HANGİ YAZAR HINCAL ULUÇ İÇİN "BU MESLEĞİN İÇİNE ETMEYİ ARTIK NE ZAMAN KESECEKSİN?" DİYE SORDU?!...

Hıncal Uluç,dün Vatan gazetesinde gördüğü bir fotoğrafın kullanılma şeklini eleştirerek Tayfun Devecioğlu'na "Yapmayın.Vatan'ı sahiden 10 kuruşa satmayın" diye yazmıştı.Cevap Tayfun Devecioğlu yerine Vatan'ın bir köşe yazarından geldi...

10 paralık itibarı kalmayan yazar!

Beyefendiyi, yanında gezdirip şöhret yaptığı sözde "manken" kızlardan tanırsınız... Onları kucağına alıp poz vermekten, o gece kulübü senin, bu bar benim dolaşmaktan çekinmez... Her nedense kızlar, "Aaaa vaallllaaa onunla sadece abi-kardeş gibiyiz, aramızda hiçbir şey yok ayooll" diye demeç verirler ama beyimiz gazetecilerin kulağına fısıldar:

"Yeni sevgilim. Büyük bir aşk yaşıyoruz..."

Aynı beyefendiyi lüks otellerden de bilirsiniz... Hani geceliği 9 bin dolar olan bu otellerden davet alır, gider oralarda beş kuruş para ödemeden beyler-paşalar gibi yaşar da sonra okurlarına tavsiyede bulunur:

"Gecelemek için paranız yoksa bile, gidin görün bu oteliiii! Muhteşem! Görmeyen Türk vatandaşı, cahil kalmaya mahkûmdur!"
Sanki pazarladığı otel değil de Arkeoloji Müzesi´dir mübareğin! Kaldı ki; bugün müzelere bile bedava giremezsiniz!

Daha bitmedi:

Aldığı her davete gider... Sinema, tiyatro, konser, lokanta, yurt içi-yurt dışı gezi fark etmez...

Tek şartı vardır: Beleş olacak...

Eğer bu şart yerine geliyorsa; "Abbas yolcu"dur ve nereye gittiği hiç önemli değildir!

Kendi parasını ödeyip seyrettiği filmleri yerden yere vurur da; bugüne kadar beleş içtiği zehre bile "kötü" dediği duyulmamıştır.
Ama "Yavuz hırsız ev sahibini bastırır" deyişinde olduğu gibi cevabı da hazırdır:

"Beni bir yemekle, bir geziyle satın alacak adam daha anasından doğmadı. Bu yüzden bu tür davetlere katılmayan gazetecileri anlamıyorum. Demek ki satın alınabileceklerini düşünüyorlar."

Diyelim ki beyefendi evinde arkadaşlarını ağırlayacak ve maç seyrettirecek...

Hemen çevredeki kebapçılara telefonlar açılır, sofralar beleşe donatılır...

Meşhur olmak isteyen yeni yetme bir şarkıcı da koşa koşa gelir ve bu topluluğa bedava şarkı söyler...

Çünkü kebapçı da, şarkıcı da bilir ki; ertesi gün beyefendinin babasının malı olan köşede çarşaf çarşaf reklamları yapılacaktır!

***

Geçenlerde rahmetle andığımız Sedat Simavi´nin genç gazetecilere verdiği "Kalemini kır, ama asla satma" öğüdünü, o kendi gazetecilik anlayışında "Niye kırıyorsun kalemini, enayi misin? Sat, keyfine bak!" olarak değiştirmiştir.

İşin ilginci de herkes ondan Azrail görmüş gibi korkar... Kimse, "Neden gazeteciliği on paralık hale düşürüyorsun?" diye hesap soramaz...

Çünkü bilinir ki beleş geziler, yemekler, davetler için methiyeler düzen o kalem, sahibinin ayağına basılması durumunda makineli tüfeğe dönüşür. Hedefteki kişiyi öldürünceye kadar susmaz.

***

Tanımakta pek de zorlanmadınız değil mi bu "yazar"ı...

Eğer hâlâ çıkartamadıysanız ben söyleyeyim: Hıncal Uluç!

Dün oturmuş; tanıtım için 9 günlüğüne fiyatını 10 kuruşa indiren VATAN´ı yerden yere vurmuş... Ama patronundan aldığı bu emri yerine getirmekte gecikince, komik duruma düşmüş. Onun "10 kuruşluk satış fiyatıyla dalga geçtiği" gün VATAN´ın satış fiyatı tekrar 25 kuruşa yükselince, beyefendinin yazdıkları havada kalmış!

Neymiş; VATAN elinden düşüremediği, en çok okuduğu gazeteymiş de 10 kuruşa düşünce itibarını on paralık etmiş!

***

Sen üzülme, dertlenme Abbas... Gez gezebildiğince!

Onurunu, meslek ilkelerini satmadı ki VATAN, neden itibarını kaybetsin...

Sonuçta bizimki bir tanıtımdı, geldi geçti!