HEDEF AKP, HRANT TEFERRUAT!
Radikal yazarı Yıldırım Türker, "AKP'nin TV'lerdeki yardakçılarına kalırsa, Hrant'ın katledilmesi de AKP'ye yönelik bir darbe" dedi!
"Hrant, hepimiz için Heves’i temsil ediyordu. Hevesini bir an olsun kaybetmeden anlamaya ve anlatmaya çalışan o adamın varlığı sanki gelecek hissimizi diri tutuyordu." diyen Radikal yazarı Yıldırım Türker, "Hedef AKP, Hrant teferruat" başlığını kullanarak son zamanlarda yaşananlara dair önemli analizler yaptı.
RADİKAL YAZARI YILDIRIM TÜRKER’İN O YAZISI..
Hedef AKP, Hrant teferruat!
Hrant davasının sonuçlanması üstüne AKP hükümetine yönelik eleştiriler, kimilerine Susurluk-REFAHYOL ilişkilenmesini hatırlatıyormuş. AKP’yi linçe yönelik bir provokasyon anlayacağınız, bu hükümet tarafından Hrant’ın post üstüne postla ödüllendirilen katillerinin mahkeme tarafından cinayetle ilişkilendirilmemesine yönelik tepkiler. Zaten konu hakkında kameraların önüne geçen AKP bakanları ve TV’lerdeki yardakçılarına kalırsa Hrant’ın katledilmesi de AKP’ye yönelik bir darbe. Zaten konu AKP’yse Hrant’ın canı teferruattır.
Her şey ama her şey AKP’yi yıpratmak için. Uludere’de bombalanan 34 canın ardından yas tutanlar da AKP’yi yıpratmaya çalışmak suçuyla lekeli.
Oysa hükümeti yargıya müdahale etmedi diye eleştirmek hatalı. Ne yapsaydı?
Çünkü 5 yıldır bu davanın devlet kurumları tarafından nasıl frenlendiğini, bütün ipuçlarının gözlerimizin önünde devlet tarafından yok edildiğini, hükümetin bütün azmettirici çete üyelerine nasıl göğsünü kalkan ettiğini, onları valilikle, vekillikle taltif ettiğini bilmiyoruz. AKP’nin de içine sinmemiş bu karar.
Daha geçen yıl AKP’nin bu kararı meşrulaştıran tavırlarına tanık olmuştuk.
Unutmadık. O zaman yazmıştım. Bir daha okuyalım:
Katili gördünüz mü?
Artık kafanızı çevirip görmezden gelmenizin; bilmiyormuş, duymuyormuş, farklı yorumluyormuş gibi yapmanızın imkânı kalmamıştır, sevgili vatandaşlar!
Dün Radikal, konuyu isabetli bir başlık altında sundu: “Hrant Dink’i bir kez daha vurdular.”
Hrant Dink’in ailesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yaptığı başvuruya hükümetin gönderdiği savunma, açık bir itirafnamedir. AİHM’nin de bunu göreceğine inanıyorum.
Şanlı demokrat, anayasa mimarı hükümetimiz savunmasında Dink’in ‘Türklüğe hakaret’ten yargılanmasının isabetli olduğunu belirtiyor ve “Yazısıyla halkı tahrik etmiştir” diyor.
Sonra da Hrant’ın korunması üstüne bin bir yalan.
Avrupa’ya karşı kendini savunurken hükümetimiz ne mal olduğunu da ele vermiş oluyor. Hrant’a ceza vermek için can atan mahkemelerin dilini birebir benimsemekle kalmayıp kardeşimizin katillerine de bir gerekçe uydurmuş oluyor. Hrant’ın ölümü hak ettiğini ima ediyor görmezden gelemeyeceğimiz bir berraklıkla.
Söz konusu yazıyı yanlış anlamakta ısrar eden, kini okuduğunu anlama gücüne mal olmuş savcıların iddiasını yineliyor AKP hükümeti.
Hükümetimizin ağzıyla, devlet adına bir kez daha ortaya yere o büyülü kelime bırakılıveriyor: Tahrik!
Biz, bu hükümetin linççilerin sırtını tapışlarken fotoğrafını çekmişiz çoktan.
Milli hassasiyeti kuvvetlidir bunların da. Bir zamanlar Adalet Bakanlığı’na layık buldukları Çiçek Bey’in, Ermeni sorununu tartışmak için toplandığımızda bu edimi ‘milleti sırtından bıçaklamak’ ilan etmesini unutmadık. Hrant cinayetinin kışkırtıcılarındandır kendisi de.
Yiğit Başbakanımızın, Başbakan Erdoğan’ın Trabzon’daki linç girişimi sonrası demecini de bir kez daha hatırlatıyorum. Asla unutmamalı, ne kendisine, ne yandaşlarına unutturmalıyız: “Özgürlükler ve demokrasi kimsenin kötüye kullanamayacakları kadar yüce ve evrensel değerlerdir. Trabzon’da olan olaylarda, tabii ki halkımızın hassasiyeti çok ama çok önemli. Halkımızın bu hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak herkes kendi tavrını belirlemelidir ve halkımızın bu milli hassasiyetlerine dokunulduğu zaman, şüphesiz ki bunun tepkisi farklı olacaktır” diye başlayan demecini. Özgürlükleri ve demokrasiyi kötüye kullandığı söylenen taraf, linçten kurtarılan gençler.
AİHM’ye yollanan bu utanç verici savunmanın bir incisi de Hrant’ı Nazilerle karşılaştırması: “AİHM, daha önce Almanya’da bir Nazi örgütü liderine nasyonal sosyalizmi savunan yazısı için verilen cezayı yerinde buldu. Demokratik bir toplumda bu tür yazılar (yani Dink’in mahkûmiyetine neden olan yazı) yazarak halkı tahrik etmek kamu güvenliği ve düzenini bozacaktır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin ‘nefret söyleminin engellenmesine’ ilişkin tavsiye kararı bulunmaktadır. Hükümet Dink’in özgürlüğüne yönelik müdahaleyi haklı kılan önemli ve yeterli sebepler bulunduğu görüşündedir. Dink davasında ceza yargılaması için acil bir toplumsal ihtiyaç vardı.”
Savunma, utanmadan Hrant’ın yazısını ‘nefret suçu’ ilan ediyor. Böylesi bir çarpıklık nerede görülmüştür? Nefret suçuyla katledilmiş bir vatandaşının katillerine arka çıkarken bu milletle alay mı ediyorsun?
Evet, gün gibi ortada işte. Hrant’ın katili, bu yaklaşımdır. Bu yaklaşımından biraz olsun vazgeçirilemeyen devlet aygıtları ve erkânıdır.
Hrant’ın ölümü, vahşilerin sınır tanımazlığını, vahşiliğin yaygın örgütlülüğünü gösterdi.
Hrant, hepimiz için Heves’i temsil ediyordu. Küsmeden, içini acılaştırmadan, hevesini bir an olsun kaybetmeden anlamaya ve anlatmaya çalışan o adamın varlığı, yakınında olmasak da sanki gelecek hissimizi diri tutuyordu. Ölümünün acısıyla birlikte bize olağanüstü bir umut da bırakmıştı.
Yüz binlerce vicdanın anında, hiç örgütlenmeden sokaklara dökülüp bir ağızdan “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” diye haykırmasıyla bir kez daha başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmıştık.
Bu güçten korktular işte. Katiller devletinin kâbusuyduk o gün.
Unutmadık. O yüz binlerce insanın el ele vermesinden ürküp vicdanımızı sorguya açanları unutmayacağız. “Hepimiz Ermeni’yiz” savsözünü sinsi tartışmalara konu edenleri, sahte aydın sinizmiyle acımızın ve isyanımızın dilini eleştirenleri unutmayacağız.
Bu topraklarda ırkçılık olmaz diye fetva verip üzüntülerini bildirirken ‘ama’larını ceplerinde şıngırdatanları unutmayacağız.
Aslında vurulanın Türkiye olduğunu iddia edip, Türkiye’nin imgesi için karalar bağlayanları unutmayacağız.
İmge demokratlarını, sinsi yardakçıları, Hrant’a haddini aşmış, çizgiyi geçmiş yabancı muamelesi çekip milletini kışkırtan basın tüccarlarını unutmayacağız.
Hrant’ın katlinden operasyon diye söz eden üniformalıları; ‘bebeklerden katil yaratan’ alçak valileri, komutanları, siyasetçileri, hukuk insanlarını unutmayacağız.
Ölüme tapan, rütbelerini kanla şişiren, devletinin gözbebeği kızıl elma dişleyen Ergenekon mücahitleri ve işbirlikçilerini unutmayacağız.
Bizi bezdirmeye çalışıyorlar. Kan emzirerek büyüttükleri iki üç arsız katili önümüze atıp kurtulabileceklerini sanıyorlar.
Yüzlerine çalacağımız utancı torunlarına erteleyebilmek için canlarını dişlerine takmışlar.
Ertelemeye, unutturmaya, vazgeçirmeye çalışıyorlar.
19 Ocak; yas günümüz resmi kayıtlara geçmesin diyedir çabaları.
Hrant’ın katli, basit bir cinayet olarak tarihe yazılsın, tarihin üçüncü sayfasına atılsın diyedir bütün gayretleri.
Hrant’ın katilleri hâlâ aramızda.
Evet, onlara hâlâ dokunulamıyor. Devlet, hâlâ onların devleti.
Omuzlarımızda apolet, ellerimizde cop, kasalarımızda sır yok diye bizi güçsüz sanıyorlar.
Bizi sonuçsuz, göstermelik davalara tanık ederek bezdirmeye çalışıyorlar.
Önümüze bin bir duvar örerek yıldırmaya çalışıyorlar.
Unuturuz belliyorlar. Yoruluruz belliyorlar. Küser vazgeçeriz belliyorlar. Onlara yanıldıklarını göstermek zorundayız.
Göstereceğiz.
RADİKAL YAZARI YILDIRIM TÜRKER’İN O YAZISI..
Hedef AKP, Hrant teferruat!
Hrant davasının sonuçlanması üstüne AKP hükümetine yönelik eleştiriler, kimilerine Susurluk-REFAHYOL ilişkilenmesini hatırlatıyormuş. AKP’yi linçe yönelik bir provokasyon anlayacağınız, bu hükümet tarafından Hrant’ın post üstüne postla ödüllendirilen katillerinin mahkeme tarafından cinayetle ilişkilendirilmemesine yönelik tepkiler. Zaten konu hakkında kameraların önüne geçen AKP bakanları ve TV’lerdeki yardakçılarına kalırsa Hrant’ın katledilmesi de AKP’ye yönelik bir darbe. Zaten konu AKP’yse Hrant’ın canı teferruattır.
Her şey ama her şey AKP’yi yıpratmak için. Uludere’de bombalanan 34 canın ardından yas tutanlar da AKP’yi yıpratmaya çalışmak suçuyla lekeli.
Oysa hükümeti yargıya müdahale etmedi diye eleştirmek hatalı. Ne yapsaydı?
Çünkü 5 yıldır bu davanın devlet kurumları tarafından nasıl frenlendiğini, bütün ipuçlarının gözlerimizin önünde devlet tarafından yok edildiğini, hükümetin bütün azmettirici çete üyelerine nasıl göğsünü kalkan ettiğini, onları valilikle, vekillikle taltif ettiğini bilmiyoruz. AKP’nin de içine sinmemiş bu karar.
Daha geçen yıl AKP’nin bu kararı meşrulaştıran tavırlarına tanık olmuştuk.
Unutmadık. O zaman yazmıştım. Bir daha okuyalım:
Katili gördünüz mü?
Artık kafanızı çevirip görmezden gelmenizin; bilmiyormuş, duymuyormuş, farklı yorumluyormuş gibi yapmanızın imkânı kalmamıştır, sevgili vatandaşlar!
Dün Radikal, konuyu isabetli bir başlık altında sundu: “Hrant Dink’i bir kez daha vurdular.”
Hrant Dink’in ailesinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) yaptığı başvuruya hükümetin gönderdiği savunma, açık bir itirafnamedir. AİHM’nin de bunu göreceğine inanıyorum.
Şanlı demokrat, anayasa mimarı hükümetimiz savunmasında Dink’in ‘Türklüğe hakaret’ten yargılanmasının isabetli olduğunu belirtiyor ve “Yazısıyla halkı tahrik etmiştir” diyor.
Sonra da Hrant’ın korunması üstüne bin bir yalan.
Avrupa’ya karşı kendini savunurken hükümetimiz ne mal olduğunu da ele vermiş oluyor. Hrant’a ceza vermek için can atan mahkemelerin dilini birebir benimsemekle kalmayıp kardeşimizin katillerine de bir gerekçe uydurmuş oluyor. Hrant’ın ölümü hak ettiğini ima ediyor görmezden gelemeyeceğimiz bir berraklıkla.
Söz konusu yazıyı yanlış anlamakta ısrar eden, kini okuduğunu anlama gücüne mal olmuş savcıların iddiasını yineliyor AKP hükümeti.
Hükümetimizin ağzıyla, devlet adına bir kez daha ortaya yere o büyülü kelime bırakılıveriyor: Tahrik!
Biz, bu hükümetin linççilerin sırtını tapışlarken fotoğrafını çekmişiz çoktan.
Milli hassasiyeti kuvvetlidir bunların da. Bir zamanlar Adalet Bakanlığı’na layık buldukları Çiçek Bey’in, Ermeni sorununu tartışmak için toplandığımızda bu edimi ‘milleti sırtından bıçaklamak’ ilan etmesini unutmadık. Hrant cinayetinin kışkırtıcılarındandır kendisi de.
Yiğit Başbakanımızın, Başbakan Erdoğan’ın Trabzon’daki linç girişimi sonrası demecini de bir kez daha hatırlatıyorum. Asla unutmamalı, ne kendisine, ne yandaşlarına unutturmalıyız: “Özgürlükler ve demokrasi kimsenin kötüye kullanamayacakları kadar yüce ve evrensel değerlerdir. Trabzon’da olan olaylarda, tabii ki halkımızın hassasiyeti çok ama çok önemli. Halkımızın bu hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak herkes kendi tavrını belirlemelidir ve halkımızın bu milli hassasiyetlerine dokunulduğu zaman, şüphesiz ki bunun tepkisi farklı olacaktır” diye başlayan demecini. Özgürlükleri ve demokrasiyi kötüye kullandığı söylenen taraf, linçten kurtarılan gençler.
AİHM’ye yollanan bu utanç verici savunmanın bir incisi de Hrant’ı Nazilerle karşılaştırması: “AİHM, daha önce Almanya’da bir Nazi örgütü liderine nasyonal sosyalizmi savunan yazısı için verilen cezayı yerinde buldu. Demokratik bir toplumda bu tür yazılar (yani Dink’in mahkûmiyetine neden olan yazı) yazarak halkı tahrik etmek kamu güvenliği ve düzenini bozacaktır. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin ‘nefret söyleminin engellenmesine’ ilişkin tavsiye kararı bulunmaktadır. Hükümet Dink’in özgürlüğüne yönelik müdahaleyi haklı kılan önemli ve yeterli sebepler bulunduğu görüşündedir. Dink davasında ceza yargılaması için acil bir toplumsal ihtiyaç vardı.”
Savunma, utanmadan Hrant’ın yazısını ‘nefret suçu’ ilan ediyor. Böylesi bir çarpıklık nerede görülmüştür? Nefret suçuyla katledilmiş bir vatandaşının katillerine arka çıkarken bu milletle alay mı ediyorsun?
Evet, gün gibi ortada işte. Hrant’ın katili, bu yaklaşımdır. Bu yaklaşımından biraz olsun vazgeçirilemeyen devlet aygıtları ve erkânıdır.
Hrant’ın ölümü, vahşilerin sınır tanımazlığını, vahşiliğin yaygın örgütlülüğünü gösterdi.
Hrant, hepimiz için Heves’i temsil ediyordu. Küsmeden, içini acılaştırmadan, hevesini bir an olsun kaybetmeden anlamaya ve anlatmaya çalışan o adamın varlığı, yakınında olmasak da sanki gelecek hissimizi diri tutuyordu. Ölümünün acısıyla birlikte bize olağanüstü bir umut da bırakmıştı.
Yüz binlerce vicdanın anında, hiç örgütlenmeden sokaklara dökülüp bir ağızdan “Hepimiz Hrant’ız, hepimiz Ermeni’yiz” diye haykırmasıyla bir kez daha başka bir dünyanın mümkün olduğuna inanmıştık.
Bu güçten korktular işte. Katiller devletinin kâbusuyduk o gün.
Unutmadık. O yüz binlerce insanın el ele vermesinden ürküp vicdanımızı sorguya açanları unutmayacağız. “Hepimiz Ermeni’yiz” savsözünü sinsi tartışmalara konu edenleri, sahte aydın sinizmiyle acımızın ve isyanımızın dilini eleştirenleri unutmayacağız.
Bu topraklarda ırkçılık olmaz diye fetva verip üzüntülerini bildirirken ‘ama’larını ceplerinde şıngırdatanları unutmayacağız.
Aslında vurulanın Türkiye olduğunu iddia edip, Türkiye’nin imgesi için karalar bağlayanları unutmayacağız.
İmge demokratlarını, sinsi yardakçıları, Hrant’a haddini aşmış, çizgiyi geçmiş yabancı muamelesi çekip milletini kışkırtan basın tüccarlarını unutmayacağız.
Hrant’ın katlinden operasyon diye söz eden üniformalıları; ‘bebeklerden katil yaratan’ alçak valileri, komutanları, siyasetçileri, hukuk insanlarını unutmayacağız.
Ölüme tapan, rütbelerini kanla şişiren, devletinin gözbebeği kızıl elma dişleyen Ergenekon mücahitleri ve işbirlikçilerini unutmayacağız.
Bizi bezdirmeye çalışıyorlar. Kan emzirerek büyüttükleri iki üç arsız katili önümüze atıp kurtulabileceklerini sanıyorlar.
Yüzlerine çalacağımız utancı torunlarına erteleyebilmek için canlarını dişlerine takmışlar.
Ertelemeye, unutturmaya, vazgeçirmeye çalışıyorlar.
19 Ocak; yas günümüz resmi kayıtlara geçmesin diyedir çabaları.
Hrant’ın katli, basit bir cinayet olarak tarihe yazılsın, tarihin üçüncü sayfasına atılsın diyedir bütün gayretleri.
Hrant’ın katilleri hâlâ aramızda.
Evet, onlara hâlâ dokunulamıyor. Devlet, hâlâ onların devleti.
Omuzlarımızda apolet, ellerimizde cop, kasalarımızda sır yok diye bizi güçsüz sanıyorlar.
Bizi sonuçsuz, göstermelik davalara tanık ederek bezdirmeye çalışıyorlar.
Önümüze bin bir duvar örerek yıldırmaya çalışıyorlar.
Unuturuz belliyorlar. Yoruluruz belliyorlar. Küser vazgeçeriz belliyorlar. Onlara yanıldıklarını göstermek zorundayız.
Göstereceğiz.