HÜRRİYET YAZI İŞLERİNİN 'KOLLEKTİF AYIBI'!.. HÜRRİYET HANGİ HABERİ GÖRMEZDEN GELDİ?...

Gazete yöneticiliği insanda tuhaf bir psikoloji yaratıyor. Bir haberi atladığınız zaman garip bir mekanizma devreye giriyor.

Haber atlama psikolojisi


GAZETE yöneticiliği insanda tuhaf bir psikoloji yaratıyor. Bir haberi atladığınız zaman garip bir mekanizma devreye giriyor.


Önce içinizden "İnşallah yalanlanır" diye bir duygu geçiyor.

Yalanlanmaz ve doğru çıkarsa bu defa o habere soğuyorsunuz.

Hürriyet´te bu psikolojiden kurtulmak için çok çaba harcadığımız halde, bazen bir haber kaynayıp gidiyor.

Keçiören Belediyesi´ndeki dayak olayı, bunun en çarpıcı örneklerinden biri.

Bugüne kadar Keçiören Belediyesi´nin çok iyi işler yaptığını duyuyordum. O yüzden bu olay benim için şok oldu.

Maalesef bu haber, yazı işlerindeki psikoloji yüzünden gürültüye gitti.

Başta ben olmak üzere kolektif ayıbımız.

* * *

Başkentin bir ilçesinde, yani Başbakanlığın, İçişleri Bakanlığı´nın, Adalet Bakanlığı´nın 5-10 kilometre ötesinde, eli sopalı zabıta, bir dükkána giriyor.

Dükkánın sahibini dakikalarca dövüyor.

Adamın yüzünü gözünü darmadağın ediyor.

Görüntülere baktığınızda gördüğünüz şahıslar, belediye zabıtasından çok bir mafya çetesinin tetikçileri.

Bu görüntüler herkesin gözü önündeyken, belediye başkanı çıkıp, "Memurlar o çivili sopayı dükkán sahibinin elinden almış" diyecek kadar, insanla alay edercesine konuşuyor.

Yüz ifadesine bakıyorum.

Memurlarının yediği halttan utanmak yerine sanki gurur duyuyormuş havada konuşuyor.

Ankara, yani devletin başkenti suspus.

Sanki mafyanın sindirdiği bir kasabadasınız.

Şahit yazarlar diye herkes önüne bakıyor. Kimse "bulaşmak" istemiyor.

Sanki onları ilgilendiren bir mesele yokmuş gibi herkes kendi işinde.

Kafalarda "Bana dokunmayan yılan" atasözü çınlıyor.

* * *

Bizlerin atladığı habere soğuması, o haberi görmezlikten gelmesi elbette büyük bir mesleki yanlıştır.

Yine de bir bahane uydurabiliriz.

İyi ama devletin bu meydan dayağını atlama, görmezden gelme hakkı var mı?

Amerikan Büyükelçiliği, yüzü gözü patlatılmış adamdan rahatsız olup harekete geçiyor, ama İçişleri Bakanlığı´nda rahatsız olan kimse yok.

Öyleyse bu sessizlik niye?

Yüzü gözü dağıtılan adam, ruhsatlı dükkánında içki sattığı için mi?

Yoksa işin ucu partiye uzandığı için mi?

Öyle ya, kimin adamları dövüyor?

"Evet, ilçemde benden önceki başkan zamanında içkili restoran vardı. Şimdi yok" diyerek övünen belediye başkanının adamları.

O başkan hangi partiden?

İktidar partisinden.

Yani meydan dayağını atanlar "bizim çocuklar".

O zaman gelin biz de işin ucunu biraz daha yukarı götürelim.

Bu olay nerede meydana geliyor?

Avrupa Birliği´ne tam üyelik için atağa kalkmaya hazırlanan Türkiye´nin başkentinde.

Ne zincirleme reaksiyon, ne demokrasi atağı değil mi?..

Bu olay da gösterdi ki, demokratikleşmeyi türban ve Ergenekon davasından ibaret sayan bir zihniyetle bırakın Avrupa Birliği´ne girmeyi, Keçiören´e bile giremeyiz.

Başkanın eli sopalı içki ve ahlak muhafızları, pasaportunuzu elinin tersiyle iter.


ERTUĞRUL ÖZKÖK-HÜRRİYET

>