Hüseyin Gülerce geleceği gördü: Kayyumdan sonra Zaman falan kalmayacak!
Bir dönem Cemaat’in önde gelen isimlerinden biri olan Star gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce, 24 yıl yazarlığını yaptığı Zaman gazetesinin geleceğini yazdı.
Star gazetesinde kaleme aldığı yazısında Gülerce, "Nereden nereye... 1989 Ekim’inden itibaren 24 yıl yazarlığını ve 5 yıl genel müdürlüğü ile genel yayın yönetmenliğini yaptığım gazete, bu noktaya mı gelecekti?" ifadelerini kullandı ve şunları söyledi:
"Kayyumdan sonra Zaman falan kalmayacak. Gülen istediği kadar Pensilvanya’dan umut zehri göndermeye devam etsin. İstediği kadar ABD, AB, küresel medya destek çıksın, millet nazarında bittiler. Güven ve itibarları kalmadı. Millete yaslanmayanların sonu hep hüsran olmuştur..."
İşte Gülerce'nin bugünkü yazısı:
"İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine Zaman Gazetesi’ni de bünyesinde bulunduran Feza Gazetecilik Şirketi’ne kayyum atanmasına karar verdi. Hâkimlik kararını, şirketin “Fethullahçı Terör Örgütü/ Paralel Devlet Yapılanması” (FETÖ/PDY) faaliyetleri kapsamında ve örgüt faaliyetlerine destek olacak şekilde kullanıldığı yönünde kuvvetli deliller bulunması” gerekçesine dayandırdı.
Nereden nereye... 1989 Ekim’inden itibaren 24 yıl yazarlığını ve 5 yıl genel müdürlüğü ile genel yayın yönetmenliğini yaptığım gazete, bu noktaya mı gelecekti?
Ne olduysa, 7 Şubat MİT krizinden sonra oldu. Fethullah Gülen, gerçek yüzünü ilk defa, (bakınız ilk defa diyorum) bu olayda gösterdi. 12 Şubat’ta Zaman’da “Görevden alınan savcıların yaptıkları hep doğru çıktı” başlığı ile birinci sayfadan bir analiz yayınlandı. Zaman gazetesinin sayfaları Pensilvanya’ya Gülen’e fakslanır ve onun kontrolünden sonra basılır. Ben bu başlığı görür görmez F. Gülen’in Başbakan Erdoğan’a savaş açtığına karar verdim. Benim için bu bir kırılmaydı. Bu analiz başlığı bir fırtınanın habercisiydi. Birkaç gün sonra Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda Zaman (temsilen Abdülhamit Bilici vardı), Samanyolu TV ve vakıf yöneticilerine bu yanlışlığı, F. Gülen’e iletecekleri şekilde söyledim. Bir şey değişmediği gibi Haziran 2013’teki Gezi olaylarında Zaman’da Başbakan Erdoğan’a aleni hakaretler ve açıktan düşmanlık başladı. Bu düşmanlık, Gülen’in talimatlarıyla tabanda mütevellilere kadar sirayet etti. Sonrasını biliyoruz. Gülen 17/25 Aralık darbesinde Zaman’ı cepheye sürdü. 30 Mart yerel seçimlerinde, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlıklarının CHP’ye geçmesi, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın engellenmesi için Zaman, gazeteciliği bırakarak yalın kılıç savaş verdi. En akıl almaz savrulma ise genel seçimlerde HDP’nin desteklenmesi ve 7 Haziran’dan sonra Zaman’ın ısrarla CHP-HDP hükümeti kurulması için yayın yapması oldu.
20 Aralık 2013’teki beddua seansı ile perçinlenerek “Hocaefendi” Fethullah Gülen olmuş, “Hizmet Hareketi” “Gülenizm”e evrilmiş, yargıda, emniyette, TSK’da ve bakanlık bürokrasisinde devleti ele geçirmek için “legal görünümlü illegal yapı” iddiası ile davalar açılmaya başlanmıştı.
Zaman, o milletin kürsüsü olma iddiasındaki Zaman değildi artık. Cinnet geçirmiş gibi Cumhurbaşkanına, hükümete saldıran, hakaretler yağdıran F. Gülen, PKK terörünü arkalayıp TSK’yı kendi halkına katliam yapmakla suçlayan akademisyenlerin bildirisine de sahip çıkarak savaşı sürdürüyor. PKK terörüne Paralel bu saldırıya, devlet seyirci kalamazdı. Terör örgütü kabul ettiği bir yapının medya, finans ve insan kaynaklarını hangi devlet olsa kurutmaya çalışır, ihanete varan faaliyetleri önler.
Gülen’in gözünün döndüğü şuradan belli. Yıllarca sokağa, direnişe karşı çıkmış iken, bugün Zaman’ın kapısına kadınları gönderiyor. Öne vicdansızca, merhametsizce başörtülüleri dikerek dünya haber ajanslarına, televizyonlarına, kamuoyuna provokatif görüntüler servis ediyor. Hâlbuki Gülen, “kimse direnmesin Zaman’ın önüne kimse gitmesin” dese tek kişi olmaz orada. Pensilvanya’dan talimatlar göndererek, masum çalışanları savaşa süren sonra da onların işten çıkarılmalarına sebep olan adam vicdan sahibi olamaz.
Kayyumdan sonra Zaman falan kalmayacak. Gülen istediği kadar Pensilvanya’dan umut zehri göndermeye devam etsin. İstediği kadar ABD, AB, küresel medya destek çıksın, millet nazarında bittiler. Güven ve itibarları kalmadı. Millete yaslanmayanların sonu hep hüsran olmuştur..."
"Kayyumdan sonra Zaman falan kalmayacak. Gülen istediği kadar Pensilvanya’dan umut zehri göndermeye devam etsin. İstediği kadar ABD, AB, küresel medya destek çıksın, millet nazarında bittiler. Güven ve itibarları kalmadı. Millete yaslanmayanların sonu hep hüsran olmuştur..."
İşte Gülerce'nin bugünkü yazısı:
"İstanbul 6. Sulh Ceza Hâkimliği, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın talebi üzerine Zaman Gazetesi’ni de bünyesinde bulunduran Feza Gazetecilik Şirketi’ne kayyum atanmasına karar verdi. Hâkimlik kararını, şirketin “Fethullahçı Terör Örgütü/ Paralel Devlet Yapılanması” (FETÖ/PDY) faaliyetleri kapsamında ve örgüt faaliyetlerine destek olacak şekilde kullanıldığı yönünde kuvvetli deliller bulunması” gerekçesine dayandırdı.
Nereden nereye... 1989 Ekim’inden itibaren 24 yıl yazarlığını ve 5 yıl genel müdürlüğü ile genel yayın yönetmenliğini yaptığım gazete, bu noktaya mı gelecekti?
Ne olduysa, 7 Şubat MİT krizinden sonra oldu. Fethullah Gülen, gerçek yüzünü ilk defa, (bakınız ilk defa diyorum) bu olayda gösterdi. 12 Şubat’ta Zaman’da “Görevden alınan savcıların yaptıkları hep doğru çıktı” başlığı ile birinci sayfadan bir analiz yayınlandı. Zaman gazetesinin sayfaları Pensilvanya’ya Gülen’e fakslanır ve onun kontrolünden sonra basılır. Ben bu başlığı görür görmez F. Gülen’in Başbakan Erdoğan’a savaş açtığına karar verdim. Benim için bu bir kırılmaydı. Bu analiz başlığı bir fırtınanın habercisiydi. Birkaç gün sonra Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı’nda Zaman (temsilen Abdülhamit Bilici vardı), Samanyolu TV ve vakıf yöneticilerine bu yanlışlığı, F. Gülen’e iletecekleri şekilde söyledim. Bir şey değişmediği gibi Haziran 2013’teki Gezi olaylarında Zaman’da Başbakan Erdoğan’a aleni hakaretler ve açıktan düşmanlık başladı. Bu düşmanlık, Gülen’in talimatlarıyla tabanda mütevellilere kadar sirayet etti. Sonrasını biliyoruz. Gülen 17/25 Aralık darbesinde Zaman’ı cepheye sürdü. 30 Mart yerel seçimlerinde, İstanbul ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlıklarının CHP’ye geçmesi, 10 Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçiminde Erdoğan’ın engellenmesi için Zaman, gazeteciliği bırakarak yalın kılıç savaş verdi. En akıl almaz savrulma ise genel seçimlerde HDP’nin desteklenmesi ve 7 Haziran’dan sonra Zaman’ın ısrarla CHP-HDP hükümeti kurulması için yayın yapması oldu.
20 Aralık 2013’teki beddua seansı ile perçinlenerek “Hocaefendi” Fethullah Gülen olmuş, “Hizmet Hareketi” “Gülenizm”e evrilmiş, yargıda, emniyette, TSK’da ve bakanlık bürokrasisinde devleti ele geçirmek için “legal görünümlü illegal yapı” iddiası ile davalar açılmaya başlanmıştı.
Zaman, o milletin kürsüsü olma iddiasındaki Zaman değildi artık. Cinnet geçirmiş gibi Cumhurbaşkanına, hükümete saldıran, hakaretler yağdıran F. Gülen, PKK terörünü arkalayıp TSK’yı kendi halkına katliam yapmakla suçlayan akademisyenlerin bildirisine de sahip çıkarak savaşı sürdürüyor. PKK terörüne Paralel bu saldırıya, devlet seyirci kalamazdı. Terör örgütü kabul ettiği bir yapının medya, finans ve insan kaynaklarını hangi devlet olsa kurutmaya çalışır, ihanete varan faaliyetleri önler.
Gülen’in gözünün döndüğü şuradan belli. Yıllarca sokağa, direnişe karşı çıkmış iken, bugün Zaman’ın kapısına kadınları gönderiyor. Öne vicdansızca, merhametsizce başörtülüleri dikerek dünya haber ajanslarına, televizyonlarına, kamuoyuna provokatif görüntüler servis ediyor. Hâlbuki Gülen, “kimse direnmesin Zaman’ın önüne kimse gitmesin” dese tek kişi olmaz orada. Pensilvanya’dan talimatlar göndererek, masum çalışanları savaşa süren sonra da onların işten çıkarılmalarına sebep olan adam vicdan sahibi olamaz.
Kayyumdan sonra Zaman falan kalmayacak. Gülen istediği kadar Pensilvanya’dan umut zehri göndermeye devam etsin. İstediği kadar ABD, AB, küresel medya destek çıksın, millet nazarında bittiler. Güven ve itibarları kalmadı. Millete yaslanmayanların sonu hep hüsran olmuştur..."