Hürriyet Okur Temsilcisinden 4 yıl sonra gelen özür!

Hürriyet okur temsilcisi Faruk Bildirici, Takvim gazetesi yazarı Arda Uskan'dan 4 yıl önce yazdığı bir yazıya yanıt vermediği için özür diledi.

"Gazeteci büyüğüm Arda Uskan'a özür borçluyum." diyerek bugünkü yazısına başlıyor Hürriyet Okur Temsilcisi Faruk Bildirici.

Gerekçesi ise çok net.Arda Uskan, Takvim gazetesinde 18 Ağustos 2010 tarihinde "Hürriyet Okur Temsilcisine Şikâyetimdir" başlığı ile yazdığı bir yazıda Bildirici'den okur temsilcisi olarak Hürriyet'in bir haberini değerlendirmesini istiyordu.

Bildirici, köşesinde Uskan'ın yazısından uzun bir alıntı yaptıktan sonra yazıyı o günlerde yeni başladığı okur temsilciliği görevinin sınırları içinde kalmadığını düşündüğü için yanıtlamadığını ancak sorunun büyüklüğünün göz ardı edilmemesi gerektiğini yazdı ve köşesini şöyle bitirdi: "Arda Uskan'dan özür diliyor ve Hürriyet başta olmak üzere medyaya bu tür yayınlarda uyuşturucunun adının kullanılmamasını öneriyorum."
İŞTE BİLDİRİCİ'NİN YAZISINDAN ÇARPICI BİR BÖLÜM
Uskan, bu yazıyı yazdığı günlerde Okur Temsilciliği görevine yeni başlamıştım; gazetecilerden gelen eleştiri ve çağrılara yanıt vermek konusunda kararsızdım.
Görev alanımı sadece okurlardan gelen eleştirilerle sınırlı görüyordum. O nedenle Uskan'ın bu çağrısını yanıtsız bıraktım. Gerçi sonra bu görev anlayışını değiştirdim; kimden gelirse gelsin, "Hürriyet'e ve gazeteciliğe katkıda bulunabilecek" bütün eleştirileri değerlendirme kapsamına aldım ama Uskan'ın çağrısı yanıtsız kalmış oldu.
Son günlerde bonzai kullanımı, ölümleri ve dolayısıyla haberleri artınca Uskan'ın çağrısını hatırladım. Acaba Uskan, o yazısında doğru bir noktaya mı parmak basmıştı? Bu haberler, o sentetik uyuşturucunun yaygınlaşmasında rol oynuyor mu?
RAGIP DURAN LİTERATÜRÜ TARADI
Bu sorulara yanıt ararken, medyada uyuşturucu haberlerinin izlenip aktarılmasında uluslararası gazetecilik uygulamaları için yetkin bir isim olan gazeteci arkadaşım Ragıp Duran'dan yardım aldım:
"Benim hızlıca tarayabildiğim Anglosakson literatürde bu konu, medya açısından değil de daha çok sağlık/eczacılık perspektifinden işlenmiş. ABD'de esas olarak ceza kanununa gönderme var. Avustralya ve Kanada'dan okuduğum örneklerde, haber yapılırken dikkatli olunmasını, teşvik edici herhangi bir sözcük kullanılmamasını tavsiye ediyorlar.
Fransız medya organlarının etik kodlarında uyuşturucu konusunda en sık kullanılan deyim 'Sıfır tolerans'. Belgesel ya da kurgu prodüksiyonlarda, buzlama yerine konuya hiç değinilmemesi tercih ediliyor. Konuya ilişkin birkaç mahkeme kararı ile etik kurul kararı dikkat çekiyor. Bu da, konunun henüz temel ilke olarak, yayın politikası hatta deontolojik kodlarda yer almadığının göstergesi.

Sonuç olarak, medya, üretimi/satışı/tüketimi yasak olan, sağlığa zararlı LSD, ot, esrar, bonzai, bir takım haplar konusunda yayın yaparken, bu maddelerin bağımlılık yaratması ve sağlığa zararı üzerinde durmalı herhalde. Kuşkusuz uyuşturucu maddelerin kolektif/organize ticareti mafya faaliyeti olduğu için de, haberde bu faaliyetin sorumlu ve faillerini övmemek gerekir.

Medyanın görevi, okuru/yurttaşı doğru, güvenilir, inanılır, çok taraflı ve hızlı bir şekilde bilgilendirmek olduğuna göre, medya diğer konularda olduğu gibi, uyuşturucu konusunda da, ne hekim ne hâkim ve savcı ne de mafyanın reklamcısı gibi davranmalı ya da liberallik/özgürlük adı altında sağlığa mugayir bir ürünün övgüsünü yapmamalı. Aksine bonzai dahil her tür uyuşturucunun neden tüketildiğine ve ne sonuç verdiğine dair, gerçeğe, deneyime, tanık bilgilerine ve yaşamlarına değinen/dayanan haber, söyleşi, röportaj, dizi yazı, köşe yazısı, fotoğraf, karikatür yayımlamalı."

Duran'ın çizdiği çerçeve kayda değer. Türkiye'de ise uyuşturucu konusu daha çok polisiye vakalar olarak ele alınıyor; bağımlıların kimliklerinin teşhir edilmemesi, soruşturmalarda masumiyet ilkesine özen gösterilmesi gibi yaklaşımlar benimseniyor.

Uyuşturucuları sağlık sorunu olarak ele alan etik kurallar, yayın ilkeleri yok henüz ortada. Oysa gazetecilik bir insan mesleği ise, uyuşturucunun insan sağlığını, hayatını tehdit ettiğini görmezden gelemeyiz. Bu da sadece zararlarını anlatmakla olmaz. Önlemlere aktif katkıda bulunmalı, uyuşturucuları övücü, teşvik edici yayınlar yapmamalıyız.
Uyuşturucunun sağlığa zararlarını anlatmak, uyarmak gerekli. Fakat dikkat edilmezse zararlarını anlatacağız derken reklamını yapmak gibi bir yanlışa düşme tehlikesi de var. Zira psikiyatrlara göre, uyuşturucu bağımlılığının birinci nedeni "merak" olgusu. İntihar haberlerinde olduğu gibi, o uyuşturucunun sağlığa zararını anlatmak isterken bile reklam etkisi yaratabiliyor; risk grubuna giren insanlarda, özellikle de gençlerde merak uyandırabiliyorsunuz.
Onun için uyuşturucunun kullanma yöntemlerini, fiyatını, temin etme yollarını ve de adını yazmamak gerekiyor. İşte bu nedenle bonzai haberlerinden kaygılıyım. Bu sentetik uyuşturucunun hızla yayılmasında, ölümlerin artmasında bonzai adının medyada bu kadar sık geçmesinin etkisi olduğundan şüpheleniyorum. Sanırım merak etmelerine neden oluyor bu yayınlar. Dört-beş yıl önce kimsenin bilmediği bu uyuşturucuyu artık tanımayan bilmeyen kalmadı.
Bu noktaya geldiğim içindir ki, Arda Uskan'dan özür diliyor ve Hürriyet başta olmak üzere medyaya bu tür yayınlarda uyuşturucunun adının kullanılmamasını öneriyorum. Ben de sorunu anlatabilmek için ilk ve son kez kullandım...