HINCAL ULUÇ 7 AY SONRA FATİH ALTAYLI'YI VURDU!

Sabah yazan Hıncal Uluç 7 ay sonra çılgın proje ile ilgili olarak Fatih Altaylı'ya cevap verdi.

İşte Hıncal Uluç'un Sabah Gazetesi'ndeki köşe yazısı...

Meslekte, muhabirlik kaldı mı?..
Efendim iki kankam birbirlerine girmiş.. Benim derhal aralarına girmem gerek.. Önce "Kanka" lafından başlayayım.. Bu sözcükten nefret ederim.. Hayatımda kullanmadım. Ne kendim, ne başkaları arasındaki yakınlığı göstermek için..
"Kan Kardeş" deyişinden, gençlerin ürettiği bir sözcük.. "Kardeşten yakın, sırdaş, yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen" ve de benzeri ne varsa hepsini içeren bir özet.. Ama bana verdiği his, yapay.. Sözcük yapma.. O zaman işaret ettiği duygular da yapay gibi geliyor bana zahir. Nefretim ondan.
Efendim, Cengiz Semercioğlu ile Mevlut Tezel, kankalarımmış..
Mevlut'u iki kez gördüm hayatımda.. Birinde, odama geldi.. Bir yazıma teşekkür ve bu vesile ile tanışmak için. Sabah'a transfer olmuştu da.. İkincisi Ortaköy'e gelmiş ailesiyle.. Beni görünce Ertekin'e girdi, "Merhaba" demek için.. Hangi ifadeyle bakmışsam "Ağbi ben Mevlut, Mevlut Tezel" demek zorunda kaldı..
Cengiz Semercioğlu ile bir kez, ama uzun birlikte olduk. Onun programına konuktum da..
Şimdi bunları sakın, savunma, yanıt falan diye yazdığımı sanmayın. Hayatımda kendimi savunma gereği duymadım. Duyarsam, ben ben olmam zaten.. Az sonra anlatacaklarım için gerekli..
"Yaş 70, iş bitmiş" derler eskiler.. Bilime ve istatistiklere bakarsak da, Türk insanının ortalama ömür sınırının sonlarında yaşıyorum. Yani Veysel'in iki kapılı hanındaki uzun ince yolun sonu yakın, hesapça.. İkinci kapı her an önüme çıkabilir..
O zaman..
O zaman vaktim kıymetli.. Sağlıklı, iki ayağımın üzerinde desteksiz durarak ve beynimi tüm fonksiyonlarıyla kullanarak geçirebildiğim her saniye kıymetli. Artık her saniyem önemli. Hayatıma çeki düzen verdim..
Evvelden her şeyi okurdum. Herkesi okurdum. Gazeteci, hele köşe yazarı olarak öyle olması gerektiğine inanırdım çünkü..
Şimdi seçiyorum. Kıymetli vaktimi, kıymetsiz şeyler okuyarak geçiremem..
Artık sadece "İnandığını" yazanları okuyorum.. Fikrine katılıyor, ya da katılmıyorum. "Bu adam buna inanıyor ve onu yazıyor" dediklerimi okuyorum. Böylece bir yığını eleniyor. Menfaati gereği yazan var.
Reyting için yazan var.. "Böyle dersem kızarlar" deyip, düşündüğünün tam tersini yazanlar var.. Belli bir maksada yönelik yazanlar var.. Onu bunu tahrik edip polemiğe sokarak kendisinden bahsettirmek için yazanlar var.. Onlara "Ne yazmışlar acaba" diye bakmıyorum bile..
Bir de "Adam" olmayanları okumuyorum.. Vefa duygusu olmayanları, maaşını kimden alıyorsa, onun borusunu öttürenleri okumuyorum..
İşte bu okumadıklarımdan biri, Mevlut ve Cengiz'in kankalarım olduğunu iddia etmiş.. Mevlut ciddiye alıp yanıt vermiş, ordan öğrendim.
Efendim Cengiz, magazin muhabirliğinin geldiği durumu eleştirmiş. "19 yaşındaki çocukların eline mikrofon verip muhabir diye sokaklara salıyoruz" diye yazmış. Ünlülerin bakkaldan çıkarken, kafede otururken bile fotoğraflarının çekilmesine karşı çıkmış..
Mevlut, dünyanın her yerinde ünlülerin günlük yaşamının haber olduğunu söylüyor. People gibi dünyaca ünlü ve saygın bir dergiyi (Time yayınıdır) örnek gösteriyor.
Şimdi, kankalarım ya.. Ağabeyleri olarak bana "İkisi de haklı" demek düşüyor..
Bakın..
Ünlülerin özel yaşamı, haberdir!. Yasal olarak da böyledir. Dünyanın her yerinde de haberdir.
Siz Amerikan medyasında, yani dünyanın en ağır tazminat kararlarının verildiği ülkede çıkan resimleri ve haberleri görseniz, küçük dilinizi yutarsınız.. Tazminat ağırdır ama ifade özgürlüğü de kısıtlanmaz, kısıtlanamaz, orda..
Hamama giren terler.. Ünlü olmanın bedelidir bunlar.. Zaten onu ünlü yapan da medya değil midir?. Orda yer almasan ünlü olur musun?.
Seni göklere çıkarırken iyi.. Zurna gibi kafayı bulduğunda, ya da bilmem neren göründüğünde resmini çektiklerinde kötü..
Yahu magazin medyası, bilmem kaç yaşındaki İngiltere Kraliçesi'nin uçuşan eteklerini yakaladı.
Cengiz de haklı.. Onca magazin sayfasını üç otuz paraya doldurma, saatlerce TV programını bedavaya getirme uğruna, stajyer bile olamayacakları sokağa salıyoruz. Soru sormayı bilmez.
Verdiğin yanıtı anlamaz. Haber karşısında dururken farkına varmaz, aptalca şeyler söyler, adamı çıldırtır..
Şimdi bir de ajans gibi çalışmaya başladılar.. Biri Bebek, biri Ortaköy, Biri Kuruçeşme, biri Asmalı Mescit, biri Beyoğlu'nda mesela.. Sonra toplanıp çektiklerini paylaşıyorlar. Böylece herkesin elinde her yerin resmi oluyor, ama birbirinin ayni resimler.. En kanlı rakip iki gazetede ayni resim, ayni haber..
Ucuzu böyle oluyor çünkü..
Geçenlerde "Muhabirlik öldü" dedim. Örnek verdim. "Çılgın Proje" dedim. Yedi ay boyunca, bir, tek bir "Muhabir" çıkmadı ülkede "İşte bu" diyen.. Yedi ayda, en az 100 kişinin bildiği bir habere ulaşamıyorsan, nasıl gazetecisin sen?..
Fatih Kardeşim (Altaylı) "Biz gazetecilik yapıyoruz" dedi, sevgi ve saygı ölçülerini de kaçırarak.. HaberTurk'ten bu sütunlarda kaç kez övgü ile söz ettiğimi en iyi Fatih bilir.. Cevap bile vermedim..
Şimdi, konu geldi, yeri geldi..
Sevgili Fatih,
Sana bazı isimler sayıyorum.. Hepsini de biliyorsun..
Yaşar Kemal, Fikret Otyam, Ümit Deniz, Cüneyt Arcayürek, Mete Akyol, Örsan Öymen, Vasfiye Özkoçak, Nilüfer Yalçın, Müşerref Hekimoğlu..
Ortak yanları neydi bunların?..
Hepsi de muhabirdi. Hepsi muhabirdi.. Gazetenin "Gazete" olduğu devirde, ünlü gazeteci olmanın yolu "Muhabirlik"ten geçerdi. Gazeteci haberleri, röportajlarıyla üne kavuşurdu, köşe yazılarıyla değil.. Bizim meslekte en iyi parayı da muhabirler kazanırlardı.
Şimdi bana bir, tek bir "Ünlü" muhabir söylesene.. Eskiden kalma son Mohikanları, mesela Savaş Ay'ı saymazsan?.
Senin gazetende en düşük muharrir maaşı ne mesela ve de en büyük muhabir maaşı kaç?.
"Ben haber çıkarırım" diyen gazetende en yüksek muhabir maaşı kaç?..
O zaman işte, acemi çocuklar, ellerinde kamera, teyp, sabahlara kadar üç 30 paraya sokakta dolaşıp "Gazeteci" oluyorlar..
Olan da mesleğe olmuyor.. Gazeteye oluyor..
Dünyanın en güzel baskı tekniği.. Birbirinin içinde pırıl pırıl gazeteler. Spor ayrı, magazin ayrı, ekonomi ayrı, metropol ayrı..
Kaç satıyorsun 15 milyonluk İstanbul'da Fatih?.
500 bin nüfuslu Göteborg'un gazetesi 500 bin basarken, senin 15 milyonluk İstanbul ve 70 milyonluk Türkiye'de tirajın ne?.
Gazete satmayan ülkede üçüncü değil, birinci olsan, Hürriyet'i geçsen ne yazar?.
1 milyondan aşağı satıyorsan bu kentte, bir şeyler eksik demektir. Sende, bende, hepimizde..
Eksik olan şey, "Haber!.." Ajans haberleriyle birbirinin ayni gazeteler çıkarmak değil, özel haberlerle gündem yaratmaktır, gazetecilik.. O da pahalı Fatih.. Haber pahalı.. En pahalı yazar bile, ekonomik olarak, haberden ucuz..
Bu ülkede ünlü gazeteciler, muharrirler değil, muhabirler olana dek, muhabirlik bu meslekte en iyi paranın ödendiği mesleğe dönüşene dek, Sevgili Kardeşim, beni, okurunu değil, kendini bile inandıramazsın, söylediklerine..
Gözlerinden öperim..