HANEFİ AVCI GÖZALTINDAYKEN NEDEN RUŞEN ÇAKIR'I ARADI?

Ruşen Çakır, "Hanefi Avcı'nın neden kendisini aradığını" soran izleyici ve okurlara Vatan'daki köşesinden yanıt verdi.

Hanefi Avcı neden beni aradı?

Hanefi Avcı önceki gün gözaltına alındıktan bir süre sonra, öğle saatlerinde beni arayıp kendisine komplo kurulduğunu, avukat istemeyeceğini ve ifade vermeyeceğini söyledi. Ben de onun sözlerini NTV’nin saat 13 bülteninde izleyicilere aktardım. Oradan internet siteleri aracılığıyla bu bilgiler yayıldı. Akşam saatlerindeyse Avcı hukuki sürecin önemli aşamalarını cep telefonu mesajlarıyla aktardı, biz de NTV’de bunların hepsini “son dakika” olarak verdik. Nihayet kendisinin “Tutuklama çıktı, haklılığımız anlaşıldı” sözleri de ilk olarak NTV üzerinden kamuoyuna duyuruldu.

Bazı izleyici ve okurlar soruyor: “Hanefi Avcı neden seni (sizi) aradı?” Bu soruların büyük ölçüde, Avcı’nın tutuklanmasına itirazı olmayan, buna bağlı olarak onunla ilgili gelişmelerin birinci elden, hızlı ve sağlıklı bir şekilde aktarılmasından rahatsız kişilerden geldiğinin farkındayım. Olabilir. Yine de bu soru “şeffaflığı” kendine ilke olarak benimsemiş benim için meşrudur. Cevaplamaya çalışayım.

Öncelikle Avcı gözaltındayken sadece benimle değil birçok gazeteciyle konuştu; daha sonra da mesajlaştı. Fakat benim bunları olabildiğince hızlı bir şekilde, bu tür olaylarda çoğunluğun en fazla yöneldiği NTV’de aktarmam sonucunda sadece benimle konuşmuş gibi bir izlenim ortaya çıkmış olabilir.

İkinci olarak, daha önce de yazmış olduğum gibi Avcı’yı bir süredir tanıyan, onun kariyerini ve son dönemdeki pozisyonlarını önemseyen bir gazeteciyim. Fakat aramızda hep mesafeli bir ilişki oldu, genellikle ortak tanıdıklar üzerinden birbirimizden haberdar olduk. Örneğin çok istememe rağmen kendisini Edirne’de hiç ziyaret edemedim.

Eskişehir’deyse bir kere, başkalarının da olduğu bir ortamda sohbet etme imkanımız oldu.

Avcı’nın en yakınındaki gazetecilerden biri olmadığım için onun kitap yazdığından da haberim yoktu. Zaten kitap elime geçer geçmez kendisini arayıp NTV’de yayına davet ettiğimde, bir başka haber kanalından bir meslektaşıma söz vermiş olduğunu söyledi. Sonrasını biliyorsunuz: Söz konusu gazeteci o röportajı kanal yönetimi istemeyince yapamadı ve Mirgün Cabas ile birlikte biz Avcı’yı NTV’de Yazı İşleri’nin özel bir programında ağırlayıp yaklaşık 90 dakika konuştuk.

O programın, Avcı’nın kitabına yönelik, adı konulmamış medya ambargosunu deldiğini ve o delikten birçok haber ve yorumun aktığını düşünüyorum. İşte Avcı’nın beni (ve dolayısıyla çalıştığım NTV’yi) aramasının altında yatan esas nedenlerden birinin, o kolektif suskunluk döneminde çekinmeden işimizi, yani gazeteciliğimizi yapmamız olduğuna inanıyorum.

Öte yandan, o yayının ardından Avcı ile düzenli bir şekilde haberleştik (dinleme kayıtları bunu doğrulayacaktır!) Öyle ki gözaltına alınmasından önceki Cuma günü buluşacaktık, fakat benim kişisel işlerim nedeniyle hafta başına ertelemiştik. Onun gözltındayken beni aradığı Salı öğle saatlerinde pekala birlikte yemek yiyor olabilirdik.

Özel hayat konusu

Hanefi Avcı olayı vesilesiyle genç meslektaşlarıma çok samimi bazı tavsiyelerde bulunmak isterim. Bu arada unutmadan, telefon aramaları yoluyla BBP Lideri Muhsin Yazıcıoğlu’nun helikopterini düşürdüğümüz asparagasını ele aldığımız Yazı İşleri programına çok öfkelenen Ahmet Altan, aklı sıra Mirgün ile beni itibarsızlaştırmak için, bizden “iki genç gazeteci” olarak söz etmişti. Kendisinden genç olduğumuz kesin, ama ben 48 yaşındayım ve 25 yıldır bu işi yapmaya çalışıyorum. Bu nedenle genç meslektaşlarıma bazı konularda, kendimce yol göstermeye çalışmam yanlış olmaz.

Aslında onlara söyleyeceklerimi tek bir cümlede özetleyebilirim: Eğer gazeteciliğinizden feragat etmek istemiyorsanız özel hayatınızdan feragat etmek zorundasınız! “Geceli gündüzlü, yoğun bir şekilde çalışın” filan demek istemiyorum kesinlikle. Mesajım çok açık: Özel hayatınızda çok ama çok dikkatli olun ki gazeteciliğinizden rahatsız olanlar, sizi başka yerlerden vurmaya kalkışamasınlar. Bu öğütü bana yıllar önce Ankara’da, hem şair, hem avukat, hem spor yazarı ve yarı-hemşerim Akif Kurtuluş vermişti. Kendisine minnettarım.
Genç meslektaşlarıma son bir söz daha: Günümüz Türkiyesi’nde iyi bir gazeteci olmak için cesaretten çok vicdana ihtiyaç var.