Hürriyet yazarı sert vurdu: "Suriye'ye müdahale edelim" diyen İbrahim Karagül kaç ay askerlik yapmış?
Karagül de, Suriye krizinin ilk günlerinde “Üç saatte Halep’i, beş saatte Şam’ı alır, Emevi Camisi’nde sabah namazını eda ederiz” diyen öteki sivil generaller gibi!
Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, dünkü yazısında "Suriye'ye müdahale edelim" diyen Yeni Şafak Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Karagül'ü eleştirerek, "Kaç ay askerlik yaptı, merak ettim. Ama şunu söyleyeyim ki artık Rusya ve İran ile çatışmayı göze almadan bu müdahale yapılamaz" görüşünü dile getirdi.
Yılmaz, Türkiye'nin Katar'da askeri üs kurma projesiyle ilgili olarak, "Katar’da üs kuruyoruz, 'ortak düşman' ile savaşabilmek için. Kanal İstanbul çılgın projesi yattı gibi. Yeni “çılgın proje” de sanırım bu olacak!" dedi.
Mehmet Yakup Yılmaz'ın Hürriyet gazetesinin bugünkü (9 Şubat 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu kez Irak tezkeresindeki hataya düşmek istemediğini söyleyince yandaş medyaya alıcı gözle baktım.
Bu kez birinciliği Yeni Şafak kazandı, Karagül Bey’i kutlarım.
Karagül, ak tolgalı beylerbeyinden aldığı işareti iyi değerlendirmiş, şöyle yazıyor:
“Türkiye, Suriye’ye müdahale etmeli!”
Ama bu müdahale artık nasıl olacak ise İran ve Rusya ile çatışmaya girmeden olacak ve böylece Suriye’nin, Türkiye karşıtı bir “garnizona” dönüşmesi engellenecekmiş.
Karagül’ün sözleri şöyle bitiyor: “Buna savaş çığırtkanlığı diyecekler, biliyorum, ama bu müdahale olmazsa, birkaç yıl sonra Türkiye’nin parçalanmasını tartışıyor olacağız. Bir yere not edin!”
Karagül de, Suriye krizinin ilk günlerinde “Üç saatte Halep’i, beş saatte Şam’ı alır, Emevi Camisi’nde sabah namazını eda ederiz” diyen öteki sivil generaller gibi!
Kaç ay askerlik yaptı, merak ettim. Ama şunu söyleyeyim ki artık Rusya ve İran ile çatışmayı göze almadan bu müdahale yapılamaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın durduk yerde 1 Mart tezkeresini hatırlaması ve bunun sözünü etmesinin bir nedeni olmalı. Ve o neden, bugünlerde Bülent Arınç ile Abdullah Gül’den hoşlanmıyor olması değildir.
Önce gitti Suudi Arabistan ile “çok kapsamlı” askeri anlaşma yaptı. Hükümet, bu anlaşmanın askeri boyutunun “danışmanlık-eğitim” ile sınırlı olduğunu açıkladığında “Hayır” dedi, gerekirse ortak operasyonların da yapılabileceğinin sinyalini verdi.
Katar’da üs kuruyoruz, “ortak düşman” ile savaşabilmek için.
Kanal İstanbul çılgın projesi yattı gibi. Yeni “çılgın proje” de sanırım bu olacak!
Şems’in biraderine kim saldırdı?
Dün bu köşede Şems Ethem’in yayın grubu başkanı Murat Sancak’ın avukatı Begüm Hanım’dan gelen bir tekzip yayınlandı.
Memleketimizin hâkimleri maşallah haber ile yorum arasındaki farkı ayırt edemiyorlar. Yoruma gönderilen tekzip için bile yayınlama kararı veriyorlar.
Gerçi haksızlık etmeyeyim. Aslında yargıçlar neyin haber, neyin yorum olduğunu gayet iyi biliyorlardır ama biliyorsunuz bir de “tarafsız HSYK” var!
Şems’in kardeşinin tekzibini reddederlerse o tarafsız HSYK’nın, tarafsızlığı kafalarına öyle bir iner ki, bunun olmasını ben de istemem. Varsın bütün tekzipleri kabul etsinler.
HSYK da bu konuda bu köşeye sıkça tekzip yolluyor ve yargıçlar ne yapsınlar?
Bir gazetecinin özgür yorum hakkını mı gözetsinler, kaderlerini elinde tutan HSYK’nın taleplerini mi?
Begüm Hanım’ın tekzip metnine geri dönecek olursak, şunu söyleyebilirim:
İstanbul Emniyet Müdürü derhal görevden alınmalıdır. Terörle Mücadele Şube Müdürü, bu kentin bugüne kadar gördüğü en kötü müdürdür.
Çünkü ellerindeki sanıkların terörist olup olmadığını bile ayırt edebilecek durumda değiller!
Tarafsız HSYK, bu işe bakan savcıyı değiştirmelidir, çünkü Savcı Bey hâlâ gözünün önündeki soruşturmayı tamamlayıp, iddianameyi yazamadı.
Şems’in biraderine saldıran sanıklar biliyorsunuz polis tarafından aylar sonra tespit edilebildi.
Kentin her tarafında binlerce kamera var ve polis bu saldırganları yakalamayı aylar sonra başardı.
Sonra Emniyet’in açıklamasından şunu öğrendik:
“Saldırıyı gerçekleştirenlerin 3 kişi oldukları ve ilimizdeki ‘Kriminal’ bir grupla iltisaklı kişilerden oldukları anlaşılmıştır.”
Tamam bunu öğrendik de Begüm Hanım, bu kişilerin “kumar mafyasının adamı olmadığını”, tam tersine “terörist” olduklarını ima ediyor.
Emniyet bizi kandırıyor muydu, bu kişilerin “kriminal iltisaklı” olduğunu açıklarken?
Bunlar terörist mi, mafya tetikçisi mi? Açıklamak için neyi bekliyorsunuz?
Bakırköy Savcısı da saldırının “kumar borcu ile ilgili olmadığını” açıkladı, bu köşede de yayımladım hatırlarsınız.
İyi de Savcı Bey: Saldırının neyle ilgili olmadığını bildiğiniz halde neyle ilgili olduğunu nasıl olup da bilemiyorsunuz?
Hadi şu iddianameyi görelim artık. Sanıkları belli, soruşturması “genişletilmiş” ve üzerinden aylar geçmiş bir olayın iddianamesi bu kadar bekler mi?
Yılmaz, Türkiye'nin Katar'da askeri üs kurma projesiyle ilgili olarak, "Katar’da üs kuruyoruz, 'ortak düşman' ile savaşabilmek için. Kanal İstanbul çılgın projesi yattı gibi. Yeni “çılgın proje” de sanırım bu olacak!" dedi.
Mehmet Yakup Yılmaz'ın Hürriyet gazetesinin bugünkü (9 Şubat 2016) nüshasında yayımlanan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bu kez Irak tezkeresindeki hataya düşmek istemediğini söyleyince yandaş medyaya alıcı gözle baktım.
Bu kez birinciliği Yeni Şafak kazandı, Karagül Bey’i kutlarım.
Karagül, ak tolgalı beylerbeyinden aldığı işareti iyi değerlendirmiş, şöyle yazıyor:
“Türkiye, Suriye’ye müdahale etmeli!”
Ama bu müdahale artık nasıl olacak ise İran ve Rusya ile çatışmaya girmeden olacak ve böylece Suriye’nin, Türkiye karşıtı bir “garnizona” dönüşmesi engellenecekmiş.
Karagül’ün sözleri şöyle bitiyor: “Buna savaş çığırtkanlığı diyecekler, biliyorum, ama bu müdahale olmazsa, birkaç yıl sonra Türkiye’nin parçalanmasını tartışıyor olacağız. Bir yere not edin!”
Karagül de, Suriye krizinin ilk günlerinde “Üç saatte Halep’i, beş saatte Şam’ı alır, Emevi Camisi’nde sabah namazını eda ederiz” diyen öteki sivil generaller gibi!
Kaç ay askerlik yaptı, merak ettim. Ama şunu söyleyeyim ki artık Rusya ve İran ile çatışmayı göze almadan bu müdahale yapılamaz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın durduk yerde 1 Mart tezkeresini hatırlaması ve bunun sözünü etmesinin bir nedeni olmalı. Ve o neden, bugünlerde Bülent Arınç ile Abdullah Gül’den hoşlanmıyor olması değildir.
Önce gitti Suudi Arabistan ile “çok kapsamlı” askeri anlaşma yaptı. Hükümet, bu anlaşmanın askeri boyutunun “danışmanlık-eğitim” ile sınırlı olduğunu açıkladığında “Hayır” dedi, gerekirse ortak operasyonların da yapılabileceğinin sinyalini verdi.
Katar’da üs kuruyoruz, “ortak düşman” ile savaşabilmek için.
Kanal İstanbul çılgın projesi yattı gibi. Yeni “çılgın proje” de sanırım bu olacak!
Şems’in biraderine kim saldırdı?
Dün bu köşede Şems Ethem’in yayın grubu başkanı Murat Sancak’ın avukatı Begüm Hanım’dan gelen bir tekzip yayınlandı.
Memleketimizin hâkimleri maşallah haber ile yorum arasındaki farkı ayırt edemiyorlar. Yoruma gönderilen tekzip için bile yayınlama kararı veriyorlar.
Gerçi haksızlık etmeyeyim. Aslında yargıçlar neyin haber, neyin yorum olduğunu gayet iyi biliyorlardır ama biliyorsunuz bir de “tarafsız HSYK” var!
Şems’in kardeşinin tekzibini reddederlerse o tarafsız HSYK’nın, tarafsızlığı kafalarına öyle bir iner ki, bunun olmasını ben de istemem. Varsın bütün tekzipleri kabul etsinler.
HSYK da bu konuda bu köşeye sıkça tekzip yolluyor ve yargıçlar ne yapsınlar?
Bir gazetecinin özgür yorum hakkını mı gözetsinler, kaderlerini elinde tutan HSYK’nın taleplerini mi?
Begüm Hanım’ın tekzip metnine geri dönecek olursak, şunu söyleyebilirim:
İstanbul Emniyet Müdürü derhal görevden alınmalıdır. Terörle Mücadele Şube Müdürü, bu kentin bugüne kadar gördüğü en kötü müdürdür.
Çünkü ellerindeki sanıkların terörist olup olmadığını bile ayırt edebilecek durumda değiller!
Tarafsız HSYK, bu işe bakan savcıyı değiştirmelidir, çünkü Savcı Bey hâlâ gözünün önündeki soruşturmayı tamamlayıp, iddianameyi yazamadı.
Şems’in biraderine saldıran sanıklar biliyorsunuz polis tarafından aylar sonra tespit edilebildi.
Kentin her tarafında binlerce kamera var ve polis bu saldırganları yakalamayı aylar sonra başardı.
Sonra Emniyet’in açıklamasından şunu öğrendik:
“Saldırıyı gerçekleştirenlerin 3 kişi oldukları ve ilimizdeki ‘Kriminal’ bir grupla iltisaklı kişilerden oldukları anlaşılmıştır.”
Tamam bunu öğrendik de Begüm Hanım, bu kişilerin “kumar mafyasının adamı olmadığını”, tam tersine “terörist” olduklarını ima ediyor.
Emniyet bizi kandırıyor muydu, bu kişilerin “kriminal iltisaklı” olduğunu açıklarken?
Bunlar terörist mi, mafya tetikçisi mi? Açıklamak için neyi bekliyorsunuz?
Bakırköy Savcısı da saldırının “kumar borcu ile ilgili olmadığını” açıkladı, bu köşede de yayımladım hatırlarsınız.
İyi de Savcı Bey: Saldırının neyle ilgili olmadığını bildiğiniz halde neyle ilgili olduğunu nasıl olup da bilemiyorsunuz?
Hadi şu iddianameyi görelim artık. Sanıkları belli, soruşturması “genişletilmiş” ve üzerinden aylar geçmiş bir olayın iddianamesi bu kadar bekler mi?