HER GAZETECİ BİR GÜN TERÖRİST İLAN EDİLİP, TUTUKLANMAYI TADACAKTIR!

Milliyet yazarı Mehveş Evin Zincirlikuyu Mezarlığı'nın girişinde yazan o ayeti gazetecilere uyarladı ve Basın Sarayı'na asılmasını önerdi.

Medya burada, devlet nerede?

Ayhan Çarkın’ın itiraf bombardımanı, gazeteler vasıtasıyla sürüyor... Çarkın’ın Radikal’e birkaç ay evvel yaptığı açıklamayla Susurluk dosyası yeniden açılmıştı. Ancak itiraflarda adı geçen eski Özel Harekâtçı polisler, tahliye edildi.
Bu defa Çarkın, cezaevinden Taraf’a gönderdiği mektupla faili meçhullere dair “somut deliller”i saymaya devam ediyor:
Şunu buraya gömdük, bunu böyle infaz ettik...
Bakar mısınız? Ülkenin yakın tarihine damga vuran en karanlık olaylar, yargı vasıtasıyla çözülemediği için medya neredeyse alternatif bir soruşturma makamına dönüştü!
Yargıdaki aksaklıklar, medyaya yansıdığı ölçüde kaale alınıyor, gündeme geliyor. Buna rağmen hakkında çok yazılıp-çizilen davalar bile bazen unutuluyor, unutturuluyor. Bazen zaman aşımına uğruyor...
Bazen, Hrant Dink davasında olduğu gibi, kamuoyu desteğine rağmen göz göre göre katlediliyor adalet...

Törpülenmiş medya
Her gün, köşe yazarları, TV yorumcuları ve gazetelere cezaevlerinden mektup yağıyor.
Her gün, memleketin bir köşesinde hukuk yoluyla hakkını bulamayan insanlar, medyaya başvuruyor...
Bazen devlet oluyor karşısındaki, bazen büyük şirketler.
Üstelik mağdurların medet umdukları medya, törpülenmiş, hayli sindirilmiş, hayli korkak ve bağımlı bir medya!
Otosansürün artık sıradan kabul edildiği... Muhalif gazetecilerin, medya gruplarının tasfiye edildiği... Başbakan’ın medya patronlarıyla toplantılar düzenlediği... “Terörist” diye gazetecilerin tutuklandığı, yayınevleri, gazeteler ve avukat ofislerinin basıldığı... Ülkenin en önemli haber kanallarından birinin, seçim sonrası TRT formatına geçip tartışma programlarını bile kaldırdığı bir medya!
Bunlara rağmen, medyanın bazı alanlarda hâlâ etkin olabilmesine daha ne kadar şükredeceğiz acaba?

Dövülmesinler diye ziyaret
Tıkanmış, taraflı, güven telkin etmeyen bir adalet sisteminde yaşamayı kabullenmek çok acıklı.
Geçen gün bana gelen bir e-mailde, tutuklu vicdani retçilerin durumu şöyle anlatılıyordu:
“Cezaevinde şiddete maruz kalmamamın en etkin yolu -en azından kısa bir süre için- medyada tanınmış kişiler tarafından ziyaret edilmek. Bunların takipçisi var, diye rahat bırakabiliyorlar.”
Anlayacağınız, cezaevinde işkenceden korunmanın yöntemi de medyadan “önemli” isimleri takipçi edinmek!
Böyle rezalet mi olur? Tutukluların güvenliğini sağlamak, devletin görevi değil mi?
Medya elbette soruşturacak, davaların üzerine gidecek, haksız yargılama ve uygulamalara karşı ses çıkaracak.
Ancak medyanın bir kesimine reva görülen “alternatif savcı”yı oynama özgürlüğü, bir başka kesimine “terör örgütü üyeliği” olarak yorumlandığı sürece soru şu olacak:
Nereye kadar?

HANGİ BASIN?

-Bazı yayın organları, kısıtlı bir özgürlük alanını dikkatle kullanmaya çalışırken bazı yayıncılar da sadece haber yaptıkları için içeri tıkılıyor.
-Son “KCK operasyonu” basına yönelikti. Ama “hangi“ basın? Özgür Gündem ve Dicle Haber Ajansı basıldı, çalışanları gözaltında. ANF ve Birgün muhabirinden tutun AFP foto muhabirine, Etik Ajans’ın müdüründen Vatan muhabirine, onlarca kişi gözaltına alındı.
-Meslektaşlarımıza “geçmiş olsun” bile demek, anlamını yitirdi. Umarız bir an evvel özgürlüklerine kavuşur, yıldırma politikalarına prim vermeden yollarına devam ederler.
- Türkiye’deki tutuklu gazeteci sayısı, son operasyonla 66’dan 90’lara çıkabilir. Bu gidişle yazmak, haber yapmak, sadece “seçilmiş gazeteciler”in tekelinde kalacak. Onlara soralım, kendilerini bilirler: Sizce, nereye kadar?

ADALET SARAYI’NA ASIN!

“Her gazeteci bir gün terörist ilan edilip, tutuklanmayı tadacaktır.”

Mehveş Evin/Milliyet