HÜSNÜ MAHALLİ TRT ARAPÇA'YI TOPA TUTTU! ANLAŞILMASI ZOR GARİP BİR MANTIK!
Akşam yazarı Hüsnü Mahalli bugünkü köşe yazısında Erdoğan, Kıbrıs ve TRT Arapça'yı yazdı.
İşte Akşam yazarı Hüsnü Mahalli’nin bugünkü köşe yazısı...
Erdoğan, Kıbrıs ve TRT
37 yıl önce yani 20 Temmuz 1974 sabahında Türk askerleri Kıbrıs’a çıktığında bazı arkadaşlarla Marmaris’te yüzüyorduk. Bu arkadaşlardan solcu olanı ’ABD, Avrupa ülkeleri ve NATO yakında Türkleri adadan çıkarır’’ demişti. Ben ise ’’Hiçbir güç bundan böyle Türk askerini adadan çıkaramaz’’ demiş ve ’Kıbrıs konusunun yıllarca konuşulacağını’ ısrarla savunmuştum.
37 yıl oldu ve Türk askeri adada yani KKTC’de bulunuyor. Geçen süre içinde KKTC ve Türkiye’de birçok hükümet değişti ve her gelen hükümet için birileri ’Kıbrıs’ı sattı satacak’’ türünden söylemleri dillendirdi. Ama CTP’li Solcu Mehmet Ali Talat ve Ferdi Soyer tüm beklentilerin tersine KKTC’ye militanca sahip çıktı. Herkesin ’Kıbrıs’ı satacak’ dediği bir sırada Başbakan Erdoğan tüm dünyayı şaşırttı. Kıbrıs ile ilgili tüm söylemlerini doğru bulduğum Erdoğan’dan inandığı yolda pratik adım atmasını umuyor ve temenni ediyorum. 1981 yılından beri adaya giden ve orada ev bile alan biri olarak ben birçok sosyal olumsuzluklarına rağmen Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin yüzde yüz haklı olduklarına inanırım. Aralarında coğrafya ve Hellim peyniri dışında dil, tarih, kültür, din ve gelenek gibi ortak hiçbir bağ bulunmayan Kıbrıslı Türk ve Rumların aynı yönetim altında yaşamalarının hiçbir anlamı yok ve olamaz. Daha açık bir ifade ile Başbakan Erdoğan’ın söylemi ile ’Artık Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir şey yok ve adada ayrı iki cumhuriyet var’’. Yani Rumlar istiyorsa Kıbrıslı Türklerle yan yana yaşayabilirler. Kıbrıslı Türkler Rumlarla yaşamaya hazır olduklarını daha 2004 referandumunda kanıtlamışlardı. Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Çekoslovakya ve benzeri federal devletlerin dağıldığı bir sırada barışsever ve dostluk sevdalısı Kıbrıslı Türkler, Rumlarla birlikte federal bir yapıda yan yana yaşamayı kabul etmişti. Ama Batı destekli Kıbrıslı Rumlar AB’ye girmenin şımarıklığı ile her türlü çözüm önerisine ’hayır’ dedi ve Kıbrıslı Türklerle Türkiye’yi teslim alacaklarını sandılar. Ama güvendikleri dağlara hep kar yağdı. Yunanistan iflasın eşiğine geldi AB ise çökmek üzere. Mayıs 1983’te BM’de KKTC’nin ilanını geçersiz kılan 541 sayılı kararı çıkartan ABD ise klasik olarak ikili oynamayı sürdürüyor. Geçen süre içinde bu Rumlara yetmedi, yetmiyor.
Durum öyle olunca Türkiye’nin sesi daha gür çıkmaya başladı. Başbakan Erdoğan’ın KKTC’ye bu denli sıcak, samimi ve güçlü sahip çıkması Türkiye’nin stratejik hesap ve planları açısından kesinlikle doğru ve gereklidir. Ancak Erdoğan’ın doğru söylemleri hemen ve çok ciddi bir şekilde eylemsel olarak desteklenmelidir. Yani Kıbrıs’tan sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay KKTC yönetimi ile birlikte yeni döneme ilişkin derhal yeni planlamalar yapmalı ve bu planların başarısı için gerekli altyapıyı hazırlamalıdır. Örneğin KKTC ekonomisinin desteklenmesi ve bunun öncesinde her alanda KKTC’nin tanınması için gerekli adımlar atılmalıdır. Örneğin Başbakan Erdoğan’ın önemsediği KKTC üniversitelerine daha fazla yabancı öğrenci getirilmelidir. Coğrafi olarak KKTC’ye yakın Arap ve Müslüman ülkeler bunun için en elverişli ülkelerdir. Bunun için Arap ülkelerine yönelik geniş kapsamlı bir tanıtım kampanyası yürütülmelidir. KKTC çeşitli nedenlerden dolayı bunu tek başına yapamıyor ve yapamaz. Bakan Ertuğrul Günay, YÖK, Basın Yayın ve Enformasyon Müdürlüğü ve benzeri kurumlara büyük görevler düşmektedir. Başbakan Erdoğan’ın çok önemli söylemleri ancak böylesi ciddi adımlarla bir anlam kazanacaktır. Yoksa iş TRT Arapça’ya bırakılırsa her şey boşuna! Çünkü çok önemli bir tanıtım aracı olması gereken TRT Arapça yönetimi ne Erdoğan’ın söylemleri ne de KKTC’deki gelişmelerle ilgili değildir. Örneğin 15 aydır yayında olan TRT Arapça, Kıbrıs ile ilgili hiçbir program yayınlamamıştır. Ama daha vahim olanı ise TRT Arapça KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu’nu bile önemsemiyor. Çünkü bu yönetim Sayın Eroğlu ile yapmayı planladığım ve onayını aldığım söyleşiye hiçbir ilgi göstermedi. Gerekçe ise benim ’TRT Arapça’da hazırlayıp sunduğum program iptal edilmiş ve Derviş Eroğlu ile böyle bir söyleşi bu aşmamda hiç önemli değil ve ancak KKTC TRT’ye gelip talepte bulunursa yapılabilir’’.
Anlaşılması zor garip bir mantık. Bir yanda KKTC’yi candan ve samimi olarak sahiplenen ve tüm dünyaya pazarlamaya çalışan bir Başbakan öbür yanda ’Boşver KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu’nu’’ diyen bir anlayış. Bu anlayışı ve TRT Arapça macerasını ise başka bir yazıda uzun uzun anlatırım.
Erdoğan, Kıbrıs ve TRT
37 yıl önce yani 20 Temmuz 1974 sabahında Türk askerleri Kıbrıs’a çıktığında bazı arkadaşlarla Marmaris’te yüzüyorduk. Bu arkadaşlardan solcu olanı ’ABD, Avrupa ülkeleri ve NATO yakında Türkleri adadan çıkarır’’ demişti. Ben ise ’’Hiçbir güç bundan böyle Türk askerini adadan çıkaramaz’’ demiş ve ’Kıbrıs konusunun yıllarca konuşulacağını’ ısrarla savunmuştum.
37 yıl oldu ve Türk askeri adada yani KKTC’de bulunuyor. Geçen süre içinde KKTC ve Türkiye’de birçok hükümet değişti ve her gelen hükümet için birileri ’Kıbrıs’ı sattı satacak’’ türünden söylemleri dillendirdi. Ama CTP’li Solcu Mehmet Ali Talat ve Ferdi Soyer tüm beklentilerin tersine KKTC’ye militanca sahip çıktı. Herkesin ’Kıbrıs’ı satacak’ dediği bir sırada Başbakan Erdoğan tüm dünyayı şaşırttı. Kıbrıs ile ilgili tüm söylemlerini doğru bulduğum Erdoğan’dan inandığı yolda pratik adım atmasını umuyor ve temenni ediyorum. 1981 yılından beri adaya giden ve orada ev bile alan biri olarak ben birçok sosyal olumsuzluklarına rağmen Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin yüzde yüz haklı olduklarına inanırım. Aralarında coğrafya ve Hellim peyniri dışında dil, tarih, kültür, din ve gelenek gibi ortak hiçbir bağ bulunmayan Kıbrıslı Türk ve Rumların aynı yönetim altında yaşamalarının hiçbir anlamı yok ve olamaz. Daha açık bir ifade ile Başbakan Erdoğan’ın söylemi ile ’Artık Kıbrıs Cumhuriyeti diye bir şey yok ve adada ayrı iki cumhuriyet var’’. Yani Rumlar istiyorsa Kıbrıslı Türklerle yan yana yaşayabilirler. Kıbrıslı Türkler Rumlarla yaşamaya hazır olduklarını daha 2004 referandumunda kanıtlamışlardı. Sovyetler Birliği, Yugoslavya, Çekoslovakya ve benzeri federal devletlerin dağıldığı bir sırada barışsever ve dostluk sevdalısı Kıbrıslı Türkler, Rumlarla birlikte federal bir yapıda yan yana yaşamayı kabul etmişti. Ama Batı destekli Kıbrıslı Rumlar AB’ye girmenin şımarıklığı ile her türlü çözüm önerisine ’hayır’ dedi ve Kıbrıslı Türklerle Türkiye’yi teslim alacaklarını sandılar. Ama güvendikleri dağlara hep kar yağdı. Yunanistan iflasın eşiğine geldi AB ise çökmek üzere. Mayıs 1983’te BM’de KKTC’nin ilanını geçersiz kılan 541 sayılı kararı çıkartan ABD ise klasik olarak ikili oynamayı sürdürüyor. Geçen süre içinde bu Rumlara yetmedi, yetmiyor.
Durum öyle olunca Türkiye’nin sesi daha gür çıkmaya başladı. Başbakan Erdoğan’ın KKTC’ye bu denli sıcak, samimi ve güçlü sahip çıkması Türkiye’nin stratejik hesap ve planları açısından kesinlikle doğru ve gereklidir. Ancak Erdoğan’ın doğru söylemleri hemen ve çok ciddi bir şekilde eylemsel olarak desteklenmelidir. Yani Kıbrıs’tan sorumlu Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay KKTC yönetimi ile birlikte yeni döneme ilişkin derhal yeni planlamalar yapmalı ve bu planların başarısı için gerekli altyapıyı hazırlamalıdır. Örneğin KKTC ekonomisinin desteklenmesi ve bunun öncesinde her alanda KKTC’nin tanınması için gerekli adımlar atılmalıdır. Örneğin Başbakan Erdoğan’ın önemsediği KKTC üniversitelerine daha fazla yabancı öğrenci getirilmelidir. Coğrafi olarak KKTC’ye yakın Arap ve Müslüman ülkeler bunun için en elverişli ülkelerdir. Bunun için Arap ülkelerine yönelik geniş kapsamlı bir tanıtım kampanyası yürütülmelidir. KKTC çeşitli nedenlerden dolayı bunu tek başına yapamıyor ve yapamaz. Bakan Ertuğrul Günay, YÖK, Basın Yayın ve Enformasyon Müdürlüğü ve benzeri kurumlara büyük görevler düşmektedir. Başbakan Erdoğan’ın çok önemli söylemleri ancak böylesi ciddi adımlarla bir anlam kazanacaktır. Yoksa iş TRT Arapça’ya bırakılırsa her şey boşuna! Çünkü çok önemli bir tanıtım aracı olması gereken TRT Arapça yönetimi ne Erdoğan’ın söylemleri ne de KKTC’deki gelişmelerle ilgili değildir. Örneğin 15 aydır yayında olan TRT Arapça, Kıbrıs ile ilgili hiçbir program yayınlamamıştır. Ama daha vahim olanı ise TRT Arapça KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu’nu bile önemsemiyor. Çünkü bu yönetim Sayın Eroğlu ile yapmayı planladığım ve onayını aldığım söyleşiye hiçbir ilgi göstermedi. Gerekçe ise benim ’TRT Arapça’da hazırlayıp sunduğum program iptal edilmiş ve Derviş Eroğlu ile böyle bir söyleşi bu aşmamda hiç önemli değil ve ancak KKTC TRT’ye gelip talepte bulunursa yapılabilir’’.
Anlaşılması zor garip bir mantık. Bir yanda KKTC’yi candan ve samimi olarak sahiplenen ve tüm dünyaya pazarlamaya çalışan bir Başbakan öbür yanda ’Boşver KKTC Cumhurbaşkanı Eroğlu’nu’’ diyen bir anlayış. Bu anlayışı ve TRT Arapça macerasını ise başka bir yazıda uzun uzun anlatırım.