Hangisinin sloganı haklı ve doğru? Yıldırım mı, İmamoğlu mu?

Habertürk gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca, İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi sonrasında, Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım’ın sloganlarını karşılaştırdı.

Habertürk gazetesi yazarı Nihal Bengisu Karaca, İstanbul seçimlerinin iptal edilmesi sonrasında, Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım’ın sloganlarını karşılaştırdı.

31 Mart İstanbul seçimini kazanan Ekrem İmamoğlu’nun “Her şey çok güzel olacak” sloganı için, “ortaya söylenmiş ve muhalefetin kendi taraftarındaki hayal kırıklığını azaltmayı, demokrasiye duyulan güveni tamir etmeyi amaçlayan, kimseyi hedef almayan, siyasi olmakla beraber olabildiğince apolitik, geleceğe dair iyi bir şeyler söylemeyi hedefleyen slogan var” diye yazan Karaca, şöyle devam etti:

“Diğer tarafta ‘Çünkü çaldılar’ diyen, karşıtını hırsızlıkla, oy çalma gibi ciddi bir suçla itham eden ama bunu yaparken hukuki delilini göstermeyen bir slogan var. Ama ısrarla kabul görmesi bekleniyor.”

Yazısının devamında, “Bilindiği gibi YSK usulsüzlük, oy hırsızlığı gibi itirazlar nedeniyle iptal kararı vermiş değil. Ne kadar tartışmalı olsa da, sandık kurullarının yasalara uygun oluşturulmaması kararın gerekçesiydi” diye yazan Nihal Bengisu Karaca, gerekçelerini de tek tek sıraladı.

İşte Nihal Bengisu Karaca’nın yazısı:

“Tekrarlanacak İstanbul seçimlerini ve YSK’nın iptal kararını meşrulaştırmak isteyen iktidar bloğu, sürekli tekrarlanan bir slogandan destek alıyor: “Çünkü çaldılar…”

Enteresan değil mi?

Bir tarafta, “Her şey çok güzel olacak” gibi, ortaya söylenmiş ve muhalefetin kendi taraftarındaki hayal kırıklığını azaltmayı, demokrasiye duyulan güveni tamir etmeyi amaçlayan, kimseyi hedef almayan, siyasi olmakla beraber olabildiğince apolitik, geleceğe dair iyi bir şeyler söylemeyi hedefleyen slogan var. Ama şiddetle karşı çıkılıyor adeta şeytanlaştırılıyor.

Diğer tarafta “Çünkü çaldılar” diyen, karşıtını hırsızlıkla, oy çalma gibi ciddi bir suçla itham eden ama bunu yaparken hukuki delilini göstermeyen bir slogan var. Ama ısrarla kabul görmesi bekleniyor.

“Çünkü çaldılar” sadece bir grup sosyal medya trolünün buluşu olsaydı, “Trolün ağzı torba değil ki büzesin” deyip geçmeniz mümkün olabilirdi. Ama değil. Zira bizzat yüksek profilli siyasetçilerin ağzında bu ifade. Hatta şu cümle sarfedildi: "Neresinden bakarsanız bakın oy hırsızlığı açık ve seçik bir şekilde yapıldı. Bu hırsızlık YSK’da görüldü ve iptal edildi."

Oysa bilindiği gibi YSK usulsüzlük, oy hırsızlığı gibi itirazlar nedeniyle iptal kararı vermiş değil. Ne kadar tartışmalı olsa da, sandık kurullarının yasalara uygun oluşturulmaması kararın gerekçesiydi.

Dolayısıyla sorular muhtelif ve hiçbiri doğru dürüst cevaplanmış değil. Hemen akla gelenler şunlar:

Kamu görevlisi olmayanların sandık kurulu başkanı olması ayrı şeydir, hırsızlık ayrı. Kamu görevlisi olmadığı halde sandık kurulu başkanı olanların aynı zamanda oy hırsızlığı yaptıkları mı iddia edilmektedir?

- Oy hırsızlığı açık ve seçik yapıldıysa kim yaptı? Suç varsa suçlu da vardır. O halde, kaç kişi bu suçtan dolayı soruşturulmakta ve kovuşturulmakta? Suç maddi delilleri ile ispat edilebilmişse neden detayları ile kamuoyuna sunulmuyor? Suç tam olarak tespit edilememişse nasıl bu kadar keskin ithamlar yapılabiliyor?

- Oy hırsızlığı ithamından bağımsız olarak, sandık kurullarının yasaya uygun teşekkül edip etmediğini denetleme bağlamında sorumlu olanlardan istifası istenen var mıdır?

- Oy hırsızlığı ithamından bağımsız olarak, şimdi sandık kurulunda görev yapamayacağı ortaya çıkarılmış ve bu nedenle seçim iptali gibi radikal bir karar alınmasına vesile kılınmış kişiler arasında 24 Haziran seçimi ve 16 Nisan referandumunda da görev yapmış olanlar var mı? Eğer varsa bu durum bu iki seçimin sıhhatini de sorgulanır hale getirmez mi?

- Önce sandık güvenliğine dair onlarca teminat vermiş, sonra “Hayır sandık güvenliği diye bir şey yokmuş pardon” demiş ve verilen mazbatayı geri alarak seçim tekrarına giden bir iktidar partisi profilinin, muhatabını bir suçla itham edip delil gösterememesi sadece hukuk devleti açısından değil, belirli kurallara ve güvenliğe ihtiyaç duyan serbest piyasa açısından da sorun teşkil ediyor. Piyasaların rahatlaması, merkez bankasının yedek rezervlerinin bütçeye aktarılmasından çok daha önce, şu “güven verme” konusuna bağlı. Bunu görmek o kadar zor mu?”