HANUT MESELESİ ORAY EĞİN'İN BAŞINA BÜYÜK DERT OLDU!

Akşam Gazetesi Yazarı Oray Eğin, hanutçu gazetecileri teşhir edince bakın nasıl bir sorun yaşadı?

Hanut meselesi yüzünden arkadaşlarımla aram açılıyor

Geçenlerde bir arkadaşım aradı ve ’Bu meseleyi bir konuşmamız gerekiyor’ dedi, ’Ölçünün kaçtığı, hayatını ’hanut gezi’ etrafında çeviren gazetecilerin varlığı ve eleştirilerinde haklısın. Ama ’Hiçbir şeye gidilmez’ demek de çok doğru gelmiyor bana’ dedi.

Takip eden günlerde daha çocuk yaşta eline düştüğüm ve beraber çalışma fırsatını bulduğum Yazgülü Aldoğan’dan arka arkaya twit’ler aldım bir de. ’Hanut geziyle’ gördüğü Güney Afrika izlenimlerini duyuruyor, bir başka ’hanutla’ da bugünlerde Tokyo’ya gitmeye hazırlandığını söylüyordu.
’Vallahi benim alınterim beni ancak Erdek’e götürüyor’ diye de not düşmüş.
Yazgülü Aldoğan bu ülkenin simge olmuş gazetecilerinden biridir. Ayrıca son zamanların en çok satan kitaplarından birinin de yazarı. Alınteri onu ancak Erdek’e götürüyorsa bu ancak Türk Basını’nın ayıbı olabilir.
Kendisi ayrıca bu mesleğin dersini de üniversitede vermiştir. O yüzden amacım onunla polemiğe girmek değil; sadece kendi pozisyonumu biraz daha açıklamak istiyorum.

Bir kere hemen söyleyeyim: Dünyayı gezmek, bir şehirden bir başkasına gitmek öyle sanıldığı ya da gözde büyütüldüğü kadar masraflı bir şey değil. Ne şartlarda gezmek istediğinize bağlı. Artık pek çok ucuz havayolu İstanbul’dan yolcuları dünyanın başka noktalarına bağlıyor. İnternet’te küçük bir turla sayısız kalma seçenekleri var: Ev kiralamak, ev değiştirmek, ucuz oteller, pahalı otellerde son dakika fırsatları vs...
Hep söylüyorum: Hanut geziye alışık olsa bile gazetecinin eli arada sırada cebine girecek, girmeli, kendi parasını harcamaya başlamalı.
Zira gerçekten de ölçü kaçtı, kaçıyor. Bu köşede zaman zaman ’hanut gezi’ sonucu yazılmış yazıları deşifre etmeye çalışıyorum. Gerçekten kim kaleme alırsa alsın birer basın ayıbı, aleni reklam ve ciddi bir etik ihlali çoğu. Zira eskiden bu tür davetler gerçekten ucunda birer haber olduğu için kabul görülebilirdi; ama şimdi içecek firması Güney Afrika’ya ya da çimento firması Japonya’ya götürüyorsa bu düpedüz gazeteciye ’tatil ısmarlamak’ değil mi?

İşte burada durup düşünülmesi gerekiyor.
Daha evvel de söyledim. Basın davetlerinin tamamına karşı değilim. Ancak birkaç ölçü olmalı: Haber değeri ve kamu yararı taşıyor mu bu davet? Belki masrafların bir kısmı kurumlar tarafından karşılanmalı. İdeali gazetelerin gazetecilerin bütün masraflarını ödemeleri ancak Türk Basını’nın ekonomik yapısı buna hiç mi hiç uygun değil. Yedirip içirip bir de spa masrafını sponsor firmaya ödeten gazeteciler bir anlamda rüşvet almış olmuyor mu; buna dikkat edilmeli.

Bir de kuşkusuz bu davetin önemi tartılmalı: Gerçekten gazetecinin kendi kendine erişiminin güç olacağı bir organizasyonun kapısı mı açılıyor bu davetlerle; bir basın toplantısı, bir özel görüşme, birebir söyleşi fırsatı gibi...
Otel daveti, restoran tanıtımı gibi yazılarda ise davet kabul etmenin hiçbir özrü olamaz. Bu işin doğasına aykırı zaten; bütün dünyada da yemek ve gezi yazarlarının masrafları ya kendi ceplerinden ya kurumları tarafından karşılanıyor.

Bazı davetler gazeteciler tarafından reddedilmeyebilir: Bir CEO’nun, bir işadamının çok sınırlı sayıda insana özel bir organizasyonudur mesela. Hem profesyonel hem de insani ilişkiler gereği geri çevrilemeyebilir. Bu isimlerle bu gibi gezilerde kurulan samimiyet sayesinde ileride habere erişim de kolaylaşabilir; bu insanlar sonuçta aynı zamanda haber kaynağı ve samimiyet gazeteciye ayrıcalık sağlar...

Bu gibi durumlarda da iş gazetecinin vicdanına düşüyor. Bir hanut gezinin ardından hemen o firmaya övgüler düzmek kabul edilemez; bunun adı ne yazık ki gazetecilik değil.

Zaten asıl mesele de bu: ’Hanut gezisine’ gitmek mesele değil, o gezinin ardından ne yazdığın önemli. Güney Afrika’ya gidip içecek firmasına övgüler düzmek, o içecek firmasının adıyla ’arkadaş grubu’ oluşturuyorsan çok aşağılık bir şey yapıyorsun demektir. Ama ’sporda sponsorluk’ konusunu yazdın diyelim; arada bir fark var.
Gidilen hanut gezilerden gazetelere yansıyan şehir izlenimlerini de hiç mi hiç anlamıyorum ayrıca. Bu yazıların hepsi birbirinin karbon kopyası zaten. Okur için farklı haftasonu eklerini açıp aynı sanatçılarla yapılan söyleşileri okumak gibi bir durum; niye her gazetede Güney Afrika yazısı okumak zorunda kalayım ki?

Kendisini gerçekten çok sevdiğim, kendisini de sevdiğimi bilen Yazgülü Aldoğan’la karşılıklı yazışmalarımızda bana ’Ben içecek firması reklamı yapmıyorum, kendi gezip gördüklerimi yazıyorum’ dedi. Ben de karşılığında ’Ben olsaydım -gitsem bile- hiç yazmazdım’ dedim.

Sanırım bu aralar Japonya’yı da yazmaya hazırlanıyordur köşesinde ama takılmadan edemeyeceğim: Bence bu Japonya seyahatini ’yıllık iznin bir bölümü kullanma’ bakımından fırsat bellesin ve Tokyo’yu merak eden Posta okurlarına da benim yazılarımı tavsiye etsin!

Bir övgü bir hatırlatma
YILMAZ ÖZDİL
ÖVGÜ:
Yılmaz Özdil çok iyi bir köşe yazarı; katıl katılma ne yazarsa yazsın güzel yazıyor, derdini çok net ifade ediyor. İnsanı tepkisiz bırakmayacak kadar iyi yazıyor hem de. Fakat Yılmaz Özdil artık sadece bir köşe yazarı değil. Geçen gün Özdemir İnce aslında Ertuğrul Özkök’ün içinde bir romancı olduğundan bahsetti ya... Yılmaz Özdil’in içinde de bir filozof/sosyolog var... Son zamanlarda tarihe kalacak mükemmellikte denemeler kaleme alıyor. ’Metrobüs’ yazısı bir başyapıttı; bu yazı aşılamaz diye düşünürken geçen günkü ’Rakı’ yazısını okudum... Bu yazılar aynı zamanda Türkiye’nin kısa tarihi... Adeta Roland Barthes’ın ’Mitolojiler’inin günümüze uyarlanışı... Umarım bir süre sonra kitap olur...

HATIRLATMA: Hıncal Abi’nin ’Yılmaz Özdil takıntısı’ nereden geliyor bilmiyorum ama her fırsatta Özdil üzerinden Star Haber’i vurmaya çalışıyor. Geçen gün yine ana haberlerden bahsederken mutfağında Özdil’in olduğu Uğur Dündar’la Star Haber’i artık izlemediğini söylemiş. Çünkü magazine düşmüşler... Ne kötü bir eleştiri birini ’magazine düşmekle’ itham etmek, dahası kolaycılık... Star Haber bugün Türkiye’nin en çok izlenen ana haber bülteni olmakla beraber en çok saldırıya uğrayan da bülteni. Bir yanda dinciler saldırıyor, bir yandan ’gizli el’ belaltı oyunlarıyla vurmaya çalışıyor, Star Haber’e gizli tanık gibi komplo kuruyorlar, muhalefetin kalesi olduğu için de herkesin hedefinde. ’Magazine düşmüş’ olsa organize bir şekilde uğraşılır mı Star Haber’le? Hıncal Abi’ye hatırlatırım.