Hüseyin Gülerce açıkladı; Cemaat parti mi kuracak?
Zaman Gazetesi yazarı Hüseyin Gülerce bugünkü yazısında yine cemaat-hükümet arasında tırmanan gerilim konuşmalarını ele aldı..
İşte Hüseyin Gülerce'nin "Hizmet, parti mi kursun?" başlıklı o yazısı:
Başlıktaki soruyu cevaplamadan önce üç hususun altını çizmek gerekiyor. Birincisi, “paralel yapı” teranesi bir yargısız infaz sloganı olarak işletiliyor.
Bir algı operasyonu malzemesi yapılıyor. Net olarak söyleniyor: Hükümetin elinde ne belge, bilgi varsa bunları yargıya havale etmelidir. Kim suçlu ise buna yargı karar vermelidir. Suçun şahsiliği prensibi var. Koskoca bir camia zan altında bırakılmamalı, tedirgin edilmemelidir. Tekrarlanan iddialar, hakaretlerle beslenen ötekileştirmeler, birbirini kardeş kabul eden insanları, gerçekten telafisi zor bir kutuplaşmaya sürüklüyor.
İkincisi, hükümet-cemaat meselesi, artık mevzilerde değil meydanda devam ediyor. Bir yıl sonra sular durulduğunda herkes yine birbirinin yüzüne bakacak. Baştan beri üslup ve usul hatalarının meseleyi tırmandırdığı, yangını büyüttüğü ortadadır. Gördüğüm kadarıyla yangının önü alınamıyor. Bari ülkemizin uğrayacağı zararı asgariye indirmeye çalışalım. Yönetenlerin öfkelerini yutması için, topyekûn üslup güzelliğine, hatta sükûta dönmek için hâlâ zaman var. Üçüncüsü, bu meselenin makul çözümü, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, evrensel ilkeleri savunmaktır. Tekrar ifade ediyorum, hükümetin elinde somut ve inandırıcı deliller varsa bunların hukuk zemininde ele alınıp incelenmesi gerekir. Hiçbir delil öne sürülmeden defalarca tekrar edilen “paralel yapı”, “çete” isnatları, bir kara propaganda eşliğinde, evrensel hukuk kurallarını yerle bir etmektedir. Devlet içinde, seçilmiş iradenin dışında hiyerarşik bir yapılanmayı kimse kabullenemez, savunamaz. Evet, bürokratlar sadece seçilmiş iradeden talimat alır. Ama deliller ortaya koymadan, yargıya müracaat etmeden yapılan suçlamalar işkenceye dönüşüyor.
Yazının tamamı için tıklayınız
Başlıktaki soruyu cevaplamadan önce üç hususun altını çizmek gerekiyor. Birincisi, “paralel yapı” teranesi bir yargısız infaz sloganı olarak işletiliyor.
Bir algı operasyonu malzemesi yapılıyor. Net olarak söyleniyor: Hükümetin elinde ne belge, bilgi varsa bunları yargıya havale etmelidir. Kim suçlu ise buna yargı karar vermelidir. Suçun şahsiliği prensibi var. Koskoca bir camia zan altında bırakılmamalı, tedirgin edilmemelidir. Tekrarlanan iddialar, hakaretlerle beslenen ötekileştirmeler, birbirini kardeş kabul eden insanları, gerçekten telafisi zor bir kutuplaşmaya sürüklüyor.
İkincisi, hükümet-cemaat meselesi, artık mevzilerde değil meydanda devam ediyor. Bir yıl sonra sular durulduğunda herkes yine birbirinin yüzüne bakacak. Baştan beri üslup ve usul hatalarının meseleyi tırmandırdığı, yangını büyüttüğü ortadadır. Gördüğüm kadarıyla yangının önü alınamıyor. Bari ülkemizin uğrayacağı zararı asgariye indirmeye çalışalım. Yönetenlerin öfkelerini yutması için, topyekûn üslup güzelliğine, hatta sükûta dönmek için hâlâ zaman var. Üçüncüsü, bu meselenin makul çözümü, hukukun üstünlüğünü, demokrasiyi, evrensel ilkeleri savunmaktır. Tekrar ifade ediyorum, hükümetin elinde somut ve inandırıcı deliller varsa bunların hukuk zemininde ele alınıp incelenmesi gerekir. Hiçbir delil öne sürülmeden defalarca tekrar edilen “paralel yapı”, “çete” isnatları, bir kara propaganda eşliğinde, evrensel hukuk kurallarını yerle bir etmektedir. Devlet içinde, seçilmiş iradenin dışında hiyerarşik bir yapılanmayı kimse kabullenemez, savunamaz. Evet, bürokratlar sadece seçilmiş iradeden talimat alır. Ama deliller ortaya koymadan, yargıya müracaat etmeden yapılan suçlamalar işkenceye dönüşüyor.
Yazının tamamı için tıklayınız