HÜKÜMET, BASINA KARŞI TARİHİN EN BÜYÜK SALDIRISINI YÜRÜTÜYOR!

Gazetecileri Koruma Komitesi (CPJ) tarafından yayınlanan 61 sayfalık Türkiye raporunda çarpıcı ifadeler yeraldı.

'Türkiye'nin Basın Özgürlüğü Krizi' başlığı ve ‘Gazetecilerin Hapsedildiği ve Muhalefetin Suç Sayıldığı Karanlık Günler’ alt başlığıyla yayımlanan rapor, Türkiye’de kitlesel gazeteci tutuklamalarını ve gazetecilere karşı açılan çok sayıda cezai kovuşturmayı inceliyor.

Rapor, ‘hükümetin basında oto sansürü doğuran baskısına’ da dikkat çekiyor.

Gazetecileri Koruma Komitesi (The Committee to Protect Journalists - CPJ), Türkiye’de 76 gazetecinin demir parmaklıklar ardında olduğu, bunlardan da en az 61’inin doğrudan gazetecilik faaliyetleri ile ilgili olarak hapis cezasına çarptırıldığı tespitinde bulunuyor.

Raporda, 15 gazetecinin aleyhindeki delillerin de ‘yeterince açık olmaması nedeniyle’ CPJ’nin suçlamaların dayanağını araştırmaya devam ettiği belirtiliyor.

Ayrıca, çok sayıda gazeteci hakkında eleştirel yazıları nedeniyle “Türklüğü aşağılamak” veya “yargıyı etkilemek” suçlarıyla kovuşturmanın da devam ettiği de raporda öne çıkan maddelerden.

Komite, incelemeleri sonucunda başta Ceza Kanunu ve Terörle Mücadele Kanunu olmak üzere ‘baskıcı yasalar ve aslen devleti korumaya yönelik bir ceza mahkemesi kanunu ve hükümetin basına yönelik en üst düzeyde katı üslubuyla karşılaştığını’ yazdığı raporda, “Türkiye’deki basın özgürlüğü sorunu, kriz düzeyine ulaşmış bulunuyor” diyor.

Erdoğan 'alıngan ve inatçı'

CPJ,'inatçı ve alıngan' olarak tanımladığı Başbakan Erdoğan'ın eleştirileri 'kişisel saldırı' olarak algıladığını yazıyor.

CPJ'nin eleştiri oklarının hedefinde, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin basına yönelik tutumu var.

“Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hükümeti basına karşı yakın tarihinin dünya çapında en büyük saldırısını yürüyor” ifadesinin yer aldığı özel raporda, yetkililerin terör suçları veya devlete karşı suçlarla itham ettikleri gazetecileri hapsettiği ve oto sansürün yerleşmesi için çeşitli baskıcı taktikler kullandığı yazıyor.

Komite, ‘alıngan ve inatçı’ olarak tanımladığı Başbakan Erdoğan’ın her türlü eleştiriyi kişisel bir saldırı olarak algıladığını belirtip ekliyor:

“Erdoğan açıkça gazetecilerin itibarına saldırıyor, medya organlarını, eleştirel yazılar yazan çalışanları uyarmaları ya da işten atmaları için zorluyor ve çok sayıda hakaret davası açıyor.”

Erdoğan hükümetinin, Doğan Medya Grubu’na karşı açtığı vergi kaçakçılığı davası için de ‘siyasi sebeplerle açılmış olabileceği’ belirtiliyor.

Türkiye’de demir parmaklıklar ardında olan gazetecilerin sayısının İran, Eritre ve Çin gibi baskıcı ülkelerden daha fazla olduğu da raporda öne çıkan maddelerden.

Komite, Ergenekon davası kapsamında bir yıldan uzun süre yargılanan gazeteci Nedim Şener ve Ahmet Şık’a yöneltilen suçlamaların sebebinin ‘mesleki faaliyetleri olduğu’ kanaatine varırken, Ceza Kanunu’ndaki geniş ifadelerin suçlamalara zemin yarattığı görüşünü paylaşıyor.
Nuray Mert: Tehdit edildiğimi hissediyorum

CPJ’in “eleştirel yazılarıyla Başbakan Erdoğan’a göre çizmeyi aştı” ifadesini kullandığı köşe yazarı Nuray Mert de raporda ‘Doğru Söylemenin Onuru’ adlı bir makale kaleme almış.

Mert, “Birçok şekilde tehdit edildiğimi hissediyorum” ifadesini kullandığı yazısında, “Nefret dolu cinsiyetçi mesajlar alıyorum, seyahat ettiğimde esrarengiz bir biçimde bavulum karıştırılıyor, özel telefon görüşmelerim dinleniyor” diyor.

’12 Eylül’ün gölgesi hissediliyor’

Raporda, Nuray Mert'in kaleme aldığı 'Doğru Söylemenin Onuru' adlı bir makale de yer alıyor.

CPJ’ye göre 12 Eylül 1980 darbesinin ‘gölgesi bugünün olaylarının üstünde hissediliyor’ ve darbe sonrası inşa edilen yargısal yapı hükümetlerin muhalefeti cezalandırmasına ve ‘entelektüel rakiplerini terörist olmakla suçlamasına’ olanak sağlıyor.

Raporda, Terörle Mücadele Kanunu’nun ‘hem geçmişte hem de son iki yıldır, Kürt gazetecilere karşı bir sopa gibi kullanıldığı’ yorumu yapılırken Ceza Kanunu’nun bazı maddelerinin ‘haber yapmak için gerekli olan güvenlik gücü mensuplarıyla konuşmak ve belge toplamak gibi eylemlerin önünü kestiği’ belirtiliyor.

‘Gizliliğin ihlali maddesi’ de haberciliğe engel olan maddeler arasında gösteriliyor.

‘Hapisteki gazetecilerin çoğu Kürt’

PKK ve KCK ile yaptıkları haberler nedeniyle ‘terör örgütüne yardım’ etmekle suçlanan gazetecilerde raporda.

Hükümetin, PKK veya diğer yasadışı Kürt gruplar lehine yapılan haberleri ‘örgüte yardım etmekle eş güdümlü’ tuttuğunu belirtilen komite, habercilik faaliyetlerinin ‘terör eylemleri olarak tanımlandığını’ yazıyor.

Ağustos 2012’de yapılan araştırmada Türkiye’de hapiste bulunan 76 gazetecinin yüzde 70’inden fazlasının Kürt olduğuna dikkat çekilirken, “Kürt meselesi, Türkiye’de basın özgürlüğü sorununun en gerilimli unsurlarından biri” ifadesi kullanılıyor.

Komiteye göre, Kürt gazetecilerin akıbeti yalnızca Türkiye’de demokrasi göstergesi değil aynı zamanda Kürtlerin hak mücadelesiyle de doğrudan bağlantılı bir mesele.

Tavsiye listesi kabarık

Gazetecileri Koruma Komitesi, Türkiye’deki basın özgürlüğü raporunu Başbakan Tayyip Erdoğan’a, Türkiye hükümetine, Avrupa Birliği’ne, Avrupa Konseyi’ne ve Amerika Birleşik Devletleri’ne bir dizi tavsiyede bulunarak sonlandırıyor.

Başbakan Erdoğan’a, “Eleştirel gazetecilere karşı hakaret davaları açmaktan, alenen itibarlarına saldırmaktan ve eleştirel haber medyasına üsluplarını hafifletmeleri için baskı yapmaktan vazgeçin” mesajı veren komite, eleştirel yorumcuların da işlerine geri dönmeleri için izin verilmesini istiyor.

CPJ, Türkiye hükümetine ‘gazetecilik faaliyetleri nedeniyle tutuklu olan gazetecileri serbest bırakması' tavsiyesinde bulunuyor.

Raporda ayrıca, terörle mücadele yasalarının da gazetecilere karşı kullanılmasına son verilmesi gerektiğini vurguluyor.

Uzun tutukluluk sürelerinin kaldırılması, interneti düzenleyen yasa ve yönetmeliklerin uluslararası ifade özgürlüğü standartlarıyla uyumlu hale getirilmesi de tavsiyeler arasında.

Komite'nin Avrupa Birliği’ne tavsiyesi ise de tutuklanan gazetecilerin serbest bırakılması için Ankara’ya baskı yapması yönünde.

Amerika Birleşik Devletleri’nin Türkiye ile görüşmelerinde basın ve ifade özgürlüğünün de masaya yatırılması komitenin sıraladığı tavsiyelerden.

Hükümetten cevap var

Raporla ilgili hükümetten de yorum talep eden komite, Başbakan Tayyip Erdoğan’dan doğrudan yanıt alamadıklarını belirtirken Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve ABD Büyükelçisi Namık Tan’ın gönderdiği cevapları da raporda.

Sadullah Ergin, komiteye cevabında ‘son 10 yılda demokratik standartları iyileştirmek adına birçok reform gerçekleştirildiğini’ ifade ederken ‘basın ve ifade özgürlüğü kapsamındaki tartışmaların abartıldığını’ söylüyor.

Ergin, “Hapiste bulunanların arasında gazetecilik kimlikleri ile alakalı gösterilmeye çalışılanların çoğu silahlı terör örgütü üyesi olmak, adam kaçırmak, ruhsatsız silah ve patlayıcı bulundurmak, bombalama eylemlerine katılmak ve cinayet gibi ciddi suçlar nedeniyle hürriyetlerini kaybetmişlerdir” diyor.

Adalet Bakanı komiteye cevabında, “çok az sayıda basın mensubunun da nispeten gazetecilik ile ilgili olabilecek faaliyetleri nedeniyle hürriyetlerinden mahrum kalmış olabileceklerini inkâr etmiyorum” ifadesini kullanıyor.

ABD Büyükelçisi Namık Tan’da Komite Başkanı Sandra Mims Rowe’e yazdığı mektupta, Türkiye’nin uluslararası standart ve ilkelere uyumlu hale getirmek için yargı reformları gerçekleştirildiği cevabını veriyor.