HÜRRİYET MUHABİRİ ANLATTI; İŞTE KÖPRÜDEKİ O FOTOĞRAFIN İNANILMAZ HİKAYESİ!
Boğaziçi Köprüsü'nde nefes kesen dramı görüntülemeyi başaran Hürriyet Gazetesi muhabiri Eyüp Serbest çektiği fotoğrafın öyküsünü Atilla Güner'le Akşam Postası programına anlattı.
Köprüdeki o fotoğrafın inanılmaz hikayesi
Boğaziçi Köprüsü’nde nefes kesen bir dram yaşandı geçenlerde..Taksi şoförü Emrah G. aracını durdurup korkuluklardan sıçradı, elleriyle korkulukları tutarken ağlıyordu. Vatandaşlar Emrah G.’yi intihardan vazgeçirmeye çalışıyordu. Tesadüf eseri, intihar girişiminde bulunan gencin babası da oraya geldi. Hürriyet Gazetesi muhabiri Eyüp Serbest de şans eseri oradaydı. Ve öyle bir fotoğraf çekti ki, babanın çaresizlikten haykırışı ve evladı aynı karedeydi. .. RS FM’de yayınlanan “Atilla Güner’le Akşam Postası” programı canlı yayınına konuk olan muhabir Eyüp Serbest çektiği müthiş fotoğrafın öyküsünü anlattı.
Atilla Güner: Eyüp ellerine sağlık, gerçekten olay çok dramatik, insanı sarsıyor. En iyi açıyı bulmuşsun, sol taraftan babanın o bir aslan kükremesi gibi duruşu, evadı hemen önünde. unutmak mümkün değil. Ödül alacağını sanıyorum bu kareyle.. Biraz hikayesini anlatır mısın?.
Eyüp Serbest: Karşıya geçiriyordum bir haber için. Köprüde trafik sıkıştı. Taksici arkadaş aracından inmişti, korkuluklardaydı. O sırada fotoğraf makinem da kucağımdaydı. Tabii ben fotoğraf makinesini alarak aşağıya indim. Yanımdaki şoför arkadaşıma “ikna etmeye çalış sen de” diye söyledim. Hatta ben de birkaç cümle söyledim. “Bir sıkıntın varsa gel bunu hep birlikte halledelim. Biz de buradayız, arkadaşlar da burada. Para sıkıntın var ya da başka bir sıkıntın var” Bu sırada fotoğraf da çekmeye devam ediyorum. Ama bir taraftan da insan ürküyor, acaba atlar mı, atlamaz mı, fotoğraf makinesini görünce tepkisi ne olur diye çok alıştıra alıştıra bir süre makineyi kucağımda gördü ben onunla konuşmaya çalıştım. Çünkü bir anda makineyi çıkartırsanız atlayabilir de, gazetecilik refleksiyle çıkartabilirsiniz de biraz sakin olmaya çalıştım açıkçası. En sonunda o bana alıştı, birkaç kelime söyledi bana.
Atilla Güner: Yanına ilk giden siz oldunuz yani?
Eyüp Serbest: Tabi tabi birkaç saniye sonra hemen o arabayı durdurup korkuluklara çıktı. Biz de birkaç araba arkasındaydık muhtemelen ki henüz trafik durmamıştı, akmaya devam ediyordu bir taraftan.
Pek çok arkadaşımda eminim bu telsiz anonsundan sonra köprüye doğru çıktı ama yetişemedi. Bu birazda gazeteci şansı ya da nasip mi denir buna biraz da öyle bir şey oldu açıkçası.
Babası da tesadüfen Anadolu yakasındaki evinden taksi durağına geçiyor, bir kalabalık görüyor. Kalabalığı görünce arabadan iniyor bakıyor ki kendi oğlunun kullandığı ticari taksi kaza oldu diye düşünüyor. Ara bariyerlerden atlıyor ve bir anda feryat figan. Aslında ilk çektiğim fotoğraflarda hiç baba yoktu. Ben yaklaşık 10 kare bastıktan sonra baba o anda geldi, milyon da bir tesadüf olacak bir şey bu.
Atilla Güner: Her şey ayarlanmış gibi muazzam olmuş.
Eyüp Serbest: Sanıyorum o gün ben şanslı günümdeydim, hepsi üst üste geldi. Biz de elimize geçen fırsatı değerlendirmiş olduk. Baba zaten aslında normalde sakin bir adam anladığım kadarıyla. Çünkü ilk başta geldiğinde inanamadı. Oğlu mu oradaki birkaç saniye baktı bu sırada diğer arkadaşlar tutmuşlardı çocuk aşağı atlamaya çalışıp, çabalıyordu. Montunu çıkartmaya çalışıyor, kendini ittiriyor geriye doğru ama öyle sıkı tutmuş ki oradaki 3-5 kişi bunu aşağı doğru gitmesini engelliyorlar. Baba o anda bir feryat figan oğlunu aşağıda da gördü. Oğlu olduğunu fark edince adam bağırmaya başladı “bırakmayın, sıkı tutun”. Bir taraftan kendisi tutmaya çalışıyor, başka hiçbir tepki veremiyor orada başka kimse yokmuş gibi bağırıyor. Oğlu çıktı baba bir süre korkulukların yanından ayrılamadı. Birkaç kişi çocuğu bırakıp babasını sakinleştirmeye çalıştılar. “Tamam, aldık, bir şey yok, oğlun burada, birazdan eve gideceksiniz, sakin olun”. O sırada babaya da bir şey olabilir diye korktuk. Kalp krizi olur ya da başka bir şey olur, babadan da endişe duydu insanlar. Hatta orada bir doktor hanım vardı dedi ki; “tamam çocuğu aldınız da babayı da tutun biriniz, babaya da bakın” çünkü baba da sakin olamıyor. Sonra sarıldılar, oğlunu öptü niye böyle bir şey yaptığını sordu. Çocuk çok konuşacak durumda da değildi.
http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=63661&rid=4369&p=7
Boğaziçi Köprüsü’nde nefes kesen bir dram yaşandı geçenlerde..Taksi şoförü Emrah G. aracını durdurup korkuluklardan sıçradı, elleriyle korkulukları tutarken ağlıyordu. Vatandaşlar Emrah G.’yi intihardan vazgeçirmeye çalışıyordu. Tesadüf eseri, intihar girişiminde bulunan gencin babası da oraya geldi. Hürriyet Gazetesi muhabiri Eyüp Serbest de şans eseri oradaydı. Ve öyle bir fotoğraf çekti ki, babanın çaresizlikten haykırışı ve evladı aynı karedeydi. .. RS FM’de yayınlanan “Atilla Güner’le Akşam Postası” programı canlı yayınına konuk olan muhabir Eyüp Serbest çektiği müthiş fotoğrafın öyküsünü anlattı.
Atilla Güner: Eyüp ellerine sağlık, gerçekten olay çok dramatik, insanı sarsıyor. En iyi açıyı bulmuşsun, sol taraftan babanın o bir aslan kükremesi gibi duruşu, evadı hemen önünde. unutmak mümkün değil. Ödül alacağını sanıyorum bu kareyle.. Biraz hikayesini anlatır mısın?.
Eyüp Serbest: Karşıya geçiriyordum bir haber için. Köprüde trafik sıkıştı. Taksici arkadaş aracından inmişti, korkuluklardaydı. O sırada fotoğraf makinem da kucağımdaydı. Tabii ben fotoğraf makinesini alarak aşağıya indim. Yanımdaki şoför arkadaşıma “ikna etmeye çalış sen de” diye söyledim. Hatta ben de birkaç cümle söyledim. “Bir sıkıntın varsa gel bunu hep birlikte halledelim. Biz de buradayız, arkadaşlar da burada. Para sıkıntın var ya da başka bir sıkıntın var” Bu sırada fotoğraf da çekmeye devam ediyorum. Ama bir taraftan da insan ürküyor, acaba atlar mı, atlamaz mı, fotoğraf makinesini görünce tepkisi ne olur diye çok alıştıra alıştıra bir süre makineyi kucağımda gördü ben onunla konuşmaya çalıştım. Çünkü bir anda makineyi çıkartırsanız atlayabilir de, gazetecilik refleksiyle çıkartabilirsiniz de biraz sakin olmaya çalıştım açıkçası. En sonunda o bana alıştı, birkaç kelime söyledi bana.
Atilla Güner: Yanına ilk giden siz oldunuz yani?
Eyüp Serbest: Tabi tabi birkaç saniye sonra hemen o arabayı durdurup korkuluklara çıktı. Biz de birkaç araba arkasındaydık muhtemelen ki henüz trafik durmamıştı, akmaya devam ediyordu bir taraftan.
Pek çok arkadaşımda eminim bu telsiz anonsundan sonra köprüye doğru çıktı ama yetişemedi. Bu birazda gazeteci şansı ya da nasip mi denir buna biraz da öyle bir şey oldu açıkçası.
Babası da tesadüfen Anadolu yakasındaki evinden taksi durağına geçiyor, bir kalabalık görüyor. Kalabalığı görünce arabadan iniyor bakıyor ki kendi oğlunun kullandığı ticari taksi kaza oldu diye düşünüyor. Ara bariyerlerden atlıyor ve bir anda feryat figan. Aslında ilk çektiğim fotoğraflarda hiç baba yoktu. Ben yaklaşık 10 kare bastıktan sonra baba o anda geldi, milyon da bir tesadüf olacak bir şey bu.
Atilla Güner: Her şey ayarlanmış gibi muazzam olmuş.
Eyüp Serbest: Sanıyorum o gün ben şanslı günümdeydim, hepsi üst üste geldi. Biz de elimize geçen fırsatı değerlendirmiş olduk. Baba zaten aslında normalde sakin bir adam anladığım kadarıyla. Çünkü ilk başta geldiğinde inanamadı. Oğlu mu oradaki birkaç saniye baktı bu sırada diğer arkadaşlar tutmuşlardı çocuk aşağı atlamaya çalışıp, çabalıyordu. Montunu çıkartmaya çalışıyor, kendini ittiriyor geriye doğru ama öyle sıkı tutmuş ki oradaki 3-5 kişi bunu aşağı doğru gitmesini engelliyorlar. Baba o anda bir feryat figan oğlunu aşağıda da gördü. Oğlu olduğunu fark edince adam bağırmaya başladı “bırakmayın, sıkı tutun”. Bir taraftan kendisi tutmaya çalışıyor, başka hiçbir tepki veremiyor orada başka kimse yokmuş gibi bağırıyor. Oğlu çıktı baba bir süre korkulukların yanından ayrılamadı. Birkaç kişi çocuğu bırakıp babasını sakinleştirmeye çalıştılar. “Tamam, aldık, bir şey yok, oğlun burada, birazdan eve gideceksiniz, sakin olun”. O sırada babaya da bir şey olabilir diye korktuk. Kalp krizi olur ya da başka bir şey olur, babadan da endişe duydu insanlar. Hatta orada bir doktor hanım vardı dedi ki; “tamam çocuğu aldınız da babayı da tutun biriniz, babaya da bakın” çünkü baba da sakin olamıyor. Sonra sarıldılar, oğlunu öptü niye böyle bir şey yaptığını sordu. Çocuk çok konuşacak durumda da değildi.
http://fotoanaliz.hurriyet.com.tr/galeridetay.aspx?cid=63661&rid=4369&p=7