HANGİ KÖŞE YAZARI 8 DAKİKA FARKLA BOMBANIN HEDEFİ OLMAKTAN KURTULDU?

Röportaj için geldiğim İstanbul'da, kendimi bir anda kabusun ortasında buldum...

Taksim’deki bomba beni ıskaladı ama...

Sekiz dakika farkla bombanın hedefi olmaktan kurtuldum! Evet, tam sekiz dakika farkla!
Röportaj için geldiğim İstanbul’da, kendimi bir anda kabusun ortasında buldum.
Bu kez bir pazar günü hedef alındı barış hayalleri, silahların susacağına dair umutlar...
Taksim Meydanı’ndan geçip Cihangir, Matara Sokak’taki bir kafeye oturduk.
Ve o sesi duyduk...
Bommm!!!
Herkes birbirine bakıyordu... Sokakta yürüyenler, evlerinin camından aşağı sarkanlar, esnaf...
İstanbul şoktaydı!
O an bir kez daha fark ettim nasıl bir ülkede yaşadığımızı...
Sanki üstümüzdeki kara bulutlar dağılmamaya yeminliydi... Sanki paranoya yakamızı bırakmamaya ant içmişti... Sanki yediden yetmişe herkes aşırı politize olmak zorundaydı...
Yarınımız hatta sekiz dakika sonramız belli değildi!
Patlamanın üzerinden birkaç dakika geçmişti ki, bir uğultu yükseldi... Herkes aynı yorumu yapıyordu: ’Bugün (dün) PKK’nın eylemsizliğinin son günü!’
Herkes terör uzmanıydı sanki... Siyaset bilimciydi... Politikacıydı...
Murat Karayılan’ın Radikal’den Ertuğrul Mavioğlu’na verdiği o röportaj konuşuluyordu Taksim’de...
Üzüntüm, korkum, hayal kırıklığım yerini tamamen şaşkınlığa bıraktı... Şaşkındım! Sokaktaki herkes Murat Karayılan’ın ne dediğini biliyordu. Öcalan’ın 31 Ekim’i işaret eden açıklamalarını...
Sanki herkes, her şeyi biliyordu!
Aklıma bir süre önce gittiğim Pakistan geldi. Gittiğimiz gün bomba patlamış ve 37 kişi ölmüştü. Bir Batılı edasıyla ’Vay be ülkeye bak! Kimsenin can güvenliği yok. Burada nasıl yaşanır!’ demiştim.
Sanki etrafımda gördüğüm tüm turistler de bana şimdi aynı ifadeyle bakıyordu...
Helikopter sesleri polis ve ambulans sirenlerine karıştıkça, yabancı gözler bizden yanıt bekleyen bakışlarla süzüyordu hepimizi...
Verecek yanıtımız yoktu!
Patlamanın hemen ardından polis Taksim’i kapattı. Fısıltı gazetesi ’Taksim Meydanı’nda ikinci bir patlama olacakmış, aman uzaklaşın!’ diye uyardı. O an’ın galibi yine ’paranoya’ydı...
Taksim İlk Yardım Hastanesi’ne doğru yürürken yolda sanatçı Hümeyra’yı gördük. Evinin yanındaki manavdan alışveriş yaparken duymuştu patlamayı. ’Bugün eylemsizliğin son günü. Çok feci, çok!’ dedi. Manavın sahibi öyle üzgündü ki... Ve öyle içtendi ki!..’ Ya Taksim’in en kalabalık saatinde patlasaydı? Offf of! Bu güzel ülkeyi yaşanmaz hale getirdiler’ dedi.
BDP Milletvekili Ufuk Uras ve eşi Zeynep Tanbay’la da karşılaştık. Onlar da şaşkın haldeydi. Birbirimize aynı soruları sorduk, ’Üstlenen oldu mu?’
Faili bulsak sonuç değişecekti sanki! Sorduk işte!..
Zeynep Tanbay, ’Murat Karayılan’ın açıklamaları ne kadar ılımlıydı oysa!’ dedi. Ufuk Uras telefona sarıldı. Olayla ilgili bilgi almaya çalışıyordu.
O sırada sosyal paylaşım sitesi twitter’dan ’acil kan ihtiyacı’ mesajları yağıyordu. Gazeteci kimliğimizi bıraktık, yurttaş olarak hastaneye koştuk, kan vermeye... Bizi gören polisler, ’Sağ olun ama kana ihtiyaç yok şu anda. Polis arkadaşlar da geldi, gönderdik onları’ dediler.
Geçmiş olsun demek dışında ne gelirdi ki elimizden!
Hastanenin önündeki orta yaşlı kadın transa geçmiş gibi kendi kendine konuşuyordu,
’Ne istiyorlar bu ülkeden? Ne istiyorlar?...’

Özlem Çelik/Akşam