HER MÜSLÜMAN İSLAMCI OLMAK MECBURİYETİNDEDİR!

Yeni Şafak gazetesi yazarı İlahiyatçı Prof.Hayrettin Karaman, yeni bir tartışma başlattı. İşte Karaman'ın çok konuşulacak yazısı...

Hayrettin Karaman’ın Yeni Şafak’ta "Müslüman sıfatı yetmemiş" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Müslüman sıfatı yetmemiş

İslam ile müslüman arasındaki ilişki her fert, topluluk ve toplum için "tam uyumluluk" olmamış, müslümanım diyen ve inancımıza göre de müslüman kabul edilmesi gereken insanlarda "ilim, iman, amel, ahlak" bakımından önemli –ama zayıflık veya eksikliği insanı İslam dairesinden çıkarmayan- farklar var olagelmiş. İslam her bir ferdi ve toluluğu, iki cihanda mutlu ve Allah’ın muradına ve rızasına uygun kılacak kabiliyet, ahkâm ve çözümleri ihtiva ettiği halde müslümanım diyen insanlarda –İslam’a göre- pek çok kusur, eksiklik, ihmal, gevşeklik.. görülmüştür. Bir de imanda ve amelde farklı yorumlar, anlayışlar, usul ve uygulamalar olmuş; bunları benimseyenlerin bir kısmına "sünnî", bir kısmına "gayr-i sünnî" denmiştir. Sünnî olanlara da selefî, Eş’arî, Mâtürîdî, Nakşî, Kadirî, Mevlevî, Rifâ’î.. sıfatları eklenerek bölüklere ayrılmıştır. Her bir bölükte müctehid (bilgiyi vahiy kaynağından alan), mukallid (bilgiyi, deliline bakmadan müctehidden veya ondan alandan... alan), müttebi’ (bilgiyi müctehidden, deliline bakarak alan) müslümanlar bulunmuştur. Sıra amele gelince ibadetlerde, muamelatta (buraya bütün siyasi, hukuki, ictimai alanlar girmektedir) ve ahlakta eksikli olan müslümanlar çokça bulunmuş; bu yüzden müslüman sıfatının yanına "salih, takva sahibi, kamil", "fâsık, facir, günahkâr" sıfatları eklenmiştir.

Evet Allah Teâlâ "Allah’a davet eden, salih amel sahibi olan ve ’şüphesiz ben müslümanlardanım’ diyen kimseden daha güzel sözlü kim olabilir!?" buyuruyor; ama bu sözün (müslümanım sözünün) güzel olabilmesi için bunu söyleyenin: a) İnsanları Allah’a (İslam’a) davet etmesi, b) Kendisinin de başkalarını davet ettiği İslam’ı eksiksiz uygulaması gerekiyor. Fussılet suresinin bu 33. âyetinin tefsirinde İmam Ebu Mansur Mâtürîdî şöyle diyor: "Allah’a çağırmaktan maksat bir Allah’a kulluğa ve O’nun dinine çağırmaktır; yahut dince iyi ve meşru olanı yapmaya, kötü ve gayr-i meşru olanı terk etmeye çağırmaktır; bunu hem kendisi uygulayacak hem de başkalarını ona davet edecektir. Bu ifade bütün iyi, güzel ve hayırlı olan şeyleri ve Allah’a itaatın tamamını ihtiva etmektedir".

Müslümanım diyenlerin ve inancımıza göre de müslüman kabul edilmesi gerekenlerin yüzde kaçı bu ayetteki tarife uygun müslümandır?

Tarife uyanlar az, uymayanlar çok olduğuna göre bunları –dince gerekli olduğu için, eksikliklerine göre bazı hükümlere tabi olacakları için- birbirinden ayırmak üzere müslüman sıfatının yanına bir de "salih, fasık, sapkın..." gibi sıfatlat eklenmiştir. Mesela "Her salih kul müslümandır, ama her müslüman salih kul değildir". İmam Matürîdî’nin açıkladığı geniş çerçeveli "dava ve daveti" temsil eden müslümanları ifade etmek üzere "mücahid, müctehid, müceddid, dâ’î, mürşid" gibi sıfatlar kullanılmıştır.

Bir tarihte, İslam’a ve müslümanlara yönelen saptırıcı ve bozucu bazı tehlikeri, meydan okumaları fark eden gayretli bazı müslümanlar, mesela turancılık ve batıcılık ideolojilerine karşı "çareyi İslam’da arayalım" diye yola çıkmışlar, mücadele etmişler ve bunlara da –kim derse desin, birileri- İslamcı demiş. Başta bu kelimeye takılanlar olmuş, ama sonra kelime yerleşmiş. Bu insanlar mesela medeniyet, kültür, siyaset gibi bir alanda yoğunlaştıkları için "iman, ibadet ve ahlaka önem vermediklerini" söylemek çirkin bir iftiradır.

Şimdi tekrar edelim: Her müslüman islamcı değildir, ama her islamcı müslümandır. Bir de şu var: Her müslüman, ismi kullansın kullanmasın –mana, mefhum ve muhteva olarak- islamcı olmak mecburiyetindedir.

Müslüman kelimesi/sıfatı yeterli diyenler önemli bir hususu/sakıncayı gözardı ediyorlar: Eksiğinin farkında olmadan, kamil olanla ilgilenmeden, kendi halinden memnun olarak hayatına devam eden "eksikli müslüman" için kendini ıslah ve ikmal kapıları kapanmış olur.