HAŞMET BABAOĞLU BU KEZ PAZAR RÖPORTAJLARINA TAKTI?
Sabah Gazetesi yazarı Haşmet Babaoğlu, gazetelerin eklerinde çıkan röportajlara fena takıldı?
Birini tanımanın en sefil yolu!
"Söyleşi bir insan hakkında gerçeği öğrenmek için en sefil yoldur... Kimse kendisiyle bir gazetecinin söyleşi yapmasından hoşlanmaz ama hayır da diyemez! Çünkü söyleşi yapacak kişi onu mahvetmeye kararlıysa bile nazikçe sokulur!.."
Bu sözler kimin, biliyor musunuz?
Samuel Langhorne Clemens’in...
Ya da onu tanıdığımız adla söyleyelim; Tom Sawyer’ın, Adem’le Havva’nın Güncesi’nin, Huckleberry Finn’in Maceraları’nın yazarı Mark Twain’in bu sözler.
Yani "her zaman doğruyu söyle; sonra ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın" diyen adamın...
***
Geçenlerde Mark Twain Vakfı yazarın 1910 yılındaki ölümünden beri elyazması olarak arşivde bekleyen bir metnini gün ışığına çıkardı.
On sayfalık fakat yarım kalmış makale "Söyleşiye dair" (Concerning The Interview) adını taşıyordu.
Hayatı boyunca dergilere, gazetelere sayısız söyleşiler vermiş, Twain gibi zeki ve nüktedan bir adamın bile söyleşiler sırasında ve sonrasında ne sıkıntılar çektiği bu makaleden anlaşılıyordu.
***
"Bir gazetecinin sizinle söyleşmesi kasırgaları andırır; sıcaktan bunalmış bir kasabayı serinletir sanırsınız ama kasırga gelip geçtikten sonra anlarsınız ki, geriye sağlam hiçbir şey kalmamış!"
Şimdi Mark Twain’in bu sözlerini okuyup da Eren Talu’yu veya başkalarını hatırlamamak olur mu?
Ama Twain’den bu yana bir şey temelden değişti. Dünya "vitrinde yaşayanlar" ve "vitrine bakanlar" olarak ikiye ayrıldı.
Artık söyleşi terörüne maruz kalan ünlü pek nadir! Tersine, hep anlatmak, hep görünmek, hep "göstermek" ve "itiraf etmek" istiyorlar.
***
Zavallı Mark Twain karşısındaki gazeteciden korktuğunu ama "kabuğuna kapandığını", hatta bu yüzden söyleşi boyunca "renksiz" kalmaya çalıştığını falan anlatmış!
Oysa günümüzde öyle mi!
Hele şu gazete eklerinde çıkan söyleşiler!
Kim bilir kaç kez yazdım, yine yazayım...
Bu söyleşiler berbat adamların müşfik baba olarak görünmesine, eli maşalı kadınların mağdur rolü oynamasına, aklı fena halde karışık fakat sevilme manyağı birtakım ünlülerin "bilge adam" görüntüsü vermesine yarıyor.
Bana sorarsanız...
Ünlüleri böyle tanıyıp tanışacaksak, eksik olsun!
Haşmet BABAOĞLU / SABAH
"Söyleşi bir insan hakkında gerçeği öğrenmek için en sefil yoldur... Kimse kendisiyle bir gazetecinin söyleşi yapmasından hoşlanmaz ama hayır da diyemez! Çünkü söyleşi yapacak kişi onu mahvetmeye kararlıysa bile nazikçe sokulur!.."
Bu sözler kimin, biliyor musunuz?
Samuel Langhorne Clemens’in...
Ya da onu tanıdığımız adla söyleyelim; Tom Sawyer’ın, Adem’le Havva’nın Güncesi’nin, Huckleberry Finn’in Maceraları’nın yazarı Mark Twain’in bu sözler.
Yani "her zaman doğruyu söyle; sonra ne dediğini hatırlamak zorunda kalmazsın" diyen adamın...
***
Geçenlerde Mark Twain Vakfı yazarın 1910 yılındaki ölümünden beri elyazması olarak arşivde bekleyen bir metnini gün ışığına çıkardı.
On sayfalık fakat yarım kalmış makale "Söyleşiye dair" (Concerning The Interview) adını taşıyordu.
Hayatı boyunca dergilere, gazetelere sayısız söyleşiler vermiş, Twain gibi zeki ve nüktedan bir adamın bile söyleşiler sırasında ve sonrasında ne sıkıntılar çektiği bu makaleden anlaşılıyordu.
***
"Bir gazetecinin sizinle söyleşmesi kasırgaları andırır; sıcaktan bunalmış bir kasabayı serinletir sanırsınız ama kasırga gelip geçtikten sonra anlarsınız ki, geriye sağlam hiçbir şey kalmamış!"
Şimdi Mark Twain’in bu sözlerini okuyup da Eren Talu’yu veya başkalarını hatırlamamak olur mu?
Ama Twain’den bu yana bir şey temelden değişti. Dünya "vitrinde yaşayanlar" ve "vitrine bakanlar" olarak ikiye ayrıldı.
Artık söyleşi terörüne maruz kalan ünlü pek nadir! Tersine, hep anlatmak, hep görünmek, hep "göstermek" ve "itiraf etmek" istiyorlar.
***
Zavallı Mark Twain karşısındaki gazeteciden korktuğunu ama "kabuğuna kapandığını", hatta bu yüzden söyleşi boyunca "renksiz" kalmaya çalıştığını falan anlatmış!
Oysa günümüzde öyle mi!
Hele şu gazete eklerinde çıkan söyleşiler!
Kim bilir kaç kez yazdım, yine yazayım...
Bu söyleşiler berbat adamların müşfik baba olarak görünmesine, eli maşalı kadınların mağdur rolü oynamasına, aklı fena halde karışık fakat sevilme manyağı birtakım ünlülerin "bilge adam" görüntüsü vermesine yarıyor.
Bana sorarsanız...
Ünlüleri böyle tanıyıp tanışacaksak, eksik olsun!
Haşmet BABAOĞLU / SABAH