok güzel bir yere çıkarıyor ama aynı şekilde ‘zınkk’ diye alaşağı da edebiliyor. Ben de, herkesle arama biraz mesafe koyarak, kendimi sakınıyorum. Kendi dünyamda, doğamda, ormanımda olmayı tercih ediyorum.
Bu evde Sinem’le mi yaşıyorsunuz?
-Birlikte yaşamıyoruz, yalnızım ama sık sık geliyor. Nişantaşı’nda da evim var. Ama daha çok buradayım, çekim biter bitmez atlayıp geliyorum. “Yalnızım” derken, ben burada köy insanlarıyla birlikteyim. Burada bir annem, bir babam, bir abim var. Dibine kadar hakiki insanlar.
Onlar, “Bu adam niye geldi buraya!” demediler mi?
-Demediler. Beni çok seviyorlar. “Senden artist mi olur!” diyorlar, “Sen bizdensin!” Bu benim için en büyük iltifat! Ben de böyle bir yerde büyüdüm aslında. İzmit, Şirintepe’de. Dostluğun, paylaşımın, komşuluğun olduğu, herkesin anne-baba, herkesin kardeş olduğu bir yerde. Burası da farklı değil. Her sabah peynirim, yumurtalarım, sütüm gelir kapıma. Manda sütü içerim. Kahvaltım köy kahvaltısıdır.
Bu ev ne zamandır var?
-İki sene oldu. Set ortamı karmaşıktır. Benim sakinlediğim, kendi kendime kaldığım yer burası.
O zaman bir tarafıyla da, ruhuna pek uygun olmayan bir iş yapıyorsun...
-Doğruyu söylemek gerekirse evet. Başta alışamadım zaten. Profesyonel basketbolcuydum. Beden gücümle bir şeyler yapmayı seven biriyim. Beni çırılçıplak bir ormana bırak, ölmem. Bulurum yolumu, bir şekilde hayatta kalırım. Böyle bir yanım var. Ve seviyorum doğa içinde olmayı. Şehirden çok buralara aidim.
40 FIRIN EKMEK YEMEM LAZIM
Sen bu ülkenin yeni jönü müsün?
-Evet dememi beklemiyorsun herhalde! Ben sadece iyi bir oyuncu olmaya çalışıyorum. Oyunculuğun ucu bucağı yok. Ben de iyi bir oyuncu olabilmeye çalışıyorum.
Fiziğinin, oyunculuğunun önünde bir engel olduğuna inanıyor musun?
-İlk zamanlarda bu ‘yakışıklı adam’ lafı rahatsız ediyordu. “Yakışıklı, fiziği düzgün ama oyunculuk adına bir halt yok!” diyorlardı. Aslında doğruydu da söyledikleri. Çünkü ben de o zaman bu işi benimseyememiştim. Ama yavaş yavaş bu tezi çürütmeye başladığımı düşünüyorum. Kendimi geliştirebileceğim karakterler seçmeye çalışıyorum. Her set benim için bir okul. Hiçbir zaman “Oyuncuyum” diye gezen bir adam olmadım, olmayacağım. Değilim çünkü. Benim henüz altıncı senem. 40 fırın ekmek yemem lazım.
YOLDA YÜRÜRKEN BİR KADIN SEN MODEL OLMALISIN DEDİ KARTINI VERDİ
Sen kimsin? Bu dünyaya nereden düştün?
-Nereden bilmiyorum ama İzmit’ten düştüm, onu biliyorum.
Nasıl bir aile?
-Herkesin ailesi özeldir, benimki de öyle. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Onların sevgisi koruyor beni, tılsımları var üzerimde. Kadınların içinde büyüdüm ben, anne, teyze, hala, babaanne. Kafama nereye çevirsem kadındı.
Becerikli kadınlar, yapıcı kadınlar, hayatı kotaran kadınlar.
Kardeş var mı?
-Ablam var. Bir kadın daha. Ailedeki erkeklere gelince, kadına saygı duyan erkekler. Zeki oldukları için de genellikle kadına bırakıyorlar kararı.
Baba neci?
-Gölcük Donanması’nda memurdu. Annem de babamla birlikte Gölcük Donanması’nda büro şefiydi. Emekli olduktan sonra ev hanımı oldu. Babam emekli olduktan sonra kendi işyerimizi açtık. Rahmetli olunca da İstanbul’a yerleştik.
********
SİNEM’E ÇOK ÂŞIĞIM
‘Deniz Çakır’la evlenecek’ diye haberler çıkmış. Şimdi de Sinem Kobal’la Kasım’da evleniyorsun diye haberler çıkıyor. Bunlar tamamen gazetecilerin uydurması mı?
-Ciddi bir ilişki yaşadığın zaman, adını evlenecekler diye koyuyorlar. Evliliğe karşı değilim, anlaşabildiğin bir partnerle çok güzel bir şey de olabilir. Düşünmüyor değiliz ama “Şu tarihte mi evlenelim!” gibi bir şeyimiz henüz yok.
Kasım’da değil yani...
-Yok, planlanmış bir durum yok. Belki Ekim’de evleniriz, belki yarın. Her an, her şey olabilir. Hayat da zaten böyle bir şey değil mi?
Kadınların beğendiği bir adam olunca, birlikte olduğun kadını çok da gözlerine batırmamak mı lazım?
-Yok canım. Sinem’le fotoğrafımı Instagram’a koyuyorum, gizlediğim sakladığım bir şey yok.
Nasıl tanıştınız?
-Ayşe Barım’ın ofisinde. Çok doğaldı, çok güzel gülüyordu. Ve samimiydi. Zaten öyle kadınları severim. Uzun bir süre sadece arkadaştık. Sonra ben Amerika’ya hem tatile hem de eğitime gittim. Telefonda konuşuyorduk ama adını koyduğumuz bir şey yoktu. Döndükten sonra başladı ilişkimiz. Çok âşığım Sinem’e...
Ne güzel böyle söyleyebilmen! Hadi mutluluk karenizi anlat...
-Ormanda el ele yürümek. Onu alıp ormanın içine götürüyorum. ATV’ye biniyoruz, off-road yapıyoruz. Sinem de sporu seven bir insan olarak yürüyüş, koşu her şeye uyum sağlıyor.
Ne kadar oldu ilişkiniz?
-Amerika’yı sayarsan, 8-9 ay oldu. Bizi engelleyen, saklandığımız gizlendiğimiz bir durum yok.
Fotoğraflarınızın çekilmesi falan canını sıkmıyor mu?
-Yooo. İlla Bebek-Boğaz hattı takıntın yoksa kim nereden çekecek, çekse de ne olur ki. Biz farklı yerlere gitmeyi seviyoruz, İzmit’in Maşukiye’si var, Kaz Dağları var. Fethiye Ölüdeniz yaptık, kendimize küçük oteller buluyoruz.
Eski sevgililer huzursuz ediyor mu seni? Arda’yla birlikteydi uzun süre...
-Herkesin geçmişte yaşadığı şeylere saygı duymak lazım. Sinem de saygı duyulacak bir insan.
KISKANCIM TABİİ
Kıskanç bir adam mısın?
-Kıskanırım tabii. Annemi de, arkadaşlarımı da, sevgilimi de kıskanırım. Kıskançlık insanın doğasında var. Herhangi biriyle yılışıklık gibi bir durum olursa, adamın tavrı hoşuma gitmezse, söylerim, izin vermem.
Nasıl izin vermezsin, ne dersin?
-“O insanla görüşmeni istemiyorum!” derim. “Çünkü benim gördüğüm ama senin göremediğin birtakım şeyler var. Ama benim göremediğim şeylerle ilgili de sen beni uyar.” Zaten ilişki böyle bir şey. Seni bir anda iki insan yapıyor, dört gözün olmaya başlıyor, sevgilin adına da düşünüyorsun.
İnsanlar seni nasıl tanısın istersin?
-Kendim gibi.
10 yıl sonra kendini nerede hayal ediyorsun?
-Hiçbir fikrim yok!
İlk aşk?
-Ağaç altında ilk öpüştüğüm kızdı. İzmit’te bir banka oturmuştuk. İlk defa elini tutmuştum. Elimin neden terlediğini, kalbimin neden küt küt attığını o zaman anladım. Aşk böyle bir şeydi. Orta birdeydim. Sonra sevgilim oldu. 5-6 sene sürdü.
İsmi neydi?
-Ay söylemem, kocası var, adam sinirlenir filan. Boşver, geçmişte kalmış güzel bir anı, kimseye huzursuzluk vermeyelim.
İlk seks?
-Böyle şeyleri anlatabilme yeteneğim yok! İsteğim de yok. Sevdiğim kızlaydı. Sadece bunu bil yeter.
Hiç aşk acısı çektin mi?
-Ben ne bir kadın tarafından terk edildim ne de ettim. Hep, birlikte karar verdik. Ama evet, ayrılık acısı yaşadım. Yaşamamış olan var mıdır?
Röportajın tamamını okumak için tıklayınız
Hürriyet'ten Ayşe Arman'ın sorularını yanıtlayan İbrahim Çelikkol'un açıklamalarından satırbaşları şöyle:
Kadınlar sana bayılıyor! Kolların, kasların, vahşi bakışların, sert yüz ifaden, doğada yaşayan yabani halini yere göğe sığdıramıyorlar. “Yumurtaya can veren Allahım, nasıl da güzel bir adam yaratmışsın!” diye yazmışlar internete! Benim de gözlerim yerinden fırladı ama okudum bu yorumları. Bunları duyan bir erkek ne hisseder?
-Ben çok buralarda gezen bir adam değilim
Çok umurunda değil yani...
-Değil açıkçası! Hayat, bizi bir yerlere getiriyor ama buradan alıp başka yerlere taşıyacak. Bulunduğum konumun değerini biliyorum ama çok da ciddiye almıyorum. Yaptığım şeyi ciddiye alıyorum, kendimi değil. Oynadığım karakterler gereği bu sıfatları bana yakıştırıyorlardır. Vahşi bakışlar ne demek? Ben, kadın dominant bir ailede büyüdüm. Sert değilim, maço değilim. Uzaktan yakından alakam yok. Ama doğa adamıyım, bak o doğru...
İyi de bir erkeğin bu kadar ilgi karşısında, aklı başında davranması mümkün mü?
-Belki de saçmalamamak için şehirden uzakta bir çiftlikte yaşıyorum! Kendimi doğanın içine atıyorum. Yolumu doğada buluyorum. Çünkü şehir bana kaotik geliyor.
HER SABAH MANDA SÜTÜ İÇERİM
Burada kazların, tavukların, Sivas Kangalların ve mandaların arasında kendini daha mı rahat hissediyorsun?
-Aynen! Ben hakikate ve doğaya inanıyorum. Burada ikisi de var. Bir de tabii şunun bilincindeyim, bu toplum insanı alıyor, ‘hoop’ çok güzel bir yere çıkarıyor ama aynı şekilde ‘zınkk’ diye alaşağı da edebiliyor. Ben de, herkesle arama biraz mesafe koyarak, kendimi sakınıyorum. Kendi dünyamda, doğamda, ormanımda olmayı tercih ediyorum.
Bu evde Sinem’le mi yaşıyorsunuz?
-Birlikte yaşamıyoruz, yalnızım ama sık sık geliyor. Nişantaşı’nda da evim var. Ama daha çok buradayım, çekim biter bitmez atlayıp geliyorum. “Yalnızım” derken, ben burada köy insanlarıyla birlikteyim. Burada bir annem, bir babam, bir abim var. Dibine kadar hakiki insanlar.
Onlar, “Bu adam niye geldi buraya!” demediler mi?
-Demediler. Beni çok seviyorlar. “Senden artist mi olur!” diyorlar, “Sen bizdensin!” Bu benim için en büyük iltifat! Ben de böyle bir yerde büyüdüm aslında. İzmit, Şirintepe’de. Dostluğun, paylaşımın, komşuluğun olduğu, herkesin anne-baba, herkesin kardeş olduğu bir yerde. Burası da farklı değil. Her sabah peynirim, yumurtalarım, sütüm gelir kapıma. Manda sütü içerim. Kahvaltım köy kahvaltısıdır.
Bu ev ne zamandır var?
-İki sene oldu. Set ortamı karmaşıktır. Benim sakinlediğim, kendi kendime kaldığım yer burası.
O zaman bir tarafıyla da, ruhuna pek uygun olmayan bir iş yapıyorsun...
-Doğruyu söylemek gerekirse evet. Başta alışamadım zaten. Profesyonel basketbolcuydum. Beden gücümle bir şeyler yapmayı seven biriyim. Beni çırılçıplak bir ormana bırak, ölmem. Bulurum yolumu, bir şekilde hayatta kalırım. Böyle bir yanım var. Ve seviyorum doğa içinde olmayı. Şehirden çok buralara aidim.
40 FIRIN EKMEK YEMEM LAZIM
Sen bu ülkenin yeni jönü müsün?
-Evet dememi beklemiyorsun herhalde! Ben sadece iyi bir oyuncu olmaya çalışıyorum. Oyunculuğun ucu bucağı yok. Ben de iyi bir oyuncu olabilmeye çalışıyorum.
Fiziğinin, oyunculuğunun önünde bir engel olduğuna inanıyor musun?
-İlk zamanlarda bu ‘yakışıklı adam’ lafı rahatsız ediyordu. “Yakışıklı, fiziği düzgün ama oyunculuk adına bir halt yok!” diyorlardı. Aslında doğruydu da söyledikleri. Çünkü ben de o zaman bu işi benimseyememiştim. Ama yavaş yavaş bu tezi çürütmeye başladığımı düşünüyorum. Kendimi geliştirebileceğim karakterler seçmeye çalışıyorum. Her set benim için bir okul. Hiçbir zaman “Oyuncuyum” diye gezen bir adam olmadım, olmayacağım. Değilim çünkü. Benim henüz altıncı senem. 40 fırın ekmek yemem lazım.
YOLDA YÜRÜRKEN BİR KADIN SEN MODEL OLMALISIN DEDİ KARTINI VERDİ
Sen kimsin? Bu dünyaya nereden düştün?
-Nereden bilmiyorum ama İzmit’ten düştüm, onu biliyorum.
Nasıl bir aile?
-Herkesin ailesi özeldir, benimki de öyle. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Onların sevgisi koruyor beni, tılsımları var üzerimde. Kadınların içinde büyüdüm ben, anne, teyze, hala, babaanne. Kafama nereye çevirsem kadındı.
Becerikli kadınlar, yapıcı kadınlar, hayatı kotaran kadınlar.
Kardeş var mı?
-Ablam var. Bir kadın daha. Ailedeki erkeklere gelince, kadına saygı duyan erkekler. Zeki oldukları için de genellikle kadına bırakıyorlar kararı.
Baba neci?
-Gölcük Donanması’nda memurdu. Annem de babamla birlikte Gölcük Donanması’nda büro şefiydi. Emekli olduktan sonra ev hanımı oldu. Babam emekli olduktan sonra kendi işyerimizi açtık. Rahmetli olunca da İstanbul’a yerleştik.
********
SİNEM’E ÇOK ÂŞIĞIM
‘Deniz Çakır’la evlenecek’ diye haberler çıkmış. Şimdi de Sinem Kobal’la Kasım’da evleniyorsun diye haberler çıkıyor. Bunlar tamamen gazetecilerin uydurması mı?
-Ciddi bir ilişki yaşadığın zaman, adını evlenecekler diye koyuyorlar. Evliliğe karşı değilim, anlaşabildiğin bir partnerle çok güzel bir şey de olabilir. Düşünmüyor değiliz ama “Şu tarihte mi evlenelim!” gibi bir şeyimiz henüz yok.
Kasım’da değil yani...
-Yok, planlanmış bir durum yok. Belki Ekim’de evleniriz, belki yarın. Her an, her şey olabilir. Hayat da zaten böyle bir şey değil mi?
Kadınların beğendiği bir adam olunca, birlikte olduğun kadını çok da gözlerine batırmamak mı lazım?
-Yok canım. Sinem’le fotoğrafımı Instagram’a koyuyorum, gizlediğim sakladığım bir şey yok.
Nasıl tanıştınız?
-Ayşe Barım’ın ofisinde. Çok doğaldı, çok güzel gülüyordu. Ve samimiydi. Zaten öyle kadınları severim. Uzun bir süre sadece arkadaştık. Sonra ben Amerika’ya hem tatile hem de eğitime gittim. Telefonda konuşuyorduk ama adını koyduğumuz bir şey yoktu. Döndükten sonra başladı ilişkimiz. Çok âşığım Sinem’e...
Ne güzel böyle söyleyebilmen! Hadi mutluluk karenizi anlat...
-Ormanda el ele yürümek. Onu alıp ormanın içine götürüyorum. ATV’ye biniyoruz, off-road yapıyoruz. Sinem de sporu seven bir insan olarak yürüyüş, koşu her şeye uyum sağlıyor.
Ne kadar oldu ilişkiniz?
-Amerika’yı sayarsan, 8-9 ay oldu. Bizi engelleyen, saklandığımız gizlendiğimiz bir durum yok.
Fotoğraflarınızın çekilmesi falan canını sıkmıyor mu?
-Yooo. İlla Bebek-Boğaz hattı takıntın yoksa kim nereden çekecek, çekse de ne olur ki. Biz farklı yerlere gitmeyi seviyoruz, İzmit’in Maşukiye’si var, Kaz Dağları var. Fethiye Ölüdeniz yaptık, kendimize küçük oteller buluyoruz.
Eski sevgililer huzursuz ediyor mu seni? Arda’yla birlikteydi uzun süre...
-Herkesin geçmişte yaşadığı şeylere saygı duymak lazım. Sinem de saygı duyulacak bir insan.
KISKANCIM TABİİ
Kıskanç bir adam mısın?
-Kıskanırım tabii. Annemi de, arkadaşlarımı da, sevgilimi de kıskanırım. Kıskançlık insanın doğasında var. Herhangi biriyle yılışıklık gibi bir durum olursa, adamın tavrı hoşuma gitmezse, söylerim, izin vermem.
Nasıl izin vermezsin, ne dersin?
-“O insanla görüşmeni istemiyorum!” derim. “Çünkü benim gördüğüm ama senin göremediğin birtakım şeyler var. Ama benim göremediğim şeylerle ilgili de sen beni uyar.” Zaten ilişki böyle bir şey. Seni bir anda iki insan yapıyor, dört gözün olmaya başlıyor, sevgilin adına da düşünüyorsun.
İnsanlar seni nasıl tanısın istersin?
-Kendim gibi.
10 yıl sonra kendini nerede hayal ediyorsun?
-Hiçbir fikrim yok!
İlk aşk?
-Ağaç altında ilk öpüştüğüm kızdı. İzmit’te bir banka oturmuştuk. İlk defa elini tutmuştum. Elimin neden terlediğini, kalbimin neden küt küt attığını o zaman anladım. Aşk böyle bir şeydi. Orta birdeydim. Sonra sevgilim oldu. 5-6 sene sürdü.
İsmi neydi?
-Ay söylemem, kocası var, adam sinirlenir filan. Boşver, geçmişte kalmış güzel bir anı, kimseye huzursuzluk vermeyelim.
İlk seks?
-Böyle şeyleri anlatabilme yeteneğim yok! İsteğim de yok. Sevdiğim kızlaydı. Sadece bunu bil yeter.
Hiç aşk acısı çektin mi?
-Ben ne bir kadın tarafından terk edildim ne de ettim. Hep, birlikte karar verdik. Ama evet, ayrılık acısı yaşadım. Yaşamamış olan var mıdır?
Röportajın tamamını okumak için tıklayınız