Hüseyin Gülerce'nin bu yazısı çok konuşulur: Fethullah Gülen baştan beri mi haindi?
Bir dönem Fethullah Gülen cemaatinin içinde yer alan Hüseyin Gülerce anlattı.
Bir dönem adı Gülen cemaati ile anılan Hüseyin Gülerce, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişiminin planlayıcısı olduğu iddia edilen Gülen cemaati lideri Fethullah Gülen ile ilgili olarak, "Fethullah Gülen baştan beri Türkiye'nin düşmanlarının projesiydi" dedi.
"Gülen, 1999 Mart’ında ABD’ye çağrıldıktan sonra artık tam bir ihanet elemanıdır. Ben 1999-2012 arasında Pensilvanya’ya yılda 1-2 defa gittim. Bir şey dikkatimi çekti ve öğrendim. İstişare heyetinde olduklarını bildiğim insanlar, bölge imamı olduklarını bildiğim birkaç isim ve ünite imamları olduğu söylenenler, yılda üç-dört defa topluca Gülen’in yanına geliyordu" diyen Gülerce, "Gülen, şimdi öğrendiğimiz Paralel Yapı’yı, Pensilvanya’dan yönetiyordu. CIA bunu biliyordu. Bir yıldaki toplu uçuş listelerine bakıldığında Gülen’in etrafındaki yüz kişinin kimler olduğu belliydi" ifadesini kullandı.
Hüseyin Gülerce'nin, "Gülen baştan beri mi haindi?" başlığıyla yayımlanan (29 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
15 Temmuz kanlı darbe girişimindeki canilik, canavarlık, F. Gülen’in hainliği konusunda toplumun tamamında bir tereddüt bırakmadı. Eldeki belgeler, darbe girişiminin tepesinde olanların itirafları ile - ki Başbakan Yıldırım’ın ifadesiyle bülbül gibi ötüyorlar- 15 Temmuz kalkışmasının, FETÖ’nün işi olduğunda hiç şüphe yok.
Geçmişteki adıyla Gülen cemaatiyle, Hizmet Hareketi ile bağlantısı olan, himmet/burs veren, yardım eden, destekleyen, bilhassa Gülen’i tanımış, hele hele onunla bir sohbet zemininde bulunmuş insanların kafasında şimdi ortak bir soru var: F. Gülen, baştan beri mi ihanetin içindeydi, yoksa sonradan mı yabancı istihbarat servislerinin, üst aklın adamı oldu?
1960 darbesinden itibaren başta ABD, İsrail, İngiltere ve Almanya’nın Türkiye’deki İslamî uyanışın emarelerini masaya yatırdıkları bir sır değil. Bizim “uyanış”, “diriliş” diyebileceğimiz her mayalanmayı yakın takibe aldıkları da sır değil. Böyle olunca Batılı istihbarat teşkilatlarının, bu arada İran’ın, “sağ”daki her oluşuma; takip, kontrol, yönlendirme, kullanma adına ilgi gösterdikleri de sır olmasa gerek... Bu ilgilenmeyi, doğrudan kendi ajanları ile değil de bizim istihbarat teşkilatlarımıza sızmış kripto elemanları, özellikle asker içindeki cuntacılar marifetiyle yaptıklarını düşünmek daha doğru olur.
Böyle olunca şimdi geriye dönüp baktığımızda bu ilgiden, F. Gülen’in de payına düşeni aldığını artık biliyoruz. Bilhassa 15 Temmuz darbe girişimi, Gülen’in en baştan beri, ihanetin tezgâhında olduğunu gösteriyor.
Bu konuda Yeni Şafak gazetesinin, Gülen’in 1960’lı yıllardaki masonluğu ile ilgili iddialarını da yabana atmamak gerekir.
İhanetin sırrı, büyük gizliliktedir. Gülen, kendisini çok iyi gizlediği gibi devlet içinde kurduğu otonom yapının elemanlarını da akıl almayacak ölçüde gizlemiştir. Düşününüz, Cumhurbaşkanının yaverleri, Genelkurmay Başkanının ve komutanların emir subayları yıllarca kendilerini gizlemişler. Bu sadece Gülen’in kabiliyeti ile olamaz. Yabancı istihbarat servislerinin profesyonel uzmanlık desteği, teknik yardımı, koruma ve kollaması olmadan bu çapta yaygın ve derinlemesine bir gizlilik mümkün değildir.
Gülen’in, özellikle Yeşil Kart sahibi olma meselesinde CIA’den aleni destek alması Gülen-ABD bağlantısının artık açık edilebileceği bir safhaya gelindiğini gösterir.
Yargılama safhasında Gülen’in adamlarından muhtemelen Mustafa Özcan’ın İstanbul’da kimler üzerinden CIA ile bağlantılar kurduğu da ortaya çıkabilir/çıkarılabilir. Çünkü benim görebildiğim kadarıyla, Gülen 1 numara ise M. Özcan 2 numaradır.
Gülen, 1999 Mart’ında ABD’ye çağrıldıktan sonra artık tam bir ihanet elemanıdır. Ben 1999-2012 arasında Pensilvanya’ya yılda 1-2 defa gittim. Bir şey dikkatimi çekti ve öğrendim. İstişare heyetinde olduklarını bildiğim insanlar, bölge imamı olduklarını bildiğim birkaç isim ve ünite imamları olduğu söylenenler, yılda üç-dört defa topluca Gülen’in yanına geliyordu. Gülen, şimdi öğrendiğimiz Paralel Yapı’yı, Pensilvanya’dan yönetiyordu. CIA bunu biliyordu. Bir yıldaki toplu uçuş listelerine bakıldığında Gülen’in etrafındaki yüz kişinin kimler olduğu belliydi.
Bunun anlamı şudur: 7 Şubat 2012’deki MİT krizi ile Erdoğan’a savaş açılmasından Gezi olaylarına, 17/25 Aralık’tan MİT TIR’larının durdurulmasına, seçimlerde CHP ve HDP’nin desteklenmesine kadar hepsinden CIA’nın haberi vardı. Haberdar olmanın ötesinde ne vardı?
F. Gülen baştan itibaren Türkiye’nin düşmanlarının bir projesiydi. Ben dâhil hükümet onu ilk defa 7 Şubat 2012’de fark edebildik...
"Gülen, 1999 Mart’ında ABD’ye çağrıldıktan sonra artık tam bir ihanet elemanıdır. Ben 1999-2012 arasında Pensilvanya’ya yılda 1-2 defa gittim. Bir şey dikkatimi çekti ve öğrendim. İstişare heyetinde olduklarını bildiğim insanlar, bölge imamı olduklarını bildiğim birkaç isim ve ünite imamları olduğu söylenenler, yılda üç-dört defa topluca Gülen’in yanına geliyordu" diyen Gülerce, "Gülen, şimdi öğrendiğimiz Paralel Yapı’yı, Pensilvanya’dan yönetiyordu. CIA bunu biliyordu. Bir yıldaki toplu uçuş listelerine bakıldığında Gülen’in etrafındaki yüz kişinin kimler olduğu belliydi" ifadesini kullandı.
Hüseyin Gülerce'nin, "Gülen baştan beri mi haindi?" başlığıyla yayımlanan (29 Temmuz 2016) yazısı şöyle:
15 Temmuz kanlı darbe girişimindeki canilik, canavarlık, F. Gülen’in hainliği konusunda toplumun tamamında bir tereddüt bırakmadı. Eldeki belgeler, darbe girişiminin tepesinde olanların itirafları ile - ki Başbakan Yıldırım’ın ifadesiyle bülbül gibi ötüyorlar- 15 Temmuz kalkışmasının, FETÖ’nün işi olduğunda hiç şüphe yok.
Geçmişteki adıyla Gülen cemaatiyle, Hizmet Hareketi ile bağlantısı olan, himmet/burs veren, yardım eden, destekleyen, bilhassa Gülen’i tanımış, hele hele onunla bir sohbet zemininde bulunmuş insanların kafasında şimdi ortak bir soru var: F. Gülen, baştan beri mi ihanetin içindeydi, yoksa sonradan mı yabancı istihbarat servislerinin, üst aklın adamı oldu?
1960 darbesinden itibaren başta ABD, İsrail, İngiltere ve Almanya’nın Türkiye’deki İslamî uyanışın emarelerini masaya yatırdıkları bir sır değil. Bizim “uyanış”, “diriliş” diyebileceğimiz her mayalanmayı yakın takibe aldıkları da sır değil. Böyle olunca Batılı istihbarat teşkilatlarının, bu arada İran’ın, “sağ”daki her oluşuma; takip, kontrol, yönlendirme, kullanma adına ilgi gösterdikleri de sır olmasa gerek... Bu ilgilenmeyi, doğrudan kendi ajanları ile değil de bizim istihbarat teşkilatlarımıza sızmış kripto elemanları, özellikle asker içindeki cuntacılar marifetiyle yaptıklarını düşünmek daha doğru olur.
Böyle olunca şimdi geriye dönüp baktığımızda bu ilgiden, F. Gülen’in de payına düşeni aldığını artık biliyoruz. Bilhassa 15 Temmuz darbe girişimi, Gülen’in en baştan beri, ihanetin tezgâhında olduğunu gösteriyor.
Bu konuda Yeni Şafak gazetesinin, Gülen’in 1960’lı yıllardaki masonluğu ile ilgili iddialarını da yabana atmamak gerekir.
İhanetin sırrı, büyük gizliliktedir. Gülen, kendisini çok iyi gizlediği gibi devlet içinde kurduğu otonom yapının elemanlarını da akıl almayacak ölçüde gizlemiştir. Düşününüz, Cumhurbaşkanının yaverleri, Genelkurmay Başkanının ve komutanların emir subayları yıllarca kendilerini gizlemişler. Bu sadece Gülen’in kabiliyeti ile olamaz. Yabancı istihbarat servislerinin profesyonel uzmanlık desteği, teknik yardımı, koruma ve kollaması olmadan bu çapta yaygın ve derinlemesine bir gizlilik mümkün değildir.
Gülen’in, özellikle Yeşil Kart sahibi olma meselesinde CIA’den aleni destek alması Gülen-ABD bağlantısının artık açık edilebileceği bir safhaya gelindiğini gösterir.
Yargılama safhasında Gülen’in adamlarından muhtemelen Mustafa Özcan’ın İstanbul’da kimler üzerinden CIA ile bağlantılar kurduğu da ortaya çıkabilir/çıkarılabilir. Çünkü benim görebildiğim kadarıyla, Gülen 1 numara ise M. Özcan 2 numaradır.
Gülen, 1999 Mart’ında ABD’ye çağrıldıktan sonra artık tam bir ihanet elemanıdır. Ben 1999-2012 arasında Pensilvanya’ya yılda 1-2 defa gittim. Bir şey dikkatimi çekti ve öğrendim. İstişare heyetinde olduklarını bildiğim insanlar, bölge imamı olduklarını bildiğim birkaç isim ve ünite imamları olduğu söylenenler, yılda üç-dört defa topluca Gülen’in yanına geliyordu. Gülen, şimdi öğrendiğimiz Paralel Yapı’yı, Pensilvanya’dan yönetiyordu. CIA bunu biliyordu. Bir yıldaki toplu uçuş listelerine bakıldığında Gülen’in etrafındaki yüz kişinin kimler olduğu belliydi.
Bunun anlamı şudur: 7 Şubat 2012’deki MİT krizi ile Erdoğan’a savaş açılmasından Gezi olaylarına, 17/25 Aralık’tan MİT TIR’larının durdurulmasına, seçimlerde CHP ve HDP’nin desteklenmesine kadar hepsinden CIA’nın haberi vardı. Haberdar olmanın ötesinde ne vardı?
F. Gülen baştan itibaren Türkiye’nin düşmanlarının bir projesiydi. Ben dâhil hükümet onu ilk defa 7 Şubat 2012’de fark edebildik...