HINCAL ULUÇ MİT'E YARDIM ETTİ Mİ? AJANLIK TEKLİFİNE NE DEDİ?
"Gazeteci MİT'e yardım eder mi?" tartışmasına Hıncal Uluç da katıldı. İşte, Uluç'un başına gelen olay...
Gazeteci MİTe yardım eder mi?..
Bakın "Gazeteci MİT ajanı olur mu" bile demiyorum.. "Gazeteci MİTe yardımcı olur mu" diyorum..
MİT dediğin ne?..
Milli İstihbarat Teşkilatı.. Yani iç ve dış güvenlik konusunda en önemli, en gerekli devlet kurumu.. İstihbaratı doğru ve zamanında almazsan, ülkene yönelik iç ve dış tehditlere nasıl önlem alır, nasıl karşı durursun?.
Askerlik nasıl bir vatan görevi ise, MİTe yardımcı olmak da öyle değil mi?.
MİT bir haber alma kurumu.. Peki gazetecilik ne?.. O da haber alma değil mi?.. O zaman, aldığın haberler içinde ülken lehine olanlarını, ulusal haber alma kurumuna ulaştırman vatanseverlik olmaz mı?. Görev olmaz mı?.
Sevgili sınıf arkadaşım, MİTin gelmiş geçmiş en başarılı yöneticilerinden biri, belki de birincisi Sönmez Köksal, bizim müthiş kız Sevilayla konuşurken, aşağı yukarı bu açıdan bakarak yorumlamış konuyu..
Dün sabah baktım.. Sevgili dostum, Sabahın akil adamı Yavuz Baydar "MİT ile medya arasında bir duvar olmalı" demiş ve niyesini de anlatmış..
Biri MİTten, öteki medyadan iki yakın dost, taban tabana zıt şeyler söylüyor.. Peki ben ne diyorum?..
O zaman yaşadıklarımı anlatayım..
***
1960lı yılların başı. Mülkiyede öğrenciyiz, Sönmezle beraber..
Yurt dışına çıkmanın rüya kadar güzel olduğu günler.. Çünkü nerdeyse mümkün değil.. Bürokrasi öyle..
Bir defa pasaport almak dünyanın en zor işi.. İşe askeriyeden başlayacaksın. Öğrencisin, okuyorsun, tecillisin işte.. Ama kazın ayağı öyle değil.. 1959.. Menderes dönemi.. Bulgaristana maça gideceğiz.. Pasaport için başvurduk. "Tecil" dediler.. Elimizde okulun yazısı Çankaya askerlik şubesine gittim.. "Olmaz" dediler.. "Bre aman, niye olmaz?."
Efendim Çankaya henüz yoklamalara başlamamış..
"Kim başladı peki?.."
"Yeni Mahalle.."
Hadi koştuk oraya.. Bir astsubay.. "Yeni Mahallede oturduğuna dair ikamet" dedi.. "Oturmuyorum ki.. Evim Çankayada.."
"O zaman senin işini Çankaya yapar ancak.."
Tekrar Çankayaya.. "Yapmıyorlar.."
Ordaki astsubay akıl öğretti.. "Oğlum bak bir de Mülkiyelisin.. Git Yeni Mahallede bir muhtardan ikamet al, işini bitir.."
Gittim Yeni Mahalle askerlik şubesine.. Albayın karşısına çıktım. Her şeyi anlattım..
"Ben yalan söylemem. Yalan belgeyle de iş yapmam" dedim.. "Benim tecil belgemi veriyor musunuz, vermiyor musunuz?.."
Mert adammış Albay.. Emir verdi. Tecil kağıdını aldık. Pasaportu son anda çıkardık. Hadi Bulgar sefaretine vize için.. O zaman ora komünist.. Biz de solun kalesi Mülkiyede okuyoruz, bir de hafif solcu muhalif gazetede yazıyoruz ya. Hemen verdiler.. Yetiştik.. Nasıl?..
Türk devleti bana 30 dolar tahsis etti.. Üç gün için 30 dolar. Otel 7 dolar.. Günde 3 dolara yiyip içeceğiz..
Mümkün mü?. Ya karaborsadan dolar alıp kaçak çıkaracağız, ki yakalanırsak cezası ağır.. Bir karton Amerikan sigarası bulundu evinde diye 2.5 yıl yatılan günler.. Ya Bulgaristanda çok para ediyor. Naylon çorap götürüp satacağız. Ama onu da Bulgar gümrüğü yakalarsa, ayvayı resmen yedin.. Kendini savunma imkanın bile yok, Komşuda.. Anında içerdesin..
Bunu bile bile devlet bana 30 dolar biçiyor.. "Al git" diye.. Beni kaçakçılığa mecbur ederek..
İşte öyle günler.. Bir gün Mülkiye kantininde otururken, iki çok iyi giyimli sivil geldi, benim masama oturdu..
"Hıncal Uluç?.." "Evet.."
Hoş, beş, amaçlarını anlattılar..
Milli Emniyetten gelmişler.. Benden bir yardım istiyorlar..
Cezayirde bir Öncü Gençlik Toplantısı varmış, Uluslararası.. Öncü Gençlik, Komünist Partilerinin gençlik teşkilatları.. Her ülkenin komünist gençleri toplanacakmış..
Türkiye adına gideceğim. Toplantıyı izleyeceğim.. Dönüşte bir rapor yazacağım.. Hangi ülkeler katıldı?. Kimler konuştu, özetle ne dediler.. Bizden kimler vardı.. Hepsi bu..
Uçakla gideceğim. Organizasyonun ayarladığı yerde kalacağım. Cebime de bin dolar koyacaklar..
Dört dolar maaşım o zaman.. 40 lira yani.. Bulgaristan günlüğüm on dolar.. Bana bir hafta Cezayir için bin dolar verecekler.. Yemekle bitmez. Servetle dönerim..
Cezayir de Cezayir o zaman.. Cezayiruna günleri.. Fransaya baş kaldırmış, özgür Cezayiri kurmuşlar.. Dünya medyası oraya gitme, yazma peşinde..
Yani nasıl heyecanlı bir teklif nerden baksan..
Ama içimde bir kurt var..
"Pasaportum yok" diye atlatmaya kalktım.. "Alırız" dediler.. "Tecilim yok" dedim.. Cevabı hiç unutmam..
"Bak Hıncal kardeş.. İngiliz parlamentosu için edilen bir laf var.. Yalnız kadını erkek yapamaz derler.. Biz onu da yaparız.. Sana ömür boyu pasaport veririz.."
Yani rüyaya bakar mısınız?..
Pasaport.. Bin dolar.. Harika bir dış gezi..
Rüya ötesi.. Üstelik de vatan millet, memleket işi.. Yaş da 20!..
Peki içim niye rahat değil o zaman?..
Akşam babamı bekledim.. Tanıdığım en büyük vatansever. Vatan için ölür. Öylesi.. Bizi de öyle yetiştirdi.. Üstelik sağcı.. "Komünist" deyince tüyleri diken diken olur..
Anlattım uzun uzun.. Dinledi uzun uzun..
Sonra "Bak oğlum" dedi..
"Nerden bakarsan bak, senden istedikleri ajanlık. Yani bir nevi casusluk.. Bu damga alnına bir kondu mu, bir daha ağzınla kuş tutsan silinmez. İstersen vatanı kurtar, hayat boyu, ajan, casus damgası ile yaşarsın. Kimse sana güvenmez. Kimse sana inanmaz.. Hayat boyu dostun falan olmaz.. Öyle itilir, kakılırsın.. Ona göre karar ver.."
Verdim tabii.. O kararım hiç değişmedi..
MİT, MİTliğini, gazeteci gazeteciliğini yapmalı..
Ben haberi alırım. Yazarım. Yorumlarım da.. MİTin ilgili büroları vardır. Yazılarımı satır satır okur.. Herkesin yazılarını satır satır okur.. "Akbabanın Üç Günü" filmini izlediniz mi?. Aynen öyle.. Ordan değerlendirmesini yapar.. Yaparsa.. Beni hiç ilgilendirmez..
Hıncal Uluç / Sabah
Bakın "Gazeteci MİT ajanı olur mu" bile demiyorum.. "Gazeteci MİTe yardımcı olur mu" diyorum..
MİT dediğin ne?..
Milli İstihbarat Teşkilatı.. Yani iç ve dış güvenlik konusunda en önemli, en gerekli devlet kurumu.. İstihbaratı doğru ve zamanında almazsan, ülkene yönelik iç ve dış tehditlere nasıl önlem alır, nasıl karşı durursun?.
Askerlik nasıl bir vatan görevi ise, MİTe yardımcı olmak da öyle değil mi?.
MİT bir haber alma kurumu.. Peki gazetecilik ne?.. O da haber alma değil mi?.. O zaman, aldığın haberler içinde ülken lehine olanlarını, ulusal haber alma kurumuna ulaştırman vatanseverlik olmaz mı?. Görev olmaz mı?.
Sevgili sınıf arkadaşım, MİTin gelmiş geçmiş en başarılı yöneticilerinden biri, belki de birincisi Sönmez Köksal, bizim müthiş kız Sevilayla konuşurken, aşağı yukarı bu açıdan bakarak yorumlamış konuyu..
Dün sabah baktım.. Sevgili dostum, Sabahın akil adamı Yavuz Baydar "MİT ile medya arasında bir duvar olmalı" demiş ve niyesini de anlatmış..
Biri MİTten, öteki medyadan iki yakın dost, taban tabana zıt şeyler söylüyor.. Peki ben ne diyorum?..
O zaman yaşadıklarımı anlatayım..
***
1960lı yılların başı. Mülkiyede öğrenciyiz, Sönmezle beraber..
Yurt dışına çıkmanın rüya kadar güzel olduğu günler.. Çünkü nerdeyse mümkün değil.. Bürokrasi öyle..
Bir defa pasaport almak dünyanın en zor işi.. İşe askeriyeden başlayacaksın. Öğrencisin, okuyorsun, tecillisin işte.. Ama kazın ayağı öyle değil.. 1959.. Menderes dönemi.. Bulgaristana maça gideceğiz.. Pasaport için başvurduk. "Tecil" dediler.. Elimizde okulun yazısı Çankaya askerlik şubesine gittim.. "Olmaz" dediler.. "Bre aman, niye olmaz?."
Efendim Çankaya henüz yoklamalara başlamamış..
"Kim başladı peki?.."
"Yeni Mahalle.."
Hadi koştuk oraya.. Bir astsubay.. "Yeni Mahallede oturduğuna dair ikamet" dedi.. "Oturmuyorum ki.. Evim Çankayada.."
"O zaman senin işini Çankaya yapar ancak.."
Tekrar Çankayaya.. "Yapmıyorlar.."
Ordaki astsubay akıl öğretti.. "Oğlum bak bir de Mülkiyelisin.. Git Yeni Mahallede bir muhtardan ikamet al, işini bitir.."
Gittim Yeni Mahalle askerlik şubesine.. Albayın karşısına çıktım. Her şeyi anlattım..
"Ben yalan söylemem. Yalan belgeyle de iş yapmam" dedim.. "Benim tecil belgemi veriyor musunuz, vermiyor musunuz?.."
Mert adammış Albay.. Emir verdi. Tecil kağıdını aldık. Pasaportu son anda çıkardık. Hadi Bulgar sefaretine vize için.. O zaman ora komünist.. Biz de solun kalesi Mülkiyede okuyoruz, bir de hafif solcu muhalif gazetede yazıyoruz ya. Hemen verdiler.. Yetiştik.. Nasıl?..
Türk devleti bana 30 dolar tahsis etti.. Üç gün için 30 dolar. Otel 7 dolar.. Günde 3 dolara yiyip içeceğiz..
Mümkün mü?. Ya karaborsadan dolar alıp kaçak çıkaracağız, ki yakalanırsak cezası ağır.. Bir karton Amerikan sigarası bulundu evinde diye 2.5 yıl yatılan günler.. Ya Bulgaristanda çok para ediyor. Naylon çorap götürüp satacağız. Ama onu da Bulgar gümrüğü yakalarsa, ayvayı resmen yedin.. Kendini savunma imkanın bile yok, Komşuda.. Anında içerdesin..
Bunu bile bile devlet bana 30 dolar biçiyor.. "Al git" diye.. Beni kaçakçılığa mecbur ederek..
İşte öyle günler.. Bir gün Mülkiye kantininde otururken, iki çok iyi giyimli sivil geldi, benim masama oturdu..
"Hıncal Uluç?.." "Evet.."
Hoş, beş, amaçlarını anlattılar..
Milli Emniyetten gelmişler.. Benden bir yardım istiyorlar..
Cezayirde bir Öncü Gençlik Toplantısı varmış, Uluslararası.. Öncü Gençlik, Komünist Partilerinin gençlik teşkilatları.. Her ülkenin komünist gençleri toplanacakmış..
Türkiye adına gideceğim. Toplantıyı izleyeceğim.. Dönüşte bir rapor yazacağım.. Hangi ülkeler katıldı?. Kimler konuştu, özetle ne dediler.. Bizden kimler vardı.. Hepsi bu..
Uçakla gideceğim. Organizasyonun ayarladığı yerde kalacağım. Cebime de bin dolar koyacaklar..
Dört dolar maaşım o zaman.. 40 lira yani.. Bulgaristan günlüğüm on dolar.. Bana bir hafta Cezayir için bin dolar verecekler.. Yemekle bitmez. Servetle dönerim..
Cezayir de Cezayir o zaman.. Cezayiruna günleri.. Fransaya baş kaldırmış, özgür Cezayiri kurmuşlar.. Dünya medyası oraya gitme, yazma peşinde..
Yani nasıl heyecanlı bir teklif nerden baksan..
Ama içimde bir kurt var..
"Pasaportum yok" diye atlatmaya kalktım.. "Alırız" dediler.. "Tecilim yok" dedim.. Cevabı hiç unutmam..
"Bak Hıncal kardeş.. İngiliz parlamentosu için edilen bir laf var.. Yalnız kadını erkek yapamaz derler.. Biz onu da yaparız.. Sana ömür boyu pasaport veririz.."
Yani rüyaya bakar mısınız?..
Pasaport.. Bin dolar.. Harika bir dış gezi..
Rüya ötesi.. Üstelik de vatan millet, memleket işi.. Yaş da 20!..
Peki içim niye rahat değil o zaman?..
Akşam babamı bekledim.. Tanıdığım en büyük vatansever. Vatan için ölür. Öylesi.. Bizi de öyle yetiştirdi.. Üstelik sağcı.. "Komünist" deyince tüyleri diken diken olur..
Anlattım uzun uzun.. Dinledi uzun uzun..
Sonra "Bak oğlum" dedi..
"Nerden bakarsan bak, senden istedikleri ajanlık. Yani bir nevi casusluk.. Bu damga alnına bir kondu mu, bir daha ağzınla kuş tutsan silinmez. İstersen vatanı kurtar, hayat boyu, ajan, casus damgası ile yaşarsın. Kimse sana güvenmez. Kimse sana inanmaz.. Hayat boyu dostun falan olmaz.. Öyle itilir, kakılırsın.. Ona göre karar ver.."
Verdim tabii.. O kararım hiç değişmedi..
MİT, MİTliğini, gazeteci gazeteciliğini yapmalı..
Ben haberi alırım. Yazarım. Yorumlarım da.. MİTin ilgili büroları vardır. Yazılarımı satır satır okur.. Herkesin yazılarını satır satır okur.. "Akbabanın Üç Günü" filmini izlediniz mi?. Aynen öyle.. Ordan değerlendirmesini yapar.. Yaparsa.. Beni hiç ilgilendirmez..
Hıncal Uluç / Sabah