Hz. Muhammed'in bilinmeyen mektubu ortaya çıktı!

Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, bugünkü “Hz. Muhammed’in Mektupları-1” başlıklı yazısında ilginç bilgilere yer verdi.

Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, bugünkü “Hz. Muhammed’in Mektupları-1” başlıklı yazısında ilginç bilgilere yer verdi. Yazar Radi Dikici’den aldığı mektubu yazısında aktaran Hıncal Uluç, “Bu haftaki konu özellikle bizler için fevkalade ilginç.. Başlıktan tahmin etmişsinizdir zaten.. Buyrun, efendim” diyerek Hz. Muhammed’in bilinmeyen mektubunun ayrıntılarını yazdı.

İşte Radi Dikici’nin Hıncal Uluç’a anlattığı Hz. Muhammed’in bilinmeyen mektubunun hikayesi:

2005 yılında "Cumhuriyet'in Divası-Müzeyyen Senar" kitabını bitirmiş,"Bizans İmparatorluğu Tarihi" kitabını yazmaya başlamıştım. O dönem, İstanbul Sanayı Odası eski meclis üyeleri olarak oluşturduğumuz küçük grup, her ay bir kez öğle yemeğinde toplanıp ülkenin çeşitli sorunlarını tartışıyorduk.

Jak Kamhi, Mehmet Şuhubi, Cavit Çitak, Şaban Çavuşoğlu, Alber Bilen, Orhan Demirtaş ve ben, bu grubun içindeydik. O sohbetler sırasında onlara Bizans tarihinden ilginç olayları anlatıyordum.

Ekim 2005 olmalı, o gün arkadaşlarıma şunları söyledim:

"Yurt dışından aldığım yeni kitapta Peygamberimizin İmparator Heraklius'a yazdığı bir mektup olduğunu öğrendim. İnternette tek satır yok. Sadece, Hz. Muhammed'ın Mısır'ın Copt hükümdarı Mukavkıs'a gönderdiği bir mektubun Topkapı Sarayı'nda olduğunu biliyorum. Ancak Bizans'la Copt arasında hiçbir ilişki yok ve yazmakta olduğum kitaba da koyabilmem mümkün değil. Tabii ki beni asıl ilgilendiren, Peygamberimizin Heraklius'a yazdığı mektup ve bu beni çok heyecanlandırdı. Düşünün ki, o güne kadar okuduğum belki 100'ün üzerindeki kitapta bu konudan tek satırla bahseden yoktu. Esas şaşırdığım nokta, buna, Heraklius'un biyografisini yazan Walter. E Kaegi de dahildi. Çok şaşırdım doğrusu."

"BU FOTOĞRAFIN SENİN ELİNE GEÇMESİNİN BİR HİKAYESİ OLMALI"

Cavit Çıtak arkadaşım, "Evet, dediğin gibi Hz. Muhammed'in Mukavkıs'a yazdığı mektubun aslı Topkapı Sarayı'nda. Ancak mektup parşömene yazılmış ve orta bölümü tümüyle parçalanmış durumda, daha çok tahrip olmasın diye de teşhir edilemiyor. Ama bende mektubun parçalanmadan önceki halinin çekilmiş orijinal fotoğrafı var."

Şok!.. Aylardır her yerde araştırma yapıyorum, halbuki aradığım şey burnumun dibindeymiş!

"Pekiyi Cavit, bu mektup nerede şimdi?"

"Büromda, özel çerçevesi içinde duruyor."

Acaba Cavit bana bunun en azından bir kopyasını verebilir mi diye heyecanlanmaktan, yemeği nasıl yediğimi bilemiyorum.

"Bu fotoğrafın senin eline geçmesinin bir hikayesi olmalı."

"Başında bulunduğum şirketin ürettiği mamulleri, o zaman sıcak ilişkiler içinde olduğumuz Irak'a satıyorduk. Sık sık Irak'a gidip geliyordum. O arada üst yönetimdeki kişilerle, örneğin General El Cidde ve hatta Başbakan Nuri Said Paşa ile dost olmuştuk. 1955 yılıydı, General el Cidde oğlunun büyüdüğünü, önce Kuleli'de sonra da Harbiye'de okumasını istediğini söyledi, yardımcı olup olamayacağını sordu, ben de 'Tabii,' dedim... Delikanlı 1956 yılında Kuleli'ye başladı, ikinci ya da üçüncü sınıftaydı, 1958 yılında Irak'ta ihtilal oldu ve Sadi El Cidde'nin bütün ailesi yok edildi. Çocuk eğitimine burada devam etti, okulu bitirdi, ancak Türk vatandaşı olmadığı için büyük sıkıntı çekmeye başladı. Sayın Demirel'in başabakan olduğu dönemde, birçok iş seyahatine beni de çağırıyordu. Başbakana Sadi'nin durumunu anlattım, 'Dönünce Faruk'la konuş (Faruk Sükan-İçişleri Bakanı) halletsin,' dedi. Sadi kısa zamanda vatandaşlığa kabul edildi ve kendine bir hayat kurdu. Bir gün ziyaretime geldi. Kocaman adam olmuştu ve koltuğunun altında bir paket vardı. Paketi bana uzatınca açtım. Üzerinde Arapça yazılar olan eski bir belge olduğu belli olan çerçeveli bir tabela. 'Nedir bu?' diye sordum.'Babam bu paketi bana, 1958'deki son gidişimde vermiş ve çok değerli olduğunu söylemişti. Ben de bana yaptığınız bunca iyilikten sonra, bunu size hediye etmek istiyorum,' dedi. İçinde Peygamberimizin Copt Hükümdarı Mukavkıs'a yazdığı mektubun orijinal kopyası olduğunu öğrendim. Kûfi yazısıyla yazılmış tam metin."

Dayanma gücüm kalmamıştı."Bunu bana vermelisin, Cavit," dedim, "Bir kopyasını alır sana iade ederim."

"Tamam, yemeğimizi bitirip doğruca ofise gidelim" dedi.

Ondan aldığım kopyayı bir fotoğrafçıya götürdüm ve üç kopyasını çıkardım. Ama iş orada bitmiyordu. Ertesi gün Topkapı Sarayı'nda bu konudaki uzman yetkili Sevgi Ağca ile buluştuk. Hemen uzattım mektubu, daha bakar bakmaz, "Bu Mukavkıs'ın mektubu," dedi. İçeriden Topkapı Sarayı'ndaki kopyayı isteyip karşılaştırdı. Yan ve alt taraflarını tek tek kontrol etti ve bana, "Hiç şüphe yok, bu orijinal bir kopya, üstelik mektubum üzerindeki mühürde Muhammed Resülullah yazısı çok belirgin," dedi.

Topkapı Sarayı'nda Kutsal Emanetler arasında sergilenmek üzere bir kopyasını çerçeveletip Topkapı Sarayı'na hediye ettim. Topkapı Sarayı ile ilgili kitaplarda bu metnin tercümesi vardı. Ancak ben emin olmak zorundaydım. Araştırdım soruşturdum, çok iyi Türkçe bilen Arap kökenli uzman Yusuf Halef'e ulaştım ve mektubu bana tercüme etmesini istedim. Aksan farklılıkları olmasına ve bazı Arapça tabirler kullanmasına rağmen, kitaplara giren tercüme ile aynıydı. Şimdi tatmin olmuştum.

Bizans İmparatorluğu Tarihi kitabında Heraklius bölümünü yeniden yazdım ve bu mektubun hikayesini de kısaca anlattım. Hem Topkapı Sarayı'ndaki fotoğrafı hem de bana verilen kopyayı kitaba koydum.

Başka ülkede olsa üzerinde yüzlerce yazı yazılacak bu tespite aldıran bile olmadı; hem de kitap şu anda 8. baskısını yaptığı halde.