Hıncal Uluç, Süleyman Soylu'ya hesap sordu: Bu skandal için de Cumhurbaşkanı'nın müdahalesini mi bekleyeceğiz?
Sabah gazetesi yazarı Hıncal Uluç, geçen hafta Küçükçekmece’de iki grup arasında çıkan çatışmanın ortasında kalarak hayatını kaybeden 16 yaşındaki Emircan Açıkgöz’ü köşesine taşıdı.
Hıncal Uluç yazısında, bu olayın hemen unutulmasını eleştirdi. “Karakola yüz metre mesafede, tek polis gelmeden sıkılan 100 kurşunun incelemesinden anlaşıldığına göre, içlerinde Kalaşnikof da var. Kandil, Hakkâri, Şırnak dağları değil. İstanbul bağları burası” ifadelerini kullanan Hıncal Uluç, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu başta olmak üzere, İstanbul Valisi ve İstanbul Emniyeti’ne tepki gösterdi.
Yazısında, “Bu kentin bir semtinde iki narkotik çetesi konuşlanırken, nasıl kimsenin haberi olmaz?. İstanbul Emniyeti'nin İstihbarat Şubesi ne yapar?. İstanbul Emniyeti'nin Narkotik Şubesi ne yapar?. İstanbul Polisi'nin K. Çekmece Karakolu ne yapar?. Bu medya, bu İstanbul'un valisinden, emniyet müdüründen, asayiş, narkotik, istihbarat şube müdürlerinden niye hesap sormaz?” ifadelerini kullanan Hıncal Uluç, Süleyman Soylu’ya şu soruyu sordu:
“Peki Sayın İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu, siz sordunuz mu?. İstanbul'a derhal müfettiş gönderdiniz mi?.”
Hıncal Uluç’un yazısının ilgili bölümü şöyle:
“16 yaşındaki Emircan babasının kucağında kanlar içinde ölürken "Ne olur kızma baba" dedi. "Ben bir şey yapmadım.."
Okuyanları ağlattı bu sözler..
Vicdanlara, hafızalara kazındı..
Ama hepsine değil.. Balık hafızalı medyam, manşetlerden vermesi ve günlerce, haftalarca üstüne gitmesi gereken olayı ertesi gün unuttu.
Emircan'ın ölümünün asıl sorumlusu, İstanbul gibi bir dünya metropolünün dağ başı haline gelmesine sebep olanlar, zerre yüzleri kızarmadan, zerre vicdanları kanamadan makam koltuklarında susup oturdular.
***
Küçükçekmece.. İstanbul'un kapısı.. En turistik yerlerinden.. Basınköy orda.. Sayısız gazeteci ailesi orda oturur. Ben de gençlik yıllarımda Necati Dayımda (Bilgiç) kalırdım.
Çetin Altan komşumuzdu. Cemal Dayımla sık sık Beyti'ye giderdik.
Dünyanın en güzel et yemekleri sunardı, dünyanın en ünlü insanlarına..
Her gelen siyasetçi, sanatçı, gazeteci Beyti'ye mutlak uğrardı..
Beyti ve Küçükçekmece'yi anlatan yüzlerce yazı çıktı, yabancı basında..
İşte o Küçükçekmece, şimdi kanunsuzluğun kol gezdiği bir dağ başı..
Öyle dağ başı ki, buraya iki rakip çete konuşlanmış.
Uyuşturucu çetesi..
Gençleri zehirleyerek milyonlar kazananlar.. Bu iki çete "Bölge paylaşımı"nda anlaşmazlığa düşünce, gece sokak ortasında silahlar çekiliyor.. Nasıl silahlar?.
Karakola yüz metre mesafede, tek polis gelmeden sıkılan 100 kurşunun incelemesinden anlaşıldığına göre, içlerinde Kalaşnikof da var. Kandil, Hakkâri, Şırnak dağları değil..
İstanbul bağları burası ve kaleşli narkotik çeteleri 10 dakika müsademe ediyorlar, takır takır kurşun yakarak..
Ve bu kurşunların yedisi, canı çiğ köfte çekmiş, onu almak için sokağa çıkma dışında suçu olmayan 16 yaşındaki Emircan'a isabet ediyor.
Oysa suçu var, Emircan'ın..
İstanbul'da yaşamak.. Çocuk, en büyük suçun bu kentte yaşamak, en büyük gafletin bu kentte sokağa çıkmak olduğundan habersiz, babasının kucağında son sözlerini fısıldıyor..
"Ne olur kızma baba!. Ben bir şey yapmadım.."
***
Bu kentin sahibi olsaydı, Valisi olsaydı, düzen olurdu, dirlik olurdu, "Güven" olurdu..
"Bu nasıl Emniyettir ki, 100 metre ötede karakol varken, 10 dakikada 100 kurşun sıkılır, bir çocuk, 9 ev, iki oto, bir dükkân isabet alırken, ortada tek polis görülmez" demiyorum bile..
Daha ne facialar olabilirdi düşünün..
Bu kentin bir semtinde iki narkotik çetesi konuşlanırken, nasıl kimsenin haberi olmaz?.
İstanbul Emniyeti'nin İstihbarat Şubesi ne yapar?.
İstanbul Emniyeti'nin Narkotik Şubesi ne yapar?.
İstanbul Polisi'nin K. Çekmece Karakolu ne yapar?.
Bu medya, bu İstanbul'un valisinden, emniyet müdüründen, asayiş, narkotik, istihbarat şube müdürlerinden niye hesap sormaz?.
Peki Sayın İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu, siz sordunuz mu?. İstanbul'a derhal müfettiş gönderdiniz mi?.
Yoksa bu skandal için de, Cumhurbaşkanı'nın müdahale etmesini ve Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete geçirmesini mi bekleyeceğiz?.
Biri söylesin?.
İstanbul'da can güvenliğim var mı?.
Kimin var?.”
Yazısında, “Bu kentin bir semtinde iki narkotik çetesi konuşlanırken, nasıl kimsenin haberi olmaz?. İstanbul Emniyeti'nin İstihbarat Şubesi ne yapar?. İstanbul Emniyeti'nin Narkotik Şubesi ne yapar?. İstanbul Polisi'nin K. Çekmece Karakolu ne yapar?. Bu medya, bu İstanbul'un valisinden, emniyet müdüründen, asayiş, narkotik, istihbarat şube müdürlerinden niye hesap sormaz?” ifadelerini kullanan Hıncal Uluç, Süleyman Soylu’ya şu soruyu sordu:
“Peki Sayın İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu, siz sordunuz mu?. İstanbul'a derhal müfettiş gönderdiniz mi?.”
Hıncal Uluç’un yazısının ilgili bölümü şöyle:
“16 yaşındaki Emircan babasının kucağında kanlar içinde ölürken "Ne olur kızma baba" dedi. "Ben bir şey yapmadım.."
Okuyanları ağlattı bu sözler..
Vicdanlara, hafızalara kazındı..
Ama hepsine değil.. Balık hafızalı medyam, manşetlerden vermesi ve günlerce, haftalarca üstüne gitmesi gereken olayı ertesi gün unuttu.
Emircan'ın ölümünün asıl sorumlusu, İstanbul gibi bir dünya metropolünün dağ başı haline gelmesine sebep olanlar, zerre yüzleri kızarmadan, zerre vicdanları kanamadan makam koltuklarında susup oturdular.
***
Küçükçekmece.. İstanbul'un kapısı.. En turistik yerlerinden.. Basınköy orda.. Sayısız gazeteci ailesi orda oturur. Ben de gençlik yıllarımda Necati Dayımda (Bilgiç) kalırdım.
Çetin Altan komşumuzdu. Cemal Dayımla sık sık Beyti'ye giderdik.
Dünyanın en güzel et yemekleri sunardı, dünyanın en ünlü insanlarına..
Her gelen siyasetçi, sanatçı, gazeteci Beyti'ye mutlak uğrardı..
Beyti ve Küçükçekmece'yi anlatan yüzlerce yazı çıktı, yabancı basında..
İşte o Küçükçekmece, şimdi kanunsuzluğun kol gezdiği bir dağ başı..
Öyle dağ başı ki, buraya iki rakip çete konuşlanmış.
Uyuşturucu çetesi..
Gençleri zehirleyerek milyonlar kazananlar.. Bu iki çete "Bölge paylaşımı"nda anlaşmazlığa düşünce, gece sokak ortasında silahlar çekiliyor.. Nasıl silahlar?.
Karakola yüz metre mesafede, tek polis gelmeden sıkılan 100 kurşunun incelemesinden anlaşıldığına göre, içlerinde Kalaşnikof da var. Kandil, Hakkâri, Şırnak dağları değil..
İstanbul bağları burası ve kaleşli narkotik çeteleri 10 dakika müsademe ediyorlar, takır takır kurşun yakarak..
Ve bu kurşunların yedisi, canı çiğ köfte çekmiş, onu almak için sokağa çıkma dışında suçu olmayan 16 yaşındaki Emircan'a isabet ediyor.
Oysa suçu var, Emircan'ın..
İstanbul'da yaşamak.. Çocuk, en büyük suçun bu kentte yaşamak, en büyük gafletin bu kentte sokağa çıkmak olduğundan habersiz, babasının kucağında son sözlerini fısıldıyor..
"Ne olur kızma baba!. Ben bir şey yapmadım.."
***
Bu kentin sahibi olsaydı, Valisi olsaydı, düzen olurdu, dirlik olurdu, "Güven" olurdu..
"Bu nasıl Emniyettir ki, 100 metre ötede karakol varken, 10 dakikada 100 kurşun sıkılır, bir çocuk, 9 ev, iki oto, bir dükkân isabet alırken, ortada tek polis görülmez" demiyorum bile..
Daha ne facialar olabilirdi düşünün..
Bu kentin bir semtinde iki narkotik çetesi konuşlanırken, nasıl kimsenin haberi olmaz?.
İstanbul Emniyeti'nin İstihbarat Şubesi ne yapar?.
İstanbul Emniyeti'nin Narkotik Şubesi ne yapar?.
İstanbul Polisi'nin K. Çekmece Karakolu ne yapar?.
Bu medya, bu İstanbul'un valisinden, emniyet müdüründen, asayiş, narkotik, istihbarat şube müdürlerinden niye hesap sormaz?.
Peki Sayın İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu, siz sordunuz mu?. İstanbul'a derhal müfettiş gönderdiniz mi?.
Yoksa bu skandal için de, Cumhurbaşkanı'nın müdahale etmesini ve Devlet Denetleme Kurulu'nu harekete geçirmesini mi bekleyeceğiz?.
Biri söylesin?.
İstanbul'da can güvenliğim var mı?.
Kimin var?.”