HÜRRİYET'İN "DERİN" HABERLERİNDE İSTİHBARATÇILARIN PAYI MI VAR?..GAZETE BUNA NEDEN İZİN VERİYOR?..
Hablemitoğlu ve Kışlalı cinayetlerinde Hürriyet Gazetesi'nin iki manşetinin istihbarat kaynaklarının dezenformasyonu olduğunu belirten Alper Görmüş,her iki manşetin de "sorunlu" olduğunu yazdı.
Hürriyet'çiler o iki manşete dönüp tekrar bakmalılar...
İki büyük faili meçhul cinayeti (Ahmet Taner Kışlalı, 1999 ve Necip Hablemitoğlu, 2002) izleyen günlerde Hürriyet gazetesinde yayımlanan iki manşetle ilgili olarak hiçbir fikri takip fırsatını kaçırmadım. İki manşetin de "istihbarat kaynakları"nın (haberlerde kaynak böyle zikrediliyordu) dezenformasyonu olma ihtimalini bıkmadan, usanmadan vurguladım. İkisi de aynı muhabirin imzasını taşıyan bu manşetlerle ilgili olarak Taraf gazetesinde ilk yazılarım 29 Ocak 2008 ve 2 Şubat 2008'de yayımlanmıştı.
O yazıların birincisinde, Ahmet Taner Kışlalı cinayetinin bazı ayrıntılarından yola çıkılarak dillendirilen "Kışlalı'yı dost kuvvetler mi öldürdü?" kuşkularını "gidermeye" yönelik gibi görünen Hürriyet manşetini ele almıştım. 29 ocak tarihli o yazıyı geçtiğimiz cuma bu sayfada kısaltarak tekrar hatırlattım size. Çünkü elde artık yeni bir bilgi vardı. Bu bilgiyi, Sabah gazetesinin Zülfikâr Aydın imzalı bir haberinden şöyle aktarmıştım:
"Kışlalı suikastı soruşturmasında Ergenekon izi... Kilit isimler Kışlalı suikastını birlikte soruşturmuş... Ergenekon'da gözaltına alınan (o zaman henüz tutuklanmamıştı -A.G.) emekli Albay Hasan Atilla Uğur'un Ahmet Taner Kışlalı suikastı soruşturmasını, Hrant Dink'in öldürüleceği yönündeki istihbarat bilgisini kasıtlı ihmal etmekle suçlanan Albay Ali Öz'le birlikte yürüttüğü ortaya çıktı."
Yani şöyle: Kamuoyunda oluşmaya başlayan kuşkunun yanlış olduğunu, Kışlalı'nın "dost kuvvetler" tarafından öldürülmediğini anlatmaya çalışan manşetin "malzeme"sini gazeteciye veren "istihbaratçılar"ın yukarıda adı geçen istihbaratçılar olması ihtimali çok güçlü bir ihtimal olarak orta yerde durmaktadır. O istihbaratçılar bu kişiler midir? Bu sorunun cevabı "evet"se, o zaman "Kışlalı cinayeti yeniden ele alınmalıdır" talebi çok daha güçlü bir biçimde öne sürülebilir demektir.
Hablemitoğlu cinayetinde de...
Türkiye'yi sarsan son büyük siyasi cinayet, 18 Aralık 2002'de Ankara'da işlendi. Necip Hablemitoğlu da, tıpkı Ahmet Taner Kışlalı gibi "Atatürkçü, ulusalcı" kimliğiyle öne çıkan bir üniversite hocasıydı.
Yukarıda Kışlalı cinayeti için anlattığım şeylerin aynısı Hablemitoğlu cinayetinden sonra da yaşandı. Bu kez kamuoyunda oluşan kanaat, Hablemitoğlu'nun "derin" bir cinayete kurban gittiğiydi. Ve gene cinayetten birkaç gün sonra Hürriyet'in bu defa kendi kendisini de tekzip eden manşeti geldi. 2 Şubat tarihli Taraf'ta bu tuhaflığı şöyle anlatmıştım:
"Atatürkçü, laik, ulusalcı kimliğiyle öne çıkan Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu'nun Ankara'da faili meçhul bir suikasta kurban gitmesi (18 Aralık 2002), basında önceki cinayetlerden çok farklı bir tepkiyle karşılanmıştı... Hiç kuşkusuz 'irtica bir can daha aldı' içerikli haberlere de rastlanıyordu ama özellikle üç büyük gazetenin tavrı