HINCAL ULUÇ HİÇ KİTAP OKUYOR MU? SERDAR TURGUT HANGİ KONUDA HINCAL ULUÇ'A VERYANSIN ETTİ?
Okuma alışkanlığı bulunan herkes ne demek istediğimi anlamıştı o tartışmada ama belki okuma alışkanlığı olan arkadaşları Hıncal'a da anlatırlar diye tekrar yazacağım.
Hıncal Uluç hiç kitap okuyor mu?
Başlıktaki sorunun cevabı 'Hiç okumuyor' değil tabii ki... 'Hayata tavuk suyuna çorba etkili yazıları' toplayan türde kitapları mutlaka okuyordur. Onların da fazla anlamı yok. İnsanın beynini zorlayan, biraz düşündüren şeyler değil onlar. Ancak hal ve tavrından anladığım kadarıyla insanın beynini biraz zorlayacak, farklı boyutlar açacak, beyne biraz disiplin getirecek metinlerle hiç alakası yok onun.
Büyük bir ihtimalle bu tür kitaplardan sıkılıyordur. Yani bilginin, yeni bakış açılarının eksikliğini de hiç duymuyor. Bu eksikliğin beyninde yarattığı kara deliği yaşayarak dolduracağını sanıyor. O yüzden geziyor geziyor geziyor. Konuşarak, deneyerek bilgilenebileceğini sanıyor. Halbuki onlar bilgi değil sadece hayata dair bazı enformasyonlar.
Kitap okusa, biraz beynini zorlasa o enformasyonları güzel bir şekilde toparlayıp bilgi haline getirebilecek belki ama böyle bir arzusu da yok.
'Mutlu adam kendiyle, bana ne' diyebiliriz ama sorun Hıncal ile bir konu üzerine fikir alışverişi yapmaya çalıştığınızda ortaya çıkıyor.
Siz temelde kitaplardan edindiğiniz bilgiyle bir şeyler söylemeye çalışıyorsunuz o ise kendi deneyimlerinden edindiği enformasyonlar ile cevap vermeye çalışıyor. Hıncal'ın hayattaki en büyük soyutlaması kendisinden ibaret. Fikir soyutlamaları olabildiğince somut, Hıncal'dan ibaret bunlar sadece. Tartışmak ve fikir alışverişi yapıp beslenmek mümkün değil ondan.
Hem sonra o en büyük, en başarılı olduğundan (Kendisi böyle yazıyor, kitap okuma alışkanlığı olan bir insan bu tür lafları kendi için cidden söylemekten utanır) siz bilgiye dayanarak ne derseniz deyin makul bir tartışma mümkün olamıyor. O en doğrusunu bildiği için ve hep doğru olanı yaptığından ne diyorsa doğrudur, bunu kabul edeceksiniz.
Hıncal bu tavrını son olarak 'Gazeteci arkadan vurur' tartışmasında gösterdi.
O hiçbir insana arkadan vurmadığı için ve kendisine de arkadan vurulmadığından ama tabii ki o hep başarılı olduğundan hep de zirvelere oturduğundan, Hıncal'ın hayat enformasyonuna göre gazetecinin arkadan vurması gibi bir şey olamaz. Konu kapanmıştır onun açısından.
Buna karşılık siz farklı bir şey yapmaya çalışıyorsunuz. Bu konuda yazılmış bir kitaptan yola çıkıp tartışmayı biraz soyut düzeye taşıyorsunuz ve gazetecileri değil gazetecilik mesleğinin dinamiklerini tartışmaya sokmaya çalışıyorsunuz ama hayattaki en büyük fikir soyutlaması kendisinden ibaret olan bir insanın bunu yapabilmesi, anlayabilmesi imkansız.
Konuyu açmayı sürdürseniz o yine kendi başarılarından, deneyiminden bahsederek bir şahsiyet kısır döngüsüne girecek. Siz de o zaman 'Ben neden vakit harcayayım bununla' diyebiliyorsunuz bir aşamada.
Okuma alışkanlığı bulunan herkes ne demek istediğimi anlamıştı o tartışmada ama belki okuma alışkanlığı olan arkadaşları Hıncal'a da anlatırlar diye tekrar yazacağım.
Janet Malcolm'un yayınlandığı en büyük tartışma yaratmış, çok etkili olmuş ve hemen klasikler kategorisine alınmış bir yazısı var. Başlığı da 'The Journalist and the Murderer.' Daha sonra kitap haline getirildi. Yıllardır bu kitabı arada bir yazar hatırlatırım. Durmadan mesleğin nasıl yapılması gerektiğine dair laf söyleyen, diğer gazetecilere eleştiriler getiren Hıncal keşke biraz merak edebilseydi bu kitabın ne dediğini, keşke okumayı becerebilseydi...
Diyelim kitabı bulamadı bir yerden, hiç değilse internetten tartışmaları öğrenseydi... Ama o bilgisayar başında oturmayı da vakit kaybı sayıyor. Çünkü dolaşması, görmesi ve konuşması gerekiyor. Entelektüel birikimi bu tür faaliyetlerden ibaret.
GAZETECİLİK AHLAKEN SAVUNULAMAZ
Ne diyor o kitapta Janet Malcolm; gazeteci hiçbir art niyet taşımasa da mesleğinin tüm kurallarına uyarak çalışsa da, gazetecilik mesleği ahlaki açıdan savunulabileek bir meslek değildir. Çünkü gazeteci 'Konuştuğu insanların tüm insani zayıflıklarını kendi amacı doğrultusunda kullanan, insanların yalnızlığından ve çeşitli korkularından kendi çıkarları için yararlanmayı bilen kişidir.'
Siz haber çıkarmak için haberi verebilecek insanın güvenini, onun tüm zaaflarını kullanarak kazanırsınız. Alacağınızı aldıktan sonra, konuştuğunuz insanı içi tükenmiş ve yine korkularıyla bırakıp gidersiniz. Çünkü o verdiği bilgilerle neler yapılacağını ertesi gün görebilecektir. O anda sadece gazetecinin anlık dostluğuna güvenmekten başka yapabileceği bir şey yoktur. Bir idam mahkumu gibi ipinin çekileceği saati ve verdiği bilgilerle neler yapılacağını beklemektedir.
Ha tabii ki bu tespite katılmayabilirsiniz. 'Hayır, gazeteci bu değildir' diyebilirsiniz. O zaman da Janet Malcolm'un yaklaşımın neden yanlış olduğunu açıklarsanız güzel bir fikir alışverişi olabilirdi. Siz de o durumda bir şeyler öğrenebilirdiniz.
Ama Hıncal sadece 'Ben öyle yapmadım benim tanıdığım gazeteciler de böyle değildi' demekle yetiniyor. (Bunlar da ne demekse...)
Fazla okumayan bir insanla tartışmaya girmek mümkün değil. Onun bilgi ve deneyimini ve olağanüstü başarılı yaşamını öğrenip bilgilenmeyi de ben istemiyorum. Çünkü benim de vaktimi daha değerli şeylere harcamaya ihtiyacım var.
Ben okuyacağım okuyacağım okuyacağım, o ise gezecek gezecek ve gezecek.
Bu kadar farklı ve uyumsuz olan iki insanın birbirlerinin fikirlerine atıfta bulunarak bir tartışma içine girmeleri de mümkün değil zaten.
Sizin yapabileceğiniz en doğru iş 'Peki Hıncal sen haklısın, sen en iyisini bilirsin, dediğin gibi en büyük de sensin' deyip okumayı, düşünmeyi sürdürmekten ve onu da unutmaktan ibaret...
Serdar Turgut/AKŞAM