HARÇLIKÇI MUHABİRE SÜRPRİZ DESTEK! O MUHABİRİ TRANSFER ETMEK İSTERDİM!
Başbakan'dan bayram harçlığı alan muhabire sürpriz bir destek geldi. Serdar Turgut TGRT muhabirine övgüler dizdi...
TGRT Haber muhabiri Sultan Akten’ın Başbakan’ın elini öpüp bayram harçlığı almasıyla başlayan tartışmada günün sürprizi Habertürk gazetesi Serdar Turgut’dan geldi. Ana akım medyada sert eleştirilere konu olan harçlık vakasına farklı bir açıdan bakan Turgut "Mükemmel bir fikir, çok cesur bir gazetecilik ve insanı tebessüm ettiren keyif verici bir iş..." dedi.
İşte Turgut’un ilgili yazısı:
YAYIN YÖNETMENİ OLSAYDIM O MUHABİRİ TRANSFER EDERDİM
ŞU anda ben, üyeleri arasında Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin gibi isimlerin de bulunduğu "Ölü Yayın Yönetmenleri" derneğine üye olmasaydım...
Yani şu anda aktif yayın yönetmenliği yapıyor olsaydım, rakip gazetede bir kadın gazeteci, Başbakan’dan bayram harçlığı almayı akıl etseydi, onu hiç tereddüt etmeden iyi paralar vererek transfer etmeye çalışırdım.
KIZANLAR DA ÖVENLER DE AYNI SORUNDAN BESLENİYOR
Biraz uzaklarda olduğumdan tartışmayı pek yakından izleyemedim ama anladığım kadarıyla bazıları bu işe öfkelenmişler. Benim "Güzel iş!" diyerek alkışladığım bir habere, benimle aynı hayat tarzına sahip olduklarını sandığım bazıları nasıl oluyor da kızabiliyor diye merak ediyorum.
Adlarını tek tek saptamadım ama aynı hayat tarzını paylaştığımızı sanıyorum, çünkü benim hayat tarzımı paylaşmayan hatta buna kızan medya kesiminden, siz isterseniz buna muhafazakâr isterseniz de yandaş deyin fark etmez hepsi aynı kapıya çıkar, o güzel işi çıkaran kadın muhabire destek geldi.
Açıkça söyleyeyim, kızanların tepkisi de, destek verenlerin desteği de basındaki aynı büyük soruna işaret ediyor.
İÇERİK ÇOK ÖNEMLİ AMA ÇARPICI OLMAK ZORUNDASINIZ
21’inci yüzyıl medyasının en önemli sorunu fark yaratmak ve ilgileri çekmektir.
Dijital medyanın dev bir ahtapot gibi kollarını her yana sardığı ve eski medyanın can çekişirken tekrar canlanmaya çalıştığı bir dünyada ilgileri çekmek ve fark yaratmak her şeyden daha önemli oldu. İlk önce içeriğiniz kaliteli ve farklı olacak ve siz de o kaliteli içeriği dikkatleri çekecek şekilde çarpıcı bir biçimde sunacaksınız.
Bu yaşadığımız yıllarda çok daha önem kazandı. Çünkü dijital medyanın yükselişe geçmesiyle insan beyninde de bir değişim yaşandı. Yeni beyinler artık okuma Bayram harçlığı yeteneklerini iyice kaybetmiş durumdalar. Dikkat yoğunlaştırma süreleri saniyelerle sayılıyor artık, dikkatler fena halde dağılmış durumda, biz medyacılar ise bu durumdaki insanlara medyamızı okutmak veya izletmek zorundayız. Bunu yapmak için ilk önce "İçerik kraldır" diyeceğiz, içeriğimizi kaliteli dikkat çekici, fark yaratıcı hale getireceğiz ve daha da sonra dikkatleri çekeceğiz.
MÜKEMMEL BİR FİKİR, ÇOK CESUR VE KEYİF VERİCİ BİR İŞ
İşte bu ortamda, bayram haberlerinin monotonlaştığı ve zaten sıradanlaşmış bir hayatın içinde bir kadın gazeteci çıkıyor ve Başbakan’ın elini öperek bayram harçlığı alıyor. Mükemmel bir fikir, çok cesur bir gazetecilik ve insanı tebessüm ettiren keyif verici bir iş...
"Bu gibi işler Türkiye’de neden normal karşılanamıyor veya bir kesim neden böyle bir işe tepki gösterdi?" diye sorarsanız... Bunun basit cevabı da Türkiye’nin artık fena halde vasat duruma gelmiş olduğudur. Gündelik hayatı vasatlaştırılmış, ilgi çeken, fark yaratabilen hiçbir yeniliğin kabul edilmediği bir ortamda, farklı olmaya çalışana hemen kural dışı, ahlaksız, geleneklere karşı gibi ilk bakışta güçlü gibi gözüken ama biraz yakından incelendiğinde içleri tamamen boş kavramlardan oluşan bir tavırla karşı çıkılıyor.
Herkesin toplumdaki vasatizme uyumlu olması, herkesin hizaya gelmesi isteniyor.
YANDAŞ MEDYA SULTAN’A MESLEKİ DEĞİL DİNİ AÇIDAN DESTEK VERDİ
Muhabire destek veren medyanın da aslında bugünkü Türkiye’nin vasatizme düşmesine en büyük katkısı olan ve sadece varlıklarıyla bile vasatı çağrıştıran ve vasatın kurallarını koyan medyadan olduğunu da unutmayalım.
Onlar ise harçlığın bir dini bayramda alınmasıyla sınırlı tutuyorlar desteklerini.
Bu tavırlarıyla da vasatizmin dinselleşme süreçleriyle bağlantısının en net göstergesi halindeler. Yani onların desteği bir ilkeye, fark yartma çabasına destekle alakalı değil. Bu işin bir dini bayramda yapılmış olmasının verdiği huşu içinde veriyorlar desteklerini, yani bayram harçlığı işine karşı çıkanlar da destek verenler de bir ahlak çubuğunun farklı uçlarından tutmuşlar farklı nedenlerle de olsa o çubuğu sallamaya ve ahlakçı söylemlerle bir gazeteciyi daha vasata çekmeye çalışıyorlar.
BİZLER ASLINDA ÇARESİZİZ
Yani karşı çıkanlar, uzun zamandır içeriği boşaltılmış ve artık ne olduğu belli olmayan bir gazetecilik etiğinin, diğerleri ise dini bayramda gelenekler kalkanının arkasına saklanarak ahlakçılık yapmaya ve gazeteciyi vasatlık batağına çekmeye çalışıyorlar. Vasatın mutlak hâkimiyetini kurmuş olduğu bugünkü ve benzer ortamlarda benim gibi insanların yapabileceği fazla bir şey yok. Bizler aslında çaresiziz.
SULTAN AKTEN’İ TEBRİK EDİYORUM
Ben elimden gelen tek şeyi yapacağım; harçlık işini gerçekleştiren Sultan Akten arkadaşı tebrik ediyorum. Başta dediğim gibi keşke bir gazeteyi şu anda yönetiyor olsaydım da onunla çalışmak imkânına sahip olsaydım.
Şunu da unutmayın, bir ülkede vasatın hâkim oluşunun en trajik sonucu, mizah duygusunun tamamen kaybolmaşıdır, bazı gelişmelere tebessüm etmek yerine kızarak ağzı köpüklü öfkelerle bakmanın gelip yerleşmesidir.
İşte Turgut’un ilgili yazısı:
YAYIN YÖNETMENİ OLSAYDIM O MUHABİRİ TRANSFER EDERDİM
ŞU anda ben, üyeleri arasında Ertuğrul Özkök, Sedat Ergin gibi isimlerin de bulunduğu "Ölü Yayın Yönetmenleri" derneğine üye olmasaydım...
Yani şu anda aktif yayın yönetmenliği yapıyor olsaydım, rakip gazetede bir kadın gazeteci, Başbakan’dan bayram harçlığı almayı akıl etseydi, onu hiç tereddüt etmeden iyi paralar vererek transfer etmeye çalışırdım.
KIZANLAR DA ÖVENLER DE AYNI SORUNDAN BESLENİYOR
Biraz uzaklarda olduğumdan tartışmayı pek yakından izleyemedim ama anladığım kadarıyla bazıları bu işe öfkelenmişler. Benim "Güzel iş!" diyerek alkışladığım bir habere, benimle aynı hayat tarzına sahip olduklarını sandığım bazıları nasıl oluyor da kızabiliyor diye merak ediyorum.
Adlarını tek tek saptamadım ama aynı hayat tarzını paylaştığımızı sanıyorum, çünkü benim hayat tarzımı paylaşmayan hatta buna kızan medya kesiminden, siz isterseniz buna muhafazakâr isterseniz de yandaş deyin fark etmez hepsi aynı kapıya çıkar, o güzel işi çıkaran kadın muhabire destek geldi.
Açıkça söyleyeyim, kızanların tepkisi de, destek verenlerin desteği de basındaki aynı büyük soruna işaret ediyor.
İÇERİK ÇOK ÖNEMLİ AMA ÇARPICI OLMAK ZORUNDASINIZ
21’inci yüzyıl medyasının en önemli sorunu fark yaratmak ve ilgileri çekmektir.
Dijital medyanın dev bir ahtapot gibi kollarını her yana sardığı ve eski medyanın can çekişirken tekrar canlanmaya çalıştığı bir dünyada ilgileri çekmek ve fark yaratmak her şeyden daha önemli oldu. İlk önce içeriğiniz kaliteli ve farklı olacak ve siz de o kaliteli içeriği dikkatleri çekecek şekilde çarpıcı bir biçimde sunacaksınız.
Bu yaşadığımız yıllarda çok daha önem kazandı. Çünkü dijital medyanın yükselişe geçmesiyle insan beyninde de bir değişim yaşandı. Yeni beyinler artık okuma Bayram harçlığı yeteneklerini iyice kaybetmiş durumdalar. Dikkat yoğunlaştırma süreleri saniyelerle sayılıyor artık, dikkatler fena halde dağılmış durumda, biz medyacılar ise bu durumdaki insanlara medyamızı okutmak veya izletmek zorundayız. Bunu yapmak için ilk önce "İçerik kraldır" diyeceğiz, içeriğimizi kaliteli dikkat çekici, fark yaratıcı hale getireceğiz ve daha da sonra dikkatleri çekeceğiz.
MÜKEMMEL BİR FİKİR, ÇOK CESUR VE KEYİF VERİCİ BİR İŞ
İşte bu ortamda, bayram haberlerinin monotonlaştığı ve zaten sıradanlaşmış bir hayatın içinde bir kadın gazeteci çıkıyor ve Başbakan’ın elini öperek bayram harçlığı alıyor. Mükemmel bir fikir, çok cesur bir gazetecilik ve insanı tebessüm ettiren keyif verici bir iş...
"Bu gibi işler Türkiye’de neden normal karşılanamıyor veya bir kesim neden böyle bir işe tepki gösterdi?" diye sorarsanız... Bunun basit cevabı da Türkiye’nin artık fena halde vasat duruma gelmiş olduğudur. Gündelik hayatı vasatlaştırılmış, ilgi çeken, fark yaratabilen hiçbir yeniliğin kabul edilmediği bir ortamda, farklı olmaya çalışana hemen kural dışı, ahlaksız, geleneklere karşı gibi ilk bakışta güçlü gibi gözüken ama biraz yakından incelendiğinde içleri tamamen boş kavramlardan oluşan bir tavırla karşı çıkılıyor.
Herkesin toplumdaki vasatizme uyumlu olması, herkesin hizaya gelmesi isteniyor.
YANDAŞ MEDYA SULTAN’A MESLEKİ DEĞİL DİNİ AÇIDAN DESTEK VERDİ
Muhabire destek veren medyanın da aslında bugünkü Türkiye’nin vasatizme düşmesine en büyük katkısı olan ve sadece varlıklarıyla bile vasatı çağrıştıran ve vasatın kurallarını koyan medyadan olduğunu da unutmayalım.
Onlar ise harçlığın bir dini bayramda alınmasıyla sınırlı tutuyorlar desteklerini.
Bu tavırlarıyla da vasatizmin dinselleşme süreçleriyle bağlantısının en net göstergesi halindeler. Yani onların desteği bir ilkeye, fark yartma çabasına destekle alakalı değil. Bu işin bir dini bayramda yapılmış olmasının verdiği huşu içinde veriyorlar desteklerini, yani bayram harçlığı işine karşı çıkanlar da destek verenler de bir ahlak çubuğunun farklı uçlarından tutmuşlar farklı nedenlerle de olsa o çubuğu sallamaya ve ahlakçı söylemlerle bir gazeteciyi daha vasata çekmeye çalışıyorlar.
BİZLER ASLINDA ÇARESİZİZ
Yani karşı çıkanlar, uzun zamandır içeriği boşaltılmış ve artık ne olduğu belli olmayan bir gazetecilik etiğinin, diğerleri ise dini bayramda gelenekler kalkanının arkasına saklanarak ahlakçılık yapmaya ve gazeteciyi vasatlık batağına çekmeye çalışıyorlar. Vasatın mutlak hâkimiyetini kurmuş olduğu bugünkü ve benzer ortamlarda benim gibi insanların yapabileceği fazla bir şey yok. Bizler aslında çaresiziz.
SULTAN AKTEN’İ TEBRİK EDİYORUM
Ben elimden gelen tek şeyi yapacağım; harçlık işini gerçekleştiren Sultan Akten arkadaşı tebrik ediyorum. Başta dediğim gibi keşke bir gazeteyi şu anda yönetiyor olsaydım da onunla çalışmak imkânına sahip olsaydım.
Şunu da unutmayın, bir ülkede vasatın hâkim oluşunun en trajik sonucu, mizah duygusunun tamamen kaybolmaşıdır, bazı gelişmelere tebessüm etmek yerine kızarak ağzı köpüklü öfkelerle bakmanın gelip yerleşmesidir.