HANGİ YAZAR HÜRRİYET.COM.TR'DE YAZMAK İÇİN ÜZERİNE PARA VERMEYE RAZI OLDUĞUNU AÇIKLADI?

"hurriyet.com.tr´de yazabilmek için cepten para bile verilir!" Bu samimi itiraf hangi yazardan geldi?

Köşemi bir haftalığına kocama veriyorum, o da kendi açısını anlatsın!

Türk mizahın ustalarından rahmetli Tekin Aral´ın kızı... Gerçek bir çılgın. Hatta deli. Ama iyi niyetli. Konuşurken de, yazarken de hiçbir süzgeci yok. hurriyet.com.tr´nin sevilen yazarlarından. Kendine has bir okuru var. Geçen gün yazdığı, "Alın size aldatma" yazısı benim son zamanlarda okuduğun en acayip aldatma hikayesiydi. Gerçekliği beni ürküttü. Ayşe Aral´ı buldum ve sordum, sordum, sordum...


Biraz geç oldu ama hoş geldiniz! Bir süredir hurriyet.com.tr´de yazıyorsunuz...


- Hoş bulduk! Ben hep yazıyordum ama kendim için yazıyordum, sonra yazdıklarımı başkalarıyla da paylaşmaya karar verdim. Fatih Çekirge´den randevu aldım, yazılarımı okudu, beni bir süre oyaladı. Sonra galiba yazılarımdaki samimiyet onu etkiledi, "Gel başla" dedi...


Neden hurriyet.com.tr?


- Sen sebep oldun Ayşecim...


Nasıl yani?


- Bir konuyu tartışmaya açtın, gay hakem tartışmasıydı galiba ve hurriyet.com.tr´ye teşekkür ettin ve "En az gazete kadar okunuyor!" dedin, bende ampül yandı tabii...


O günden beri hayatınızda neler değişti?


- Yazı yazmaya başladığımdan beri mi? Bütün hayatım değişti. 5 ayda 5 yıllık okur edinmiş gibiyim. Ben egosu olmayan yazarım, zaten okurlarım, "Sen de bizim gibi bir kadınsın!" diyorlar, "Hastalıklarla mücadele ediyorsun, aldatılıyorsun, kocanla mal mülk için birbirine düşüyorsun, parasız kalıyorsun!" Seviyorlar bu halimi. Sahici geliyorum onlara...


"İyi yazmış mıyım, yazmamış mıyım?" diye depresyona girdiğiniz oluyor mu?


- Yok valla. O kadar çok depresyona girdim ki şu hayatta, yazılarım konusunda da giremeyeceğim. Altından kalktığımızı düşünüyorum.


De´leri da´ları bazen bitişik yazıyorsunuz...


- İki tane editörüm var, okur-editörler, üniversitede hocalar güya, yazıları yayınlanmadan onlara gönderiyorum ama görmüyorlar demek ki...


Para kazanıyor musunuz?


- Yok ya, ne parası! Karikatüristime cebimden para ödüyorum. Ama hurriyet.com.tr´de yazabilmek için cepten para bile verilir!


Eğitiminiz?


- High School, sonra Beyoğlu Anadolu. Üniversite sınavında Bilkent´i kazandım. Babam, "Ankara uzak" dedi, beni Londra´ya yolladı! İşletme okuyordum ki... Eski kocama aşık oldum, ama nasıl aşk, bir an ayrı olamıyoruz. Babamın yolladığı okul taksidiyle Harrods´dan kendime çeyiz düzdüm, annemi aradım ve "Türkiye´ye geliyorum, üniversite filan okumayacağım, evleniyorum!" dedim. Kıyamet koptu ama dinleyen kim?


Yaş kaç?


-19.


Babanızın tepkisi?


- Bizim ailede anne otoritedir, "Bayan Rottenmeier" (Heidi'deki otoriter mürebbiye) derim ben ona, baba ise lokum gibiydi, bir öpücükle her şeyi yaptırabilirdim. 7 yaşında kalbimin delik olduğu anlaşılıyor, o günden beri sağlık sorunları peşimi bırakmıyor. Bunun da etkisi vardır tabii. Bana her konuda koşulsuz şartsız destekti. Evlenmeme de ses çıkarmadı. Hamileliğim bile babamın kucağında geçti, hamileyken sırtımı kaşırdı, ayaklarıma masaj yapardı. Tahmin edersin ki, onu kaybedince inanılmaz büyük bir travma yaşadım.


Kalbinizde pil var yanılmıyorsam, yazılarınızdan biliyorum...


- Ya o da var bende! Kalbim düzensiz atıyordu. Bu, panik atağa yol açtı, bir süre sokağa çıkamadım, hep öleceğim gibi geliyordu. Ritm bozukluğum düzelsin diye bir operasyon geçirdim ama bir komplikasyon oldu, nabzım 140´tan 40´a düştü, kalbime pil takmak zorunda kaldılar. Fakat gel gelelim, o kalp pili de, beni çok sevmedi, vücudumdan çıkmak istedi, akmaya başladı...


Nasıl yani?


- Bir sabah baktım, tam pilin üzerinde küçük bir delik var, açılmış, kaşımışsın da açılmış gibi. İlerleyen günlerde daha da açılmaya başladı ve bir sıvı akıyor. "Kapanır" dediler, "Ama kapanmazsa, bu pilin oradan alınması lazım..."


O zaman evlisiniz, kocanız var...


- Tabii tabii en büyük destek de o. Ama kocadan da utanıyorsun, akan pilli bir kadınsın! Bazen, "Belki de hak ettim aldatılmayı" diyorum, kim ister yanında pili akan bir kadın? Gerçi sadece bir sene uğraştırdı o pil bizi, sonra 10 sene bir şeyim akmadı! O arada, pilime mektup yazdım: "Ben de sana bayılmıyorum, ama haddini bil! Benim göğsümden çıkarılırsan, hoş şeyler yaşamayacaksın. Bir kere ben genç, güzel bir kadınım, geziyorum, seks hayatım var, enteresan şeylere tanık oluyorsun. Benden çıkarılırsa, ikinci el pil olacaksın ve yaşlı bir bedene takılacaksın. 90 yaşında bir moruğa mesela! Akma tamam mı?"


Pil, sözünüzü dinledi mi?


- Hayır. Amerika´da çıkarıldı, çok kolay bir operasyon da değildi. "Hasta, ameliyat masasında kalabilir" dediler, ama o kadar çok ölüm tehlikesi geçirdim ki, ben her şeye alıştım. Gördüğün gibi ölmedim, ikinci pilimle hayatımı sürdürüyorum.


Bikini giydiğinizde piliniz olduğunu anlaşılıyor mu? Yani pil, dışarıdan fark edilen bir şey mi?


- Aaaa bikinili halim, evlere şenlik bir görüntü! Çok şaşırıyor insanlar bedenimi görünce. Uzuuuun bir kalp ameliyatı izim var, baştan aşağı, gözünü alamazsın. Sonra, aşağı tarafta bağırsak düğümlenmesi izim var, öyle bir ameliyat da geçirmiştim. Sol üst köşede eski pil izim, sağ üst köşede ise yeni pil izim. Ama hiçbir şey tangamı giymemi engelleyemez!


Ne zaman bütün bunlarla dalga geçmeye başladınız?


- Tamam yaşadıklarım ağır şeylerdi, bir süre kendine acıyorsun filan ama sonra bir gün fark ediyorsun ki, kendinle dalga geçmeyi öğrenmen gerekiyor. Yoksa hiçbir şeyin üzerine çıkamıyorsun. Hayata devam edeceksen, güçlü olacaksın. İnsanlar seni ti'ye almadan, sen kendini alacaksın.


Pilinizin baterisi bitmez mi?


- Bitiyor. 8 senede bir seni şarj ediyorlar, ben 4´üncü senedeyim. Bir pil doktorum var, Kamil Bey, şahane bir adam, beni sürekli takip ediyor. İçinde çip var gibi düşün. O benim pilimin kaç attığını uzaktan görebiliyor. Bazen, "Ayşe Hanım, maşallah geçen gün sabaha karşı kalbiniz 120 atmış, pek heyecanlanmışsınız, hayırdır!" diyor. Ben de, "Doktorcum size ne" diyorum, "Farz edin ki korku filmi seyrettim!"



Kızıma zarar vereceğimi düşünsem asla yazmazdım



Köşenizde kocanızın sizi nasıl aldattığını yazdınız. "Orantısız güç" kullandığınızı düşünüyor musunuz?


- Evet, orantısız güç kullandım ama bana yapılanların yanında hiç kalır! Ben onu köşede yazdım ama o benim sayemde köşeyi döndü!


Onun size cevap verecek bir köşesi yok...


- İstiyorsa, köşemi gelecek hafta ona vereyim, buyursun o da kendi açısını anlatsın...


Buna cesaretiniz var yani...


- Benim başıma gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi, her şeye cesaretim var. Benim köşemin olması bir avantajsa, onu da buyur ediyorum, köşemi bir haftalığına ona veriyorum. Ne isterse yazsın.


O yazı nasıl çıktı, bugüne kadar okuduğum en gerçek aldatma yazılarından biriydi. Orada, sizinleymişim gibi bir çırpıda okudum...


- Biz 3 yıldır mahkemelerde sürünüyoruz. Büyük aşkla evlendik, bir de şimdiki halimize bak. Rezil bir durumdayız. Ben ona boşanma davası açtım, o bana düzmece bir zina davası açtı. Sonra mal mülk için birbirimize düştük. Evlendiğimizde, babam tarafından alınmış Zekeriyaköy´de bir evim vardı. Kocam o evi sattı, üzerine para koydu ve yeni bir ev aldık. Boşanırken de evi kendi üzerine aldı, ben tabii "Benim hakkım ne olacak?" dedim.


"Güllerin Savaşı" gibi...


- Evet aynen o filmdeki gibi, bir tek avizelerden düşmediğimiz kaldı! Bu üç sene benim için çok zor geçti, bir davayı kazandım, bu hafta diğer davalar başlıyor. Etrafta aldatma hikayeleri konuşulurken, "Alın size aldatma" diye yazıverdim, planlı da değildi, içimden akıverdi...


Üçüncü kişi çıktığına göre, sizin ikinizin arasında bir sorun, yolunda gitmeyen bir şey olması lazım...


- Valla, bazen özel bir sorun gerekmiyor! Rahat batıyor erkeklere. Değişiklik arıyorlar. İlla bir ilişki değil, farklı bir bedenle seks yapmak. Belki içkili bir anındaydı, arkadaşlarıyla kakara kikiri yapıyordu, bir anda oldu bitti. Sonra kadın, yapıştı kaldı. Bulmuş, evli, paralı bir adam, bırakır mı? Belki bir kere diye başlayan bir şey, bir ilişkiye dönüştü. Bana en çok koyan, hadi bu haltı yedin, kadın da kapımıza dikildi, bana bu kadar pespaye bir durumu yaşattıktan ve karşılıklı "Başımıza bu nasıl geldi?" diye ağladıktan, ben onu affettikten sonra o kadına bir daha nasıl gidersin? Artık çüş!


Bari, "Rakibem düzgün bir şey olsaydı" diyor mu insan?


- Düzgün birini istemezdi ki. Duruşuyla, aklıyla, görüntüsüyle, eviyle, yemeğiyle, sosyal çevresiyle en düzgünü yanındaydı. O, düzgününden sıkıldı. Belki fazla dominant olmam onu sıktı. Nereye gitsem ilgi çekiyorum, ağzım laf yapıyor. O tip birini istemedi, sözünü geçirebileceği, ezik birini istedi. Aynı tarz kadınlarla aldatmıyor erkekler...


Peki "Bu yazı, kızıma zarar verebilir" diye düşünmediniz mi? Neticede ergenlik çağında bir kızınız var, arkadaşları var, çevresi var...


- Ben akıllı bir kadınım, kızıma zarar vereceğimi düşünsem, asla yazmazdım. Boşanma esnasında yaşadığımız şeyler onu huzursuz etti ama bu yazı etmedi. Açık açık konuşuyoruz biz, "İnsanlara faydalı olacaksan yaz" diyor. Anne kız gibi değil, iki kadın gibi tartışıyoruz. Son derece objektif bakıyor, taraf tutmuyor. "Bu, sizin ikinizin arasındaki bir mesele. Sen annemsin, o da babam. Bu da hiç değişmeyecek, ikinizi de seviyorum" diyor. Babasıyla arası çok iyi, hatta babasına aşık, benden daha çok sever babayı. Bu tür yazılar onların ilişkisini asla bozamaz.


Anladığım kadarıyla, sadece aldatılmak koymamış size. En en en güvendiğiniz kişi tarafından yarı yolda bırakılmak koymuş...


- Tam da bu! Bütün hastalıklar bitmişti, 35 yaşında tam rahat edeceğimiz bir yaştaydık, hayatın keyfini çıkaracaktık. Kocam, benim babam gibiydi. Hep kol kanat gererdi. Birden biri, trafiğin ortasında, hiç beklemediğim bir anda, elimi bırakmış gibi hissediyorum. Hem de yolda karşıdan karşıya geçerken, her taraftan vızır vızır arabalar gelirken...


Peki insanın kocasını, babası gibi tarif etmesi sağlıklı mı sizce?


- 18 yaşından beri böyle dip dibe yaşayınca; kocan kolun, bacağın, her şeyin oluyor. Bazen eşin, bazen kardeşin, bazen baban...

Ayşe Arman/Hürriyet