Hayatta bazı kelimeler vardır. İnsanlar tarafından adeta “sihirli” anlamlar yüklenir. Sanki o kelimeyi kullandığınızda her şey otomatikman hallolacakmış gibi bakılır. Bu kelimelerin en “ışıltılı” olanlarından birisi de “Değişim” kelimesidir. Değişim gerçekten çok tavlayıcı bir kelimedir. Cazibesi fazladır. İnsanlara umut verir. Geleceğe dair beklentileri yükseltir. Onun adının geçtiği yerde herkes suspus olur. Zaten kim değişime karşı çıkabilir ki? Maazallah adamı “tutucu” diye damgalarlar bile!..
Hele de tekrarlanan başarısızlıklardan, üst üste gelen hayal kırıklıklarından, birikmiş aksiliklerden, yüzüne gözüne bulaştıran beceriksizliklerden bıkmışsanız bu kelimeye “can simidi” gibi sarılırsınız. Artık sabrınız dolmuş taşmıştır ve “Bundan daha kötü ne olabilir ki?” duygusu size egemen olmuştur.
“Ehil olmayanlar” sadece AK Parti’de mi Var Sanıyorsunuz?..
Bazen de hakikaten “değişim” zorunluluğu gelip kendini dayatmıştır ve ne yapsanız kaçamazsınız. Çünkü artık taşlaşmış alışkanlıklar, tutuculaşmış idari yapılar, ehil olmayanların, liyakatsizlerin boğucu egemenliği, (Siz onları sadece AK Parti’de varlar mı sanıyorsunuz?) hatta belli kişiler öyle bir hal almıştır ki ilerlemenizin önündeki ayak bağı haline gelmişlerdir. Klasik “statüko”yu sürdürebilmenin ne imkânı ne de anlamı kalmıştır!
Lakin bu birazda değişimden ne anladığınıza bağlı. Kişiler, liderler düzeyinde bir değişimi de önemserim. Tabii hangi dinamiklerin üzerinde yükseldiğini görmek kaydıyla. (Örneğin İsmet İnönü’nün gidip yerine Bülent Ecevit’in gelmesi gibi) Ama eğer değişimden kastınız sadece “Ali’nin gidip yerine Veli’nin gelmesi” ise bu kişiler düzeyinde bir değişimi ifade eder. Yok eğer değişimden kadro değişimi, üye değişimi, ideoloji değişimi, zihniyet değişimi, vb gibi daha kapsamlı bir değişimi anlıyorsanız işiniz zor demektir. Fakat adına “zihniyet” dediğiniz şey gömlek değiştirir gibi değiştirilmiyor ne yazık ki…
CHP “Seçkinler Partisi” değil!..
Neyse, devam edelim: bu nokta aslında başlı başına bir yazı konusu ama hemen söyleyeyim. Çoktandır dost sohbetlerinde bunu söylüyorum. Katılan var katılmayan var. Maalesef sağın CHP’ye yakıştırdığı ancak çok yanlış, şabloncu zihinlere hitap eden cahilce bir klişe var. Bu CHP’nin "seçkinler partisi” olduğu, “elitlere hitap ettiği” şeklinde son derece saçma sapan bir savdır. Bu öylesine taşlaşmış bir önyargıdır (ve propagandadır) ki, kırmak hiç kolay değildir. Bunlara kalırsa CHP’yi şatolarında oturan Fransız aristokratları tarzında kişiler yönetiyordur neredeyse. İnsan düşünmeden konuşunca öyle oluyor demek ki!..
Belki 1930’ların CHP’si için bir miktar geçerli olabilecek bu absürt yaklaşım bugün için tümüyle geçersizdir. İlaveten söz konusu “elit alerjisi”ni de anlayabilmiş değilim. Elitler olmadan ne toplum ne de hareket olmaz. Bunlar “elit”le “elitizm”i birbirine karıştırıyorlar herhalde. Kaldı ki onu da yanlış ifade ediyorlar ya. Neyse…
Sağ söz konusu olduğunda belli ölçülerde “normal” karşılanabilecek bu durum sol söz konusu olduğunda hayli “anormal” kaçmaktadır. Çünkü sol toplumun arkaik değerlerine yaslanarak, arkaik kimlikler üzerinden siyaset üretmez, üretemez. Ürettiği takdirde duruşuyla “sağ” olur. İstediği kadar keskin sol sloganlar atsın!
Avam Partisi!..
İşte bu yüzden hatta –bana göre- terimin pejoratif manasıyla ortada bir “Avam Partisi” vardır. Peki bundan neyi kastediyorum? Bunu söylemekten keyif almıyorum ama –maalesef- CHP’nin örgütsel yapısı modern-sol, sosyal demokrat kriterlere göre değil modernite öncesi her tür “feodal” değere göre dizayn edilmiştir. Avamın en kötü alışkanlıkları (Rantçılık, çıkarcılık, hesapçılık, başkalarına hayat hakkı tanımama, vb) buraya taşınmıştır.
80’lere kadar bir şekilde direnen geleneksel parti yapısı 80’den sonra kırılarak söz konusu dinamiklerin tahakkümü altına girmiştir. (CHP bu dönemde fiilen kapalı olabilir ama daha ziyade SHP’de ifade olan o “geleneği” kastediyorum. Ecevit’in DSP’sini ayrı tutuyorum. Oradaki sorun ise farklıdır) Mevcut dinamikler parti örgütlerine bir virüs gibi yerleşip, daha sağlıklı bir üye, delege, yönetsel kadro oluşumunun önüne geçmişlerdir. Temelinde rantçı kaygıların yattığı bu yapılar SHP’nin belediyeleri, İstanbul’u kaybetmesinin ve solun bugüne dek bir türlü “iktidar alternatifi” olamamasın asıl nedenidir. Köyden kente göç sürecinin, değişen sosyolojinin CHP geleneğine yansımalarıydı bunlar. 1994’te “Refah’ın yükselişi” başladı ve o günden beridir de uzantısı sürüyor…
Hastalığın Adını Doğru Koyalım!
Ortada bir “hastalık” varsa onun teşhisi doğru yapılmalı ki tedavisi isabetli olsun. (Tabii öyle bir niyet varsa!) Bu hastalık tabandan tavana, tavandan tabana partiyi bir kurt gibi kemiren “Hemşericilik”, etnik temelli “Bölgecilik” ve “Mezhepçilik” tir. CHP’nin yönetsel ağı bu tayin edici ilişkilere göre seyreden, bu temelde bir araya gelen köylü ve şark kurnazı yapılara teslim olmuştur. “Modern siyaset” bir yanılsamadır. Onun altını kazıdığınızda her türden köhnemiş ama pratikte işlevsel davranış kalıpları yatar. İnanın çekirge istilası yaşansa daha az hasar verir!..
CHP, kendisini “Sosyal Demokrat” bir parti olarak tanımlamıştır. Sosyal demokrat bir partide ayrışma veya bir araya gelmeler “fikri planda” (Fikir mi o da ne?) , programatik düzeyde gerçekleşir. Gruplar, hizipleşmeler, tutum alışlar bu eksendedir. Oysa burada bu tip durumlarda dominant olan bambaşka ilişkilerdir. (Hiç filancaların hemşerisi, falancaların bölgesinden, şunların mehzepdaşı eksenli gruplaşmalar olabilir mi?) Hepsinin tepesinde de hegemonya kurma ve rant hesapları vardır. Herkes yönetime kendine yakın isimleri sokma gayreti içindedir. Zaaf budur!
CHP’ye bir “Zihniyet Devrimi” gerekli!..
Düşünün; CHP’de en çok kullanılan kavramların başında “delege ağalığı” gelmekteydi. (Buna karşı atama ya da üyelerin doğrudan seçmesi de kesin çare olamazdı) Bu sistem muhtelif pazarlıklar üzerinden yürüyen bir sistem olarak tanımlanıyordu. O kadar ki partinin yerini bilmeyenlerin, hayatta partiye uğramayanların hatta başka partiye oy verenlerin bile, üye yapılıp seçim günleri getirtilip istenen kişi ya da liste yönünde oy kullandırıldığı hikayeleri anlatılır dururdu.
Yahut adam kifayetsiz muhteris ama sırf “filancalar”ın akrabası, hemşerisi, bölgedaşı, mezhepdaşı, vb diye seçiliyor. Daha nitelikli biri ise sırf bu niteliklere haiz değil diye seçilemiyor. Onun yerine küçük hesaplar (Belediyede işe sokma gibi), vaatler gırla gidiyor. Bu üye ve delegelerin “parti ideoloji” ve programına ne derece sahip oldukları da tartışmalıdır. Partinin eğitimli-aydın damarı o yüzden partiye soğuk ve “mesafeli” davranmıştır. Ne büyük haksızlık!
Lider Değişimi Önemli Ama…
Lider yenilenmesi ya da güncel tabiriyle “değişimi” önemlidir ve gereklidir. Çünkü bugüne kadarki liderliğin ya onların üzerine yeterince gitmediği, gereken önlemleri almadığı yahut onların desteği ve yönlendirmesinde o makama gelebildiğini, hatta onların temsilcisi olduğunu gösterir. O yüzden CHP’de gelmesi mümkün yeni yönetimler veya liderler bu eğilimi ve yapıları dikkate almak ve bir şekilde yenmek zorundalar. Yoksa kısa sürede kuşatılırlar ya onlara teslim olurlar ya da onlar tarafından tasfiye edilirler. Bu tıkanıklığı aşmayı bilen, bunu dert edinen, bu yapılarla hesaplaşan, teslim olmayan biri CHP’nin gerçek lideri olabilir. Çünkü CHP’nin temel zaafı budur. Aksi yeni hayal kırıklıklarıdır.
CHP MYK’sı, il ve ilçe örgütlerinin sosyolojik profilinin Türkiye ortalamasına göre yeniden harmanlanması hayati önemdedir. Filancaların, falancaların hegemonya kurması muhakkak engellenmelidir. Partide egemen olmaya çalışan hemşerici / bölgeci / mezhepçi ve bu eksendeki rantçı gruplaşmalar tefsiye edilmeli ve ideolojik olarak mahkum edilmelidir. Yeni lider birlikte çalışacağı ekibini, çevresini, danışmanlarını bu hassasiyetlerin farkında insanlardan seçmek zorundadır. Yoksa “Başkanım… başkanım” diye çevresinde dolaşan, işe yaramaz tiplerden Türk siyaseti çok çekti…
Biliyorum: Hiç kolay değil. Ancak mümkündür. CHP’de bir zihniyet ve buna bağlı büyük bir örgütsel reform gereklidir. O yüzden lider değişimi tek başına yeterli değildir. Tabii ki bir yerden başlanmalıdır. Lakin bu zorunluluğu unutmadan…
O yüzden birileri “Parti içinde nasıl iktidar oluruz” alışkanlığını bırakıp, “Türkiye’de nasıl iktidar oluruz”u düşünmeye başladıkları zaman CHP için gerçek bir şans doğacağa benziyor…
12. 06. 2023
NOT: Tabii şimdi hayatları boyunca kendi beyinleri olmamış, kendi beyinleriyle düşünmemiş, “Sürü insanı” olmaktan başka bir vasfı olmayan, sağa sola çamur atmayı iş edinmiş, kimi çapsız tipler şimdi bunu söylediğim için, bana kızıp, beni “CHP düşmanı” diye etiketleyebilirler. (Hiç öyle bir derdim yok.) Etsinler ben bir aydınım ve konserve düşünce sahibi olamam. Ayrıca kimseye kendimi ispatlama, yaranma gibi bir derdim yok. Elbette yanlış gözlemlemiş, abartmış veya haksızlık etmiş olabilirim. Sonuçta benimkisi bir “kanaat”tir. Yanılabilirim. Fakat yaptığım çoğu sohbette insanların bahsedilenlerden mustarip olduğuna bizzat şahit oldum.