Hrant Dink vurulduğu yerde anıldı: Unutmayacağız, affetmeyeceğiz
Gazeteci Hrant Dink, bundan dokuz yıl önce vurulduğu yerde, Agos gazetesinin İstanbul’un Şişli ilçesindeki eski binası önünde törenle anıldı.
Bu yıl geçmiş yıllardan farklı olarak Taksim Meydanı’ndan Agos’un önüne yapılacak yürüyüşe polis izin vermedi. Saat 13:30’da başlaması planlanan yürüyüşe katılmak isteyenler kaldırımlardan dağınık biçimde Agos’un eski binasına ilerledi.
Polis bu yıl üst düzey güvenlik önlemleri de aldı. Osmanbey metro çıkışları önünde üst araması yapan polis, caddeye de barikatlar yerleştirdi. Anma törenine gelenler, barikatlarda üstleri aranarak alana alındı.
Anma törenine katılanlar arasında bu yıl, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır’da vurularak hayatını kaybeden baro başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi ve kızı Nazenin Elçi, Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, CHP’li vekiller Selina Doğan ve Sezgin Tanrıkulu da vardı.
Tahir Elçi unutulmadı
Anma töreni, saat 15:00’da Hrant Dink’in konuşmaları eşliğinde yapılan saygı duruşuyla başladı. Kalabalığın elinde, Hrant Dink ile Tahir Elçi’nin fotoğraflarının olduğu dövizler dikkat çekti.
Törene katılanlar, Tahir Elçi’yi de unutmayarak, ‘Hepimiz Tahir’iz, hepimiz Kürdüz’, ‘Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Tahir’iz’, ‘Yaşasın halkların kardeşliği’, ‘Katilleri koruyan cinayete ortaktır’, ‘Katil devlet hesap verecek’ diye slogan attı.
Törende konuşmalar, Cumartesi Anneleri adına, 1995’te cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak’la başladı.
Ocak şunları söyledi: “Hrant’ımızı sırtından vurarak Halaskargazi Caddesi üzerinde, Tahir’imizi ensesinden vurarak Dört Ayaklı Minare’nin dibinde yüzükoyun düşürenler, onlarla birlikte, hak mücadelemizi de vurmak istediler. Ama onlara sözümüzdür; hakikatin, adaletin ve barışın egemen olması için yürüttükleri mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. ‘Ama’sız, ‘fakat’sız hiçbir ölümü kabullenmeyeceğiz. Israrla silahların susmasını, tüm sorunlarımızın konuşarak çözülmesini isteyeceğiz. İnsan hak ve özgürlüklerinin tanındığı, korunduğu ve geliştirildiği bir durum olarak gördüğümüz barışta ısrar edeceğiz.”
Ocak’ın ardından Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi sözü aldı. Türkan Elçi, eşinin ağzından bir mektup okudu.
Elçi mektubuna, “Kuşlar uçarken arkalarında hüzünler bırakır. 19 ocak ve 28 kasım, biri kış biri kışa üç kala, kalpten imanla dolu olanlara hüzünler bıraktı. Yitişimiz kış hüznüydü. Gidişimle sımsıcak telaşlarımızı, bitmeyecek sandığım hayat gayelerini, yerdeki bazalt taşlara fısıldadım; taş beni duydu, tetik duymadı” diye başladı.
Agos’un aktardığına göre, Türkan Elçi’nin okuduğu mektuptan satır başları şöyle:
“Mazlumun acısını anlayabilmek için her şeyden evvel insan olmalı. Vicdan girdaplarında debelenmek için insanın vicdanı olmalı. Parmağı tetikte olan vicdandan nasip almaz.
Sizler beni Diyarbakır’da sonsuzluğa uğurladıktan sonra dostum Hrant beni karşıladı. ‘Erken geldin kardeşim, her zamanki gibi acele ettin’ diye sitem etti. ‘Dostluk yüreği acıyınca sitem edermiş’ dedim.
Nar yaprakları bizimle barışacak gözyaşlarımız durulacaktı. Nusaybin’de, Cizre’de, Sur’da ayakları çıplak çocuklar bir yataktan bir yorgandan ibaret hayatları el arabalarıyla taşımayacaktı…Yetimliğin, öksüzlüğün tadına bakmalarına mani olacaktık. Hrant kardeşim geride bıraktıklarım, yaşayanlar, yaşamayanlar, yeni doğanlar, torunların dedim çocuklarından selam var dedim. Seni sürekli yad eden arkadaşların dedim, biliyorum dedi; her gün onları izliyorum. Bak bundan sonra sen de her gün göreceksin geriden kalanları. O an beni görmenin sevinci silindi. Yıllar öncenin, ebedi olmayan hayatına ait karanlık bir perde çöktü yüzünün çizgilerine. Mesela tetiği ben gördüm benim tetiğin ikiz kardeşiydi. Tetikçiler birbirlerine benzerler, katledilenlerin birbirine benzedikleri gibi. İkimizin de yüreği sızladı. Ölenlerin yüreği kurur sanmayın. Yürek çürümez. Bir tek yüreksizler toprak olup giderler.
Biz bulanık gölleri olan bir ülkenin sürekli temiz kalmayı isteyen nilüferleriydik. Nilüferler ki merhameti simgelerler. Bu merhamet ve temizlik göldeki ruhu kirlenmişleri hep rahatsız etti… Savaş yüzyıllarında tekerrür eden oyunuyken bizler birer oyunbozandık. Ayaklar altında ezilen garibanların yüzü suyu hürmetine, hayatı barışla kafiyelendirmeye çalıştık.
Kuşlar uçarken arkalarında sadece hüzün bırakmaz, yüreğinde ince sızıyla kanayan kadınlar çocuklar ve kadınlar da kalır işte o zaman kıyametler kopar.
Unutmadan Hrant’ın selamlarını da ileteyim sizlere. Şu an beni dinleyen herkese, bulunduğumuz yer kadar sonsuz selam var. Barış adına, umut adına kardeşlik duygusunu gerekliliği ve yüceliği adına bütün ruhu şadların selamı var size. Bizi unutmayavağınızı biliyoruz, gözümüz arkada kalmayacaktır.”
Polis bu yıl üst düzey güvenlik önlemleri de aldı. Osmanbey metro çıkışları önünde üst araması yapan polis, caddeye de barikatlar yerleştirdi. Anma törenine gelenler, barikatlarda üstleri aranarak alana alındı.
Anma törenine katılanlar arasında bu yıl, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Diyarbakır’da vurularak hayatını kaybeden baro başkanı Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi ve kızı Nazenin Elçi, Berkin Elvan’ın babası Sami Elvan, CHP’li vekiller Selina Doğan ve Sezgin Tanrıkulu da vardı.
Tahir Elçi unutulmadı
Anma töreni, saat 15:00’da Hrant Dink’in konuşmaları eşliğinde yapılan saygı duruşuyla başladı. Kalabalığın elinde, Hrant Dink ile Tahir Elçi’nin fotoğraflarının olduğu dövizler dikkat çekti.
Törene katılanlar, Tahir Elçi’yi de unutmayarak, ‘Hepimiz Tahir’iz, hepimiz Kürdüz’, ‘Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Tahir’iz’, ‘Yaşasın halkların kardeşliği’, ‘Katilleri koruyan cinayete ortaktır’, ‘Katil devlet hesap verecek’ diye slogan attı.
Törende konuşmalar, Cumartesi Anneleri adına, 1995’te cansız bedeni kimsesizler mezarlığında bulunan Hasan Ocak’ın kardeşi Maside Ocak’la başladı.
Ocak şunları söyledi: “Hrant’ımızı sırtından vurarak Halaskargazi Caddesi üzerinde, Tahir’imizi ensesinden vurarak Dört Ayaklı Minare’nin dibinde yüzükoyun düşürenler, onlarla birlikte, hak mücadelemizi de vurmak istediler. Ama onlara sözümüzdür; hakikatin, adaletin ve barışın egemen olması için yürüttükleri mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz. ‘Ama’sız, ‘fakat’sız hiçbir ölümü kabullenmeyeceğiz. Israrla silahların susmasını, tüm sorunlarımızın konuşarak çözülmesini isteyeceğiz. İnsan hak ve özgürlüklerinin tanındığı, korunduğu ve geliştirildiği bir durum olarak gördüğümüz barışta ısrar edeceğiz.”
Ocak’ın ardından Tahir Elçi’nin eşi Türkan Elçi sözü aldı. Türkan Elçi, eşinin ağzından bir mektup okudu.
Elçi mektubuna, “Kuşlar uçarken arkalarında hüzünler bırakır. 19 ocak ve 28 kasım, biri kış biri kışa üç kala, kalpten imanla dolu olanlara hüzünler bıraktı. Yitişimiz kış hüznüydü. Gidişimle sımsıcak telaşlarımızı, bitmeyecek sandığım hayat gayelerini, yerdeki bazalt taşlara fısıldadım; taş beni duydu, tetik duymadı” diye başladı.
Agos’un aktardığına göre, Türkan Elçi’nin okuduğu mektuptan satır başları şöyle:
“Mazlumun acısını anlayabilmek için her şeyden evvel insan olmalı. Vicdan girdaplarında debelenmek için insanın vicdanı olmalı. Parmağı tetikte olan vicdandan nasip almaz.
Sizler beni Diyarbakır’da sonsuzluğa uğurladıktan sonra dostum Hrant beni karşıladı. ‘Erken geldin kardeşim, her zamanki gibi acele ettin’ diye sitem etti. ‘Dostluk yüreği acıyınca sitem edermiş’ dedim.
Nar yaprakları bizimle barışacak gözyaşlarımız durulacaktı. Nusaybin’de, Cizre’de, Sur’da ayakları çıplak çocuklar bir yataktan bir yorgandan ibaret hayatları el arabalarıyla taşımayacaktı…Yetimliğin, öksüzlüğün tadına bakmalarına mani olacaktık. Hrant kardeşim geride bıraktıklarım, yaşayanlar, yaşamayanlar, yeni doğanlar, torunların dedim çocuklarından selam var dedim. Seni sürekli yad eden arkadaşların dedim, biliyorum dedi; her gün onları izliyorum. Bak bundan sonra sen de her gün göreceksin geriden kalanları. O an beni görmenin sevinci silindi. Yıllar öncenin, ebedi olmayan hayatına ait karanlık bir perde çöktü yüzünün çizgilerine. Mesela tetiği ben gördüm benim tetiğin ikiz kardeşiydi. Tetikçiler birbirlerine benzerler, katledilenlerin birbirine benzedikleri gibi. İkimizin de yüreği sızladı. Ölenlerin yüreği kurur sanmayın. Yürek çürümez. Bir tek yüreksizler toprak olup giderler.
Biz bulanık gölleri olan bir ülkenin sürekli temiz kalmayı isteyen nilüferleriydik. Nilüferler ki merhameti simgelerler. Bu merhamet ve temizlik göldeki ruhu kirlenmişleri hep rahatsız etti… Savaş yüzyıllarında tekerrür eden oyunuyken bizler birer oyunbozandık. Ayaklar altında ezilen garibanların yüzü suyu hürmetine, hayatı barışla kafiyelendirmeye çalıştık.
Kuşlar uçarken arkalarında sadece hüzün bırakmaz, yüreğinde ince sızıyla kanayan kadınlar çocuklar ve kadınlar da kalır işte o zaman kıyametler kopar.
Unutmadan Hrant’ın selamlarını da ileteyim sizlere. Şu an beni dinleyen herkese, bulunduğumuz yer kadar sonsuz selam var. Barış adına, umut adına kardeşlik duygusunu gerekliliği ve yüceliği adına bütün ruhu şadların selamı var size. Bizi unutmayavağınızı biliyoruz, gözümüz arkada kalmayacaktır.”