HANGİ YAZAR, HANGİ KADIN GAZETECİYE O DA HÜLYA AVŞAR'LAŞTI, SÜREKLİ ET GÖSTERİYOR DEDİ?.. İŞTE TEPKİ ÇEKEN "BACAK FOTOĞRAFI"!..
" ....gözümüzün önünde Hülya Avşar'laştı. Bize sürekli et gösteriyor. İnsan neden bu sonucun ısrarlı tekrarına rağmen kendi de bu 'etli' pozlarda ısrar eder?" diyerek ünlü köşe yazarına yüklendi.
Dünkü Hürriyet Pazar'da Ayşe Arman'ın, Şerif Mardin'le yaptığı bir röportaj yayımlandı.
Şerif Mardin'in söyleyeceklerini her zaman, hele bu zamanda çok okumak isterim, ama ilk gözüme çarpan ikilinin büyük açılmış fotoğrafı oldu.
Peşinen söyleyeyim: Ayşe'yi her zaman güzel ve seksi buldum. Hiç öyle Hıncal Uluç gibi yok niye gitti Dubai'ye de, evlenip çocuk yaparak mesleğini bitirdi de, hiç oralarda değilim. Hayatın her döneminde öncelikler başkadır.
Ayrıca da hâlâ onun iyi röplerinin olduğu Hürriyet Pazar'lar, pas geçtiklerine fark atıyor. Hâlâ 'popüler röportaj' dendi mi bir numara. Ha yapmıyor mu D&R'ları inanılmaz bir şekilde DNR (Bir editörlük müessesesi de mi yoktur koca Hürriyet'te) yapıyor.
Ama geçtik editörü bizzat yazıişleri müdüründe gördük işte: Oğuz Özerden'in 'leitmotif'i oluyor Balçiçek Pamir'in 'light bir motif'i!
Ayşe Arman, en baştan beri, röportajlarında görüntü olarak da var oldu. Belki onu alımlı bulduğumdan, belki taklitlerinde eğreti durmasına rağmen o kendine yakıştırdığından, Ayşe'nin resimli olmasından da hep memnundum ben.
Fakat geçen yıllar içinde bu resimlerde net bir değişiklik göze önce çarpmaya, sonra batmaya başladı. Ayşe'nin eskiden haşarı, zıpır, spor bir seksapeli vardı. İp bileklikler giderek avize küpelerle, iddialı altın (ya da gibi yapan) kolyelerle yer değiştirdi. Jüri üyeliği sırasında da çok barizdi, bir tişörtle (hatta en çok onunla) seksi olabilen havalı genç kadın, kendinden bir Dubaili CEO eşli zengin abiye abla çıkarmıştı.
Dekolteye bayılırım. Ama bu işin püf noktası tek tarafa abanmaktır. Bknz Gülse Birsel. Şahane bir elbiseydi atv gecesinde giydiği. Dekolte mideye vurmuş ama etekler de yerde.
Ha mini mi giyiyor, o zaman da ufacık bir kol takıyor.
Halbuki Ayşe Arman, gözümüzün önünde Hülya Avşar'laştı. Bize sürekli et gösteriyor. Bu da genellikle fotoğrafların azizliğinden, her defasında kendisinin de bir sonraki gün pişmanlığını dile getirdiği üzere, kalın bir kol/bacak/ayak bileği ya da 44 numara çıkmış ayaklar şeklinde tezahür ediyor. Bu defa en büyük keleği bacaklar atmış. Ayşe'nin orijinali böyle değil, biliyoruz, ama bize sunulan bu. Tuhaf olan da şu: İnsan neden bu sonucun ısrarlı tekrarına rağmen kendi de bu 'etli' pozlarda ısrar eder?
Galiba cevabı Şerif Mardin röportajında buldum! "Ya biz farkında bile olmadan, gittikçe etek boyları uzarsa..." diyen soruda... "Eğer benim hayat tarzım değişmek zorunda kalacaksa, Boğaz'da istediğim gibi içki içip balık yiyemeyeceksem, istediğim gibi giyinemeyeceksem ben ne yapacağım?" diyen soruda... Bambaşka şeyler anlatan Şerif Mardin'den çıkarılan "Geleceğinin tehlikede olduğunu düşünen kadınlar haklı" başlığında...
Belli ki Ayşe de gidişattan endişelenenlerden. Belki psikolojik bir şey: Ya beni kapatmaya kalkarlarsa diye giderek inatla kendini açıyor olabilir mi?
Bu endişeye sahip pek çok kadın tanıyorum. Böyle bir korku anlaşılır bir şey, Şerif Mardin de bunu diyor, 'haklılık' dediği o. Tabii ki ben de Boğaz'da balık yiyip rakı/şarap içemezsem deliririm, ama böyle bir şeyin asla olmayacağını düşünüyorum. Kıyafetime de asla karışılmayacağını. Belki ben safım, salağım, 'günümü göreceğim'! Ama elimde değil, bu konuda bir korku duymuyorum.
Benim korktuğum, o Ozan Arif'ler, İsmail Türüt'ler, klipçi mahluklar ve benzerleri. "Ogün öyle desinler/Bugün böyle desinler/Fatihalar Yasinler/Bitmez Karad
Şerif Mardin'in söyleyeceklerini her zaman, hele bu zamanda çok okumak isterim, ama ilk gözüme çarpan ikilinin büyük açılmış fotoğrafı oldu.
Peşinen söyleyeyim: Ayşe'yi her zaman güzel ve seksi buldum. Hiç öyle Hıncal Uluç gibi yok niye gitti Dubai'ye de, evlenip çocuk yaparak mesleğini bitirdi de, hiç oralarda değilim. Hayatın her döneminde öncelikler başkadır.
Ayrıca da hâlâ onun iyi röplerinin olduğu Hürriyet Pazar'lar, pas geçtiklerine fark atıyor. Hâlâ 'popüler röportaj' dendi mi bir numara. Ha yapmıyor mu D&R'ları inanılmaz bir şekilde DNR (Bir editörlük müessesesi de mi yoktur koca Hürriyet'te) yapıyor.
Ama geçtik editörü bizzat yazıişleri müdüründe gördük işte: Oğuz Özerden'in 'leitmotif'i oluyor Balçiçek Pamir'in 'light bir motif'i!
Ayşe Arman, en baştan beri, röportajlarında görüntü olarak da var oldu. Belki onu alımlı bulduğumdan, belki taklitlerinde eğreti durmasına rağmen o kendine yakıştırdığından, Ayşe'nin resimli olmasından da hep memnundum ben.
Fakat geçen yıllar içinde bu resimlerde net bir değişiklik göze önce çarpmaya, sonra batmaya başladı. Ayşe'nin eskiden haşarı, zıpır, spor bir seksapeli vardı. İp bileklikler giderek avize küpelerle, iddialı altın (ya da gibi yapan) kolyelerle yer değiştirdi. Jüri üyeliği sırasında da çok barizdi, bir tişörtle (hatta en çok onunla) seksi olabilen havalı genç kadın, kendinden bir Dubaili CEO eşli zengin abiye abla çıkarmıştı.
Dekolteye bayılırım. Ama bu işin püf noktası tek tarafa abanmaktır. Bknz Gülse Birsel. Şahane bir elbiseydi atv gecesinde giydiği. Dekolte mideye vurmuş ama etekler de yerde.
Ha mini mi giyiyor, o zaman da ufacık bir kol takıyor.
Halbuki Ayşe Arman, gözümüzün önünde Hülya Avşar'laştı. Bize sürekli et gösteriyor. Bu da genellikle fotoğrafların azizliğinden, her defasında kendisinin de bir sonraki gün pişmanlığını dile getirdiği üzere, kalın bir kol/bacak/ayak bileği ya da 44 numara çıkmış ayaklar şeklinde tezahür ediyor. Bu defa en büyük keleği bacaklar atmış. Ayşe'nin orijinali böyle değil, biliyoruz, ama bize sunulan bu. Tuhaf olan da şu: İnsan neden bu sonucun ısrarlı tekrarına rağmen kendi de bu 'etli' pozlarda ısrar eder?
Galiba cevabı Şerif Mardin röportajında buldum! "Ya biz farkında bile olmadan, gittikçe etek boyları uzarsa..." diyen soruda... "Eğer benim hayat tarzım değişmek zorunda kalacaksa, Boğaz'da istediğim gibi içki içip balık yiyemeyeceksem, istediğim gibi giyinemeyeceksem ben ne yapacağım?" diyen soruda... Bambaşka şeyler anlatan Şerif Mardin'den çıkarılan "Geleceğinin tehlikede olduğunu düşünen kadınlar haklı" başlığında...
Belli ki Ayşe de gidişattan endişelenenlerden. Belki psikolojik bir şey: Ya beni kapatmaya kalkarlarsa diye giderek inatla kendini açıyor olabilir mi?
Bu endişeye sahip pek çok kadın tanıyorum. Böyle bir korku anlaşılır bir şey, Şerif Mardin de bunu diyor, 'haklılık' dediği o. Tabii ki ben de Boğaz'da balık yiyip rakı/şarap içemezsem deliririm, ama böyle bir şeyin asla olmayacağını düşünüyorum. Kıyafetime de asla karışılmayacağını. Belki ben safım, salağım, 'günümü göreceğim'! Ama elimde değil, bu konuda bir korku duymuyorum.
Benim korktuğum, o Ozan Arif'ler, İsmail Türüt'ler, klipçi mahluklar ve benzerleri. "Ogün öyle desinler/Bugün böyle desinler/Fatihalar Yasinler/Bitmez Karad