HÜRRİYET 10 AYLIK HABERİ MANŞET YAPTI SELAHATTİN DUMAN'DAN KAÇMADI!..

Vatan yazarı yaz rehavetinde gazetelerin içler acısı durumunu yazdı.

Haniymiş haber kesem? Elimi soksam da yesem!


Biz medyayı telef eden bu sıcak havalardır.. Beyinlerimiz eskimiş araba radyatörüne döndü.. Tecrübe de para etmiyor.. Say ki "ustam kafasında haşıl kaynatıyor, düğününde çırakları oynatıyor.." Hal böyle olunca yazlık haberlerin kusuruna bakılmaz..


Herkes tatilde.. Dolayısı ile medyamız yaz uykusunda..


Yazlık çalışmalarımı sürdürmek için geldiğim bu yerlerde bir tek ben boş durmuyorum..


Dün sabah akşam denize giren, bütün gün poposunu güneşe diken bir kadın "Ay bütün gazeteler birbirine benzemeye başladı.." lafını etti..


Hem de dikime gitmecesine..


Ardından "Gazeteler hep aynı şeyleri yazıyorlar.." diye sitemkâr konuştu..


Böylece "Gün boyu şezlongta kıpraşmadan yatan bir kadının mayosunun altında kalan yerlere güneş ışığı geçer mi?" konulu yazlık doktora tezine bir cümle eklemiş oldu..


Bu güzellikler âleminde medyamızı temsil etmeye çalıştığımdan doğal olarak "lafın ucu özüme mi dokunuyor.." kuşkusuyla biraz gerildim..



***


Okurlar haklı mı acaba? Tatil matil derken hakikaten işin suyunu mu çıkardık? Özüm tatile çıktığında medya sektörü bu kadar gevşiyor mu?


Bir rehavet hali içinde olduğumuz doğrudur..


Gazete yöneticisinden yazarına, herkes tiner koklamış gibi yarı mahmur geziniyor..


Alın işte.. Adamlar Askeri Yargıtay´ı bir gecede by-pass ettiler.. Bütün meclis adamları uyudu..


O yetmedi, benim yönetim kurulu başkanı olduğum Vatan dışında kalan bütün medya uyudu..


Ertesi gün haber bir tek bizde vardı.. Muhalefet adamları da bu sayede fark ettiler..


DUYGU YAPTIM


Eee! Bizim uyanık kalma halimiz de bir yere kadarmış meğer..


Yaz rehavetinin gevşettiği somunlar, bizimkilerin yaptığı haberleri de gıcırdatıp duruyor..


Birkaç gün önce yaptıkları bir "avanta bina" haberi vardı.. Etiler´de Naziler´den kaçan mülteciler için yapılan eski bir bina birilerine peşkeş çekilmiş..


Haberde her şey mevcut sadece fotoğraf yok.. Binanın pul kadar fotoğrafını okurdan esirgemişler..


Sinirlendim tabii.. 2013 Temmuz´unda bütün personele dağıtılması için yazısını bile yazdığım "bir maaşlık ikramiyeyi" o sinirle iptal ettim..


(Muhasebe servisinin dikkatine.. Kendi ikramiyem duruyor.. Aman yanlışlık olmasın!)


Haber hassasiyetim yüzünden gevşeklik gösteren Vatan çalışanlarına 2013 Temmuz´da su yok..


Sıcakların etkisi haberlerin yazılmasında dahi görünüyor.. Dün üşenmeden oturup saydım..


Merkezdeki üç büyük gazetenin birinci sayfalarında yirmi yedi tane dil hatası vardı..


Onu da hatasız kul olmaz, deyip geçelim.. İşi sapıtmaya götürenler var..


***


Türkücü İbrahim Bey bir doktora gitmiş.. Doktor dediğim işin tam esnafı bir pratisyen..


Cehaletin verdiği cüretle, dünyaca ünlü tıp uzmanlarının bile cesaret edip konuşamadığı konularda sazanlık yapıyor..


İbrahim Bey´i eline geçirince fırsatı kaçırmamış.. "Seni koruyan büyük bir güç var.." deyip olayı ruhani ortamlara taşımış..


İbrahim Bey´e de ailesinde ulema sınıfından kimse olup olmadığını soruşturmuş..


Bir de ne görsün? Dedesi vakti zamanında bilmem hangi seyitten hayır dua almamış mı? Al sana haber..


Bu sıcaklarda daha iyisini mi bulacaksın?


VURUCU MANŞET


Üşenme olayımız tavan yapmış durumda.. Açıyorum gazeteyi.. Bizim Mustafa Denizli, davetli olarak Çankaya sofrasında..


Yemekte bolca futboldan konuşmuşlar.. (Bu kadarını oturduğum yerden ben de sallarım..) Dikkat buyurun, tembellik hali arkadan geliyor..


Birinci sayfadaki fotoğraf ile spor sayfasındaki devama konan fotoğraf tıpa tıp aynı..


Zahmet edip başka bir açıdan çekilen fotoğraf aramamışlar.. "Koyun aynı fotoğrafı, bir daha baksınlar.." demişlerdir..


Okurun "algıda seçiciliğine" güvenmek budur..


Yaz aylarında bu "algıda seçici olma" hali ihtimal bizimkilerin de problemi haline geliyor..


Temsil, refikimiz Hürriyet´in dünkü manşeti..


"Çuvalcı tim komutanı kalpten öldü.."


Görür görmez "Vaaay !" dedim.. Diğer gazeteleri fena atlatmışlar..


Ölüme sevinilmez ama o başlığı gören binlerce kişi beklendiği türden tepki vermiştir..


Sen karargâhımızı bas.. Askerlerimizin başına çuval geçirip, onları öylece zapteyle .. Kolay hazmedilecek bir durum değildi..


Hürriyet´in "öldü" fiiliyle biten dünkü manşeti o sebepten kimilerine müjde gibi gelmişse, yargılamam..


Gelin görün ki Çuvalcı Tim´in Amerikalı komutanı Daniel Monk´un sekte-i kalpten mevta olduğu haberi beni başımıza çuval geçirmekten beter etti..


Ben adamı iki vakit evvel telef oldu sanmıştım..


Meğer adam öleli on ay olmuş.. Elifi elifine 10 Eylül 2008 tarihinde Georgia eyaletinin Duluth kentinde mutfakta yere düşmüş..


Kuşça canını Azrail´e oracıkta teslim etmiş.. Haberi kaleme alan arkadaşın ifadesine göre ölümü "şok etkisi" yaratmış..


Bu nasıl bir şoksa? Dalgasının ucu bizim memlekete on ayda geliyor..


Bir haberin hangi ruh haliyle yazıldığını çözmek bazen eğlencelidir.. Misal başlığında "şok" sözcüğü kullanılan haberlerin aslında okuru şoklayan tarafı yoktur..


Bu haberi pazarlama tekniğidir..


Hesabıma göre Hürriyet senede böyle böyle iki yüz şok yaşıyor.. Milliyet ile Vatan´ın şoklanma katsayıları nedense hep düşük kalıyor..


***


Haber yazmanın dayanılmaz hafifliğinden devam ediyorum..


Metne göre, ölen Amerikalının odasında İngiliz yazar Mike Todd´un yazdığı "Çuval" kitabı ile 19 Aralık 2006 tarihli Hürriyet gazetesi bulunmuş..


Bu da okurun aklına "Acaba adamı Hürriyet´in muhabiri mi hakladı?" sorusunu getirdiğinden habere heyecan katıyor..


1979 doğumlu Amerikalı için haberde geçen "Genç yaşta öldüğü ortaya çıktı.." cümlesi de o haberi kaleme alan muhabirin IQ düzeyini merak edenler için verilmiş bir ip ucu..


Sebebimiz sıcaklardır.. Havalar bir serinlese, görün o zaman bizim medyayı..