HANGİ GAZETE MERKEZİNİN 5.KATINDA AYLARDIR 'VERGİ DENETİMİ' YAPILIYOR?..GENEL YAYIN YÖNETMENİ BU 'BASKI'YA NASIL İSYAN ETTİ?..

Ben ilk kez gazetecilere vergi denetim elemanlarınca,`Falanca tarihte bir yemek yemiş faturasını da imzalamışsınız,iş yemeği miydi´ diye bir soru sorulduğunu,bir başka gazete çalışanına `Şu gönderdiğiniz çiçek işle mi ilgiliydi´ dendiğini işitiyorum.

Basına baskı: Dünyanın her yerinde aynı...

Gazetemizin merkezinin bulunduğu İstanbul Bağcılar´daki binanın beşinci katında bir oda, aylardır vergi denetim elemanları tarafından kullanılıyor. O kadar yerleşik durumdalar ki, odanın kapısında bu odanın vergi denetim elemanlarının ofisi olduğuna dair bir kâğıt bile asılı.
Denetim elemanları zaman zaman bu binada çalışan gazeteciler de dahil insanlara sorular soruyor, resmen onları sorguya çekiyor.
Bu, benim 30 yılımı tamamladığım gazetecilik hayatımda bir ilk. Elbette daha önce çalıştığım gazeteler vergi denetiminden geçti, denetim elemanları gelip gazete binasında çalıştı, belki o binada görevli mesela muhasebe görevlileriyle vs. sorgulama niteliğinde görüşmeler de yaptılar. Ama ben ilk kez gazetecilere vergi denetim elemanlarınca, `Falanca tarihte bir yemek yemiş faturasını da imzalamışsınız, iş yemeği miydi´ diye bir soru sorulduğunu, bir başka gazete çalışanına `Şu gönderdiğiniz çiçek işle mi ilgiliydi´ dendiğini işitiyorum.
Hükümetlerin gazeteleri baskı altında tutmasının, onlardan memnun olmadığını belli etmesinin türlü çeşitli yolları var, işte onlar içinde en önce akla geleni vergi denetimi adı altında yapılanı oluyor.
Türkiye´de hükümetin Doğan Grubu ile nasıl bir kavga içinde olduğunu, Doğan Grubu´nun yayınlarından nasıl hoşlanmadığını ve bu grubu baskı altına almak için ne gibi belden aşağı yöntemleri `yasal yöntemler´ kılığına sokarak devreye aldığını bilmeyen yok.
***
Geçen gün ünlü Amerikan gazetesi The New York Times´ta okuduğum bir haber beni bunları düşünmeye ve yazmaya itti açıkçası. Haber, bir haftadır Amerika´yı çalkalayan bir siyasi yolsuzluğun haberiydi ve aslında herhalde bütün Amerikan gazetelerinde yer
alıyordu. Evet konu, yeni Amerika Başkanı Barack Obama´nın senatörü olarak temsil ettiği Illinois eyaletinin eyalet valisi Rod R. Blagojevich´in merkezinde yer aldığı skandal.
Takip etmeyenler için kısaca özetleyeyim: Barack Obama´nın başkan seçilmesi nedeniyle boşalacak olan eyalet senatörlüğü koltuğuna oturacak yeni senatörü vali belirleyecek. Ve vali, kabaca söylemek gerekirse bu senatörlük koltuğunu satışa çıkarmış durumda. Kendisi açısından en kazançlı çıkacak durumu belirlemeye çalışıyorken de yakalandı; çünkü Federal Araştırma Bürosu FBI epeydir valinin yolsuzluklarını inceliyordu, bu vesileyle ofisi, evi ve telefonları dinleniyordu valinin ve bu skandal geçen hafta valinin tutuklanıp hakkında dava açılmasıyla ortaya çıktı.
Çıktı ama skandal sadece senato koltuğunun satılığa çıkarılmasından ibaret de değil.
Barack Obama´nın da kenti olan Illinois´nin başkenti Chicago´nun çok önemli bir gazetesi var, Chicago Tribune. Bu gazeteyi (ve yanı sıra ünlü Los Angeles Times da dahil pek çok gazeteyi ve TV kanalını) yayımlayan şirket bir süreden beri mali zorluklar içinde.
Şirket o yüzden sahibi olduğu Chicago´nun ünlü beyzbol takımı Cubs ve kentin tarihi beyzbol stadı Wrigley Arena´yı satmak istiyor ama eyalet valisi Blagojevich bu satışa, bu yolla da şirketin kendisine biraz olsun nefes aldıracak taze paraya kavuşmasına engel oluyor.
Vali, engelini ortadan kaldırması karşılığında basit bir talepte bulunmuş durumda: Chicago Tribun gazetesinde hakkında eleştirel yazılar yazan başyazı ekibinden ismini de verdiği bir kişinin işten atılmasını ve gazetenin kendisine editoryal destek vermesini istiyor, bunların olması durumunda satışa engel olmaktan vazgeçecek.
***
Görüyorsunuz, ha Amerika ha Türkiye fark etmiyor. Politikacılar, hoşlarına gitmeyen gazetecilerin işten atılmasını sağlamak için gazete sahiplerinin boğazını sıkmanın çok da farklı olmayan yollarını bulmakta hiç zorluk çekmiyor, ellerindeki kamu gücünü bu basit kişisel çıkar hesabı için kullanmaktan çekinmiyorlar.
Onlar çekinmiyorlar ama bir basit gerçek de yerinde duruyor: Politikacılar geliyor geçiyor, gazeteciler ise yerlerinde duruyorlar.
Önemli olan politikacının geçip gittikten sonra nasıl bir iz bıraktığı.
Başbakan Tayyip Er