Hangi kanalın gece spikerleri rahatsız?

Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.

KESKİN KALEM keskinkalem@medyaradar.com

HANGİ KANALIN GECE SPİKERLERİ RAHATSIZ?

Yıl 2022…
Yer Türkiye’de koca bir kanal…
Tacize varan hareketlerin artık on yıllarca geride kalmış olması gereken canım medyamızda,
bu da oldu.
Evet, hem de, iddiaya göre, çok üst düzey bir medya yöneticisi iddiaların odağında…

Sırdaşlar, açık konuşayım, beni en çok zorlayan yazılarımdan birini kaleme alıyorum şu an.
Çünkü adeta bir mayın tarlasında yürüyorum.
Kelimelerimi dikkatle seçiyorum, kimseyi zan altında bırakmamaya çalışıyorum.

Yazdıklarım kadınların beyanını esas alıyor.
Elimde ötesi bir kanıt yok, o nedenle de isim vermiyorum.
Yazıp yazmamak arasında çok gittim geldim ama, bir kadın yoldaşımın bile hayatını kolaylaştıracaksam, yazarım olur biter, dedim.
Klavyemin başına oturdum.
Verdiğim her detayı da dikkatle okumanızı rica ediyorum çünkü başka kanallar ve yöneticileri zan altında kalsın istemiyorım.

Sırdaşlarım, keskin kulaklarıma gelen bilgilere göre, bir kanalın çok üst düzey yöneticisi,
gece spikerlerine karşı tacize varan davranışlar içindeymiş.
Öyle ki, gece spikerleri iş için kanala gittiğinde, korkudan tir tir titrer olmuş.
Çünkü bu yönetici, genelde o saatte kanalda oluyormuş.
Ve bu spikerleri odasına davet edip, saatlerce havadan sudan, sohbet ediyormuş…

Bir, iki, üç…
Önce duruma çok anlam yüklemeyip, sohbetlere katılan spikerler, bir süre sonra sohbetlerdeki hal ve tavırlardan rahatsız olmaya başlamış.
Ve kendi aralarında konuşmuşlar.
Öyle ki, rahatısızlıklarını artık açıktan ifade eden olmuş.
Bazı spikerlerin gündüze geçmek için diğer yöneticilerle konuştuğu bile iddia ediliyor.

Daha fazla detay vermek istemiyorum.
Bu kanal nispeten yeni açılan, yabancı sermayeli bir kanal.
Umarım bir gün, ekmek korkusu olmadan, bir spiker emekçi yaşadıklarını anlatır.
O gün gelirse, bilsinler, arkalarındayım!

YENİÇAĞ’DA NELER OLUYOR?

Aylardır yazıyorlar, yazıyorum…
Kağıt ölüyor, gazetelerin ruhuna el-Fatiha diyorum…
Binlerce emekçinin işi tehlikede diye çığlık atıyorum ammaa…
Ne çare…
Geliyor gelmekte olan…

Sırdaşlarım, artan kağıt ve diğer maliyetlerin önemli bir kurbanı var: Yeniçağ gazetesi.

Muhalif cenahta duran bu değerli gazete, maalesef maliyetlere yenildi.
Gazete küçülme ve bölgesel yayıncılığa geçme kararı aldı.

CHP lideri Kılıçdaroğlu gazetenin Ankara bürosunu ziyaret etti ve şu açıklamaları yaptı:
"İktidar sahipleri özgür medyaya tahammül edemiyor çünkü gerçekleri duymak istemiyor. Gerçekleri görmek istemiyorlar. Bunun yerine özgür medyayı nasıl susturabiliriz, nasıl yayın yapamaz hale getiririz noktasında arayış içindeler. Basın İlan Kurumu'ndan RTÜK'e kadar pek çok alanda baskı ve sansür uygulanıyor. Basın hürdür, sansür edilemez temel kuralı varsa da bu temel kuralın uygulanmadığını görüyoruz. Bunun aksine uygulanan cezalar, televizyon kanallarında yayınların sansürlenmesine kadar pek çok örnek verilebilir. Dağıtımın tekelleşmesi de bu tekelin iktidar sahipleri tarafından kontrol edilmesi ciddi bir sorundur. Gazeteleri dağıtsalar bile bir gazeteyi görünür kılmamak için maalesef önemli bir çaba sarf ediyorlar. Bunun da farkındayız. Ancak bütün bunların hepsini düzelteceğiz inşallah"

Sayın Kılıçdaroğlu, iktidar baskısı, dağıtımın tekelleşmesi gibi önemli ve haklı noktalara değinmiş.
Ammaaaaaaaa ben, müsaadenizle yine kulağı tersten tutacağım ve bir süredir muhalefet medyasıyla ilgili sorduğum bazı rahatsız edici soruları yineleyeceğim sırdaşlar.
Koca CHP ve diğer muhalefet partileri, medyasını neden yaşatamıyor?
Muhalefete destek veren iş adamları nerede?
Çok mu zor medyaya kaynak bulmak?
Gazetecilere onurlarını koruyacak maaşlar vermek?

İBB CHP’ye geçtiğinde en çok muhalif medya çalışanları sevinmişti.
Çünkü AK Parti’nin İBB üzerinden medyaya verdiği destek efsaneleri kulislerde yıllardır dolaşıyordu…
Ama ne oldu?
İmamoğlu ve Ongun kendi medyalarını kurmanın peşine düştü.
Bazı muhalif trol gazetecileri ya da sosyal medya hesaplarını paraya boğdu.
Sonuç?
Muhalif medyada yaşanan sefalet emin olun hiçbir yerde yaşanmıyor.
Öyle maaşlar duyuyorum ki kulaklarıma inanamıyorum.
Ve kol kırılıyor, yen içinde kalıyor.
Üç beş şöhretli gazeteci- tüm kazandıkları paraya rağmen- dışında kimse şikayet etmiyor.
Evinin kirasını ödeyemeyen emekçiler var, biliyorum, ama seslerini duyan yok.

Nevşin Mengü’sü, Cüneyt Özdemir’inden, ağlama sırası bir türlü gerçekten mağduriyet yaşayan emekçiye gelmiyor.
Meslek örgütleri, medyada yaşanan ücret dramını, eşitsizliği yeterince dile getirmiyor.
Ombudsmanlık makamı icat ediliyor, ancak lüks ayakkabılarıyla poz verip, reklamlarda oynayanların ‘işsizlik’ dramı konuşuluyor.
Kovulan, tazminatını alamayan, tüm yükü çekip de emeğinin hakkını alamayanın sesi duyulmuyor.
Gazetelere teker teker kilit vurulurken, gazeteciler işsizlikle boğuşurken, bence başka söze gerek yok.
Kimse de- kusurma bakmayın ama- bu gölge boksuyla ilgilenmiyor.
Uzun lafın kısası, Twitter etkileşimi gerçekleri yansıtmıyor.

TURKUVAZ İKRAMİYE VERDİ, YA DİĞERLERİ?

Yoldaşlarım, hemen hemen her hafta medyamızda yaşanan ekonomik krizin derinliğini, emekçilerin düştüğü zor durumu yazıyorum.
Medya patronları bu ortamda cebindeki akrebi çıkarmalı, elini cüzdanına atmalı diyorum.
Yoksa ortada gazetecilik falan kalmayacak diye uyarıyorum.

Gelen dip dalgayı ilk gören yer belli ki ATV-Sabah grubu olmuş.
Medyaradar’ın şu haberini dikkatinize sunuyorum:
Turkuvaz Medya Grubu, Ramazan Ayı’nda çalışanlarına sürpriz yaptı.
Çalışanlarda büyük sevinç yaratan gelişmeyi Turkuvaz Medya Grubu Yönetim Kurulu Başkan Vekili Serhat Albayrak duyurdu.
Serhat Albayrak tarafından çalışanlara yapılan duyuruda, kurumda görev yapanların hesaplarına 4.500 TL yatırılacağı bildirildi.

Açık konuşayım, hükümet medyasını bir gün kıskanacağım hiç aklıma gelmemişti.
Maaşların üstelik görece iyi olduğu Turkuvaz grubu, çalışanlarını sevindirmiş.

Bir yanda- özellikle muhalif medyada- düşük maaştan inim inim inleyen emekçi.
Diğer yanda bu örnekler.
Sadece kurumların içinde değil, kurumlar arasında da gelir adaletsizliği arşa çıktı sırdaşlarım.

Habercilik anlayışını asla tasvip etmemekle birlikte, Turkuvaz emekçisi için sevindim…
Evini geçindiren, çoluk çocuk okutan insanlar en azından bu bayrama daha sevinçli girer.
Ancaaaaaaaakkkkkkk…
Ya diğer medya patronları?
Demirören, Ciner, Mahiroğlu???
Çalışanları şu ekonomik krizde biraz rahatlatacak bir adım atma planları var mı?
En azından, her bayram mesai yapan emekçinin bayramının bayram gibi geçmesi için ufak bir jest mesela?
İnşallah patronlar bu yazıyı okur, ellerini vicdanına götürür ve emekçinin alın terleri üzerinde yükselen medya imparatorluklarının hakkını verirler.

SEVİLAY YILMAN’DAN HABERTÜRK’E İNCE MESAJLAR

Zehirli bir mantar gibi…
Bir oradan baş veriyor, bir buradan…
En olmadık yerlerden çıkıyor.
Zehirini saçıyor, suları bulandırıyor.

Medya mahallesinin gelmiş geçmiş en tehlikeli karakterlerinden birinden, Sevilay Yılman’dan bahsediyorum yoldaşlar.

Biliyorsunuz, kendisi hakkında çok yazdım çizdim.
Boyundan büyük skandallara karıştığı için…
Hükümet medyasından kovulduktan sonra muhalefete dümen kıran Yılman’ın skandalları aslında çok uzun süredir kulislerde konuşuluyordu.
Ancaaaak gelin görün ki kimse yazmaya cesaret edemiyordu.
Çünkü bulaştığı bataklığa, pek çok (muhalif-iktidar yanlısı) gazeteciyi beraberinde götürmüştü.
Hatta bunları köşesinden tehdit bile etti…
Tutuklu işadamı Sezgin Baran Korkmaz’ın ablası olduğu skandalı patladığında, isim vermeden ‘herkesi ifşa ederim’ dedi.
Kimsenin sesi çıkmadı…
Çünküüüüü çok insan hakkında, çok şey biliyordu.

Defalarca çalıştığı kurum olan Habertürk’ü de uyardım.
Habertürk yönetimini adeta şantajla nasıl esir ettiğini anlattım.
‘Başınızı daha çok belaya sokar’ dedim.

Bana hakaret ettiler, Yılman’a siper oldular.
Sonuçta bilin bakalım ne oldu?
Yılman ortalardan kayboldu. Aylardır ne köşe yazıyor, ne ekrana çıkıyor.
Maliye bakanı Nureddin Nebati’yle yaptığı bir röportaj sonrasında hem de.

Fakaaattt son haftalarda ilginç şeyler oluyor.
Ülkede bu kadar dert varken, sanki kimin umurundaysa, bir ‘Sevilay Yılman nerede?’ korosu devrede.
Önce Yılman’ın arkadaşı bazı yüksek takipçili Twitter hesapları devreye girdi.
‘Habertürk Yılman’a haksızlık ediyor’ tweetleri atıldı.
Böylece Yılman medyamızın derin çukurunda kendi rekorunu egale etti, ekmeğini yediği yayın kuruluşuna trol saldırısı başlattı.

Sonra kendi kişisel Instagram hesabından ‘sıkıldım, yakarım dünyayı’ gibi tehdit içeren paylaşımlar yaptı.
Daha sonra da irili ufaklı medya siteleri, "Yılman Nebati’nin kurbanı oldu" haberleri yaymaya başladı.
Bu haberlerin sonuncusu da ilginçtir ki Odatv’de çıktı.

Şimdiiiiiii yazmayayım, yazmayayım dedim de, madem Yılman ve ona el verenlerin taktiği tüm suçu Nebati’ye atıp, Yılman’dan bir mağdur ve basın özgürlüğü kahramanı yaratmak…
Bana da düşen bu oyunu bozmak.
Çünkü bu ülkede onca bedel ödemiş, açlıkla, işsizlikle sınanmış gazeteci varken, ‘ben A Haber’in kurucularındanım’ diye ortalıkta gezinen birinin, hükümet mağduru ilan edilmesine yüreğim dayanmaz.
Ülkenin bu kadar yetişmiş gazetecisi varken, Yılman gibilerine el veren İYİ Parti’yi ve basın ekibini de buradan kınıyorum.
Skandal bagajı bu kadar büyük bir isimden, ne gibi bir fayda sağlıyorlar bilemiyorum…

Neyse getirin kulağınızı sırdaşlar, Keskin’iniz Kalem’iniz Yılman’a gerçekte ne olduğunu anlatsın…
Medyaradar’ın radarına takılan bilgilere göre, Yılman’ın ipi en tepeden, yani Habertürk’ün patronu Turgay Ciner’den çekilmiş. (Ki daha önce Ciner’in rahatsızlığını yazmıştım)
SBK’yla olan ilişkisi, başka Habertürk çalışanlarını da bu işe bulaştırmış olması, üstelik de SBK üzerinden Habertürk’ün yöneticilerine yaptığı şantaj bardağı taşırmış.

Sadece SBK değil…
Habertürk yöneticilerine dair sağda solda ‘özellikle FETÖ borsası konusunda çok şey biliyorum’ demesi…
Pek çok çalışan hakkında, yine yönetime yaranmak amacıyla taşıdığı iftira niteliğindeki bilgiler…
Yönetimin aile fertleriyle kurduğunu iddia ettiği yakın ilişkiler ve aile bilgilerini orada burada anlatması…
Süleyman Soylu’ya yakın Veyis Ateş konusunda kamuoyuna yansıyan bilgiler dışında,
kurum içinde pek çok bilgi yayması…
Soylu cenahının şimşeklerini üzerine çekmesi…

Daha neler neler yoldaşlar…
Anlayacağınız bulaşmadığı bela yok.
Tek başına tüm Habertürk binasını infilak ettirecek bir atom bombası gücünde…
Duyduğuma göre Nebati röportajı zaten bu skandallardan yılan ve Yılman’ın tehditlerinden bunalan Habertürk patronajı için iyi bir bahane olmuş.
Onlar da ihaleyi ‘Nebati senden rahatsız’ diyerek tamamen hükümete bırakmışlar.
Bu aslında gördüğüm kadarıyla çaresizce, kendini mağdur ilan etmek isteyen Yılman’ın da işine gelmiş.
Etrafındakilere ‘Kenan abi (Kenan Tekdağ) beni çalıştırmak istiyor ama hükümet izin vermiyor’ diyormuş.
Bir sır vereyim:
Söylediğine kendi de inanmıyor.
Zaten Odatv’deki haberde dikkat çeken tezlerden biri şu: Tokatçı Muharrem Sarıkaya döndü, Yılman neden dönmüyor?
Yaaaaniiiiii Habertürk yönetimine de ince bir ‘haksızlık’ mesajı var.
Belli ki evde canı sıkılan Yılman, Habertürk yönetimine parmak sallama taktiğine geri dönmüş.
Hem de yönetimin tüylerini diken diken eden Odatv üzerinden…
Bakalım neler olacak…



Tüm yazılarını göster