Hande Soral “Rüzgârın azizliği”ne değil, “Medyanın azizliği”ne uğradı!..
Medyaradar medya analisti Atilla Akar, oyuncu Hande Soral’ın başına gelen “fotoğraf olayı” sonrası ortaya çıkan tartışmayı değerlendirdi…
Efendim; kendi payıma ben magazin konulara mümkün olduğunca girmeyi pek tercih etmem. Ancak göz ucuyla da olsa arada “ne olup bittiğini” mecburen takip ederim. Bu kez de öyle oldu. Oyuncu Hande Soral’ın başına gelen ve “rüzgârın azizliği” şeklinde yansıyan “talihsiz vaka” sonrası ister istemez düşündüm. Malum bu genç hanımefendinin “eteği rüzgâr nedeniyle havalanmış ve altından kalçası ile iç çamaşırları görünmüş.” halde fotoğrafı yayınlanmıştı. Hande Soral’da rahatsız olmuş ve tepkisini dile getirmişti.
Sonrasında ise durum sert bir tartışmaya yol açmış. Kimi “kadını aşağılama”, “kadına şiddetin bir türü”, “cinsel istismar”, hatta “taciz” olarak tanımlamış kimi olayda “kamu yararı olmadığını” savunmuş. Hatta resmin yayınlandığı gazetenin (Hürriyet-Kelebek eki) okur temsilcisi Faruk Bildirici bile kendi gazetesini eleştirerek "Bu fotoğraf, kadın oyuncunun mahrem alanına apaçık müdahaledir" diyerek “modası geçmiş, cinsiyetçi ‘frikik gazeteciliği’nin örneklerinden biri” olarak tanımlamış. Ortaya çıkan durumu da “Hürriyet’i bulvar gazetesi kategorisine sokmak” olarak nitelemiş. Gene Hürriyet’ten Ayşe Arman’da “Merkel’in de bu tür fotoğraflarını basıyorlar deyip içinden çıkamayız.” diyerek karşı çıkmış. Tabii “yandaş medya”da Hürriyet’e (Doğan Medyasına) “çakmak” için bu fırsatı hiç kaçırmamış. Onlar da “Frikik savunucusu röntgenci yazarlar” diye (Star) başlık atmış.
Kelebek yazarlarından Cengiz Semercioğlu yayınlanan fotoğrafı “Dünyanın her yerinde var” diye savunurken Ömür Gedik ise “Ünlüysen kıyafetine dikkat edeceksin” diye uyarmış. Tartışmaya Hıncal Uluç’da dahil olmuş “Ünlülerin özel yaşamları haberdir. Ünlü olmanın bedelidir” şeklinde konuşmuş. Marily Monroe örneğini vermiş. Tek itirazı haberi Hürriyet’in vermesi olmuş. Bir de “O kadın eşiniz veya kız kardeşiniz olsaydı yayınlar mıydınız?” diye sormuş. Anlaşılan tartışma halen sürüyor.
“CİNSELLİK HER ZAMAN SATAR” ANLAYIŞININ UZANTISI…
Neyse; aslında bunlar benim için fazla önemli değil. Her birinin kendisine göre haklı veya geçerli itirazları var. Beni asıl ilgilendiren son dönemlerde medyada (Ve bilhassa internet ortamında) bu tip haberlerin, resim ve videoların “trend” denebilecek kadar olağanüstü artışıydı. Son olay sadece buna talihsiz şekilde “vesile” oldu o kadar. Demek ki burada yaygın bir eğilimin çok “ufak” bir karesini konuşuyoruz aslında.
Öteden beri medyada şu veya bu ölçüde var olan bir “anlayış” bu. “Seks ve çıplaklık her zaman satar” deyip, bilhassa ünlülerin çıplak enstantanelerinin, seksi bölgelerinin yansıtıldığı bir “habercilik” anlayışından bahsediyoruz. Bunu “ifrat tefrit noktası”na vardıranı da var, daha “makul” düzeyde yapanı da. Lakin hep bir şekilde var. Bu alanın özel “paparazzi”leri bile türemiş vaziyette. Bunlar pusuya yatmış ünlülerin öylesi bir “anı”nı yakalamayı bekliyor. Sanırım ki buradaki sorun şu veya bu kişinin neresinin göründüğü değil, bu tarz fotoğraflara, imajlara ölçüsüzce ve fazlasıyla yüklenilmesidir. Ki, -maalesef- cari olan halen bu görünmektedir. Otomatik ve klasik refleks harekete geçmiş!
Zaten profesyonel ortamda, alenen çekilmişleri geçtim. Ortalık ünlülerin arabadan inerken, plajda güneşlenirken, balkonda dururken, alışveriş yaparken, yolda yürürken, vb çekilmiş çok sayıda “frikik” ve cinsellik içeren fotoğrafından geçilmiyor. (Birde “Transparan” adı altında bir tür “teşhircilik” modası var ki onu geçiyorum) Bunların bir kısmı kaza eseri bir kısmı ise –belli ki- bilerek, hatta mizansen olarak tasarlanarak verilmiş, “piyasa arttırmak” amaçlı fotoğraflardan oluşuyor. (Bu anlamda oyuncu Hande Soral’ı tenzih ederim.) Hatta bayıla bayıla orasını burasını açanlar da mevcut. Bu da dikkat çekmenin, “ünlü” olmanın başka bir yolu.
ORTADA DAYATILAN BİR “EĞİLİM” VAR!
Cinsellik de bu kapsamdaki davranışlar da hayatın içinde var. Dolayısıyla bunun medyada –belli ölçülerde- yer alması hem normal hem kaçınılmaz. Ancak bugün olay o kulvardan çoktan çıkma emareleri gösteriyor ve fren tertibatları zayıflıyor. Çaya çorbaya limon misali bir “cinsel imaj” bombardımanı altındayız ki, bunun ne derece “sağlıklı” olduğu tartışılır. Olur olmadık her mecrada “cinsel imajlar” adeta zorla gözümüzün içine sokuluyor.
Benim görebildiğim kadarıyla bu konuda son zamanların öne çıkan eğilimi bir tür “Popo Fetişizmi” oluyor. O kadar ki gazeteler, internet medyası, video ve benzeri ortamlar popodan geçilmiyor. Etraf adeta “popo tarlası”na dönmüş vaziyette. Yani ortada “tesadüfi” değil, kışkırtılan hatta dayatılan bir “eğilim” var adeta. Bir “doz aşımı” yaşanıyor!
Kim Kardashian o haşmetli poposuyla bu ekolün en öne çıkan sembol ismi oluyor hiç şüphesiz. Artık Kim Kardashian’ın adının geçmediği bir sayfa göremeyeceğiz neredeyse. Tabii onun öncülü Jennifer Lopez’di haklı olarak. Ancak başka yetenekleri ve klas duruşu da olduğundan Kardashian kadar “görgüsüz” kaçmıyordu hiç şüphesiz. Fakat onun görgüsüzlüğü kimin umurunda ki? Basın onun bir kare popo görüntüsü için pervane oluyor yakınında. Sanırsınız ki dünya Kim Kardashian’ın poposu etrafında dönüyor adeta!
Ya son zamanların türedi ve şımarık zenginleri Dan Bilzerian ve İranlı kankası Tony Toutoini’nin ya da Avustralyalı milyoner Travers Beynon’ın Instagram üzerinden paylaştıkları fotolara ne demeli? Bunlarda çıplak kadınlar öne çıkarken, özellikle popo bölgeleri bilhassa zum yapılmış gibi sanki. Takipçi sayıları yüzbinleri buluyor…
Bu “popocu akım” her yanı kaplıyor. Brezilya’da Miss Boom Boom (Bayan Popo) yarışmaları tertipleniyor. Ya da “Twerk” diye tabir edilen “Popo sallama dansı” diye acayip bir şey moda olabiliyor. Ya da ne bileyim pistlerdeki “Ralli kızları”nın nedense hep popo bölgeleri fokuslanıyor. (Ki, bu yarışların birinde Kim Kardashian “Bayrak sallayan kız” olmuştu) Sinemada artık hayli klasik sayılabilecek “Tinto Brass ekolünü” ise hiç hatırlatmıyorum bile!
Yanlış anlaşılmasın; insanların fantezilerine ya da fetiş motiflerine karışacak değilim. Kaldı ki buradaki durum biraz farklı. Burada bahsetmeye çalıştığım bambaşka bir şey…
Kısaca ortada “trend” diyebileceğimiz yaygın bir yaklaşım var ve kimi noktalarda kantarın topuzu biraz kaçmaya eğilimli görünüyor. Son olayda cinsellik, çıplaklık, popo fetişizminin adeta fazla “bağımlısı” haline gelmiş medyanın adeta “zorunlu” ve “kaçınılmaz” bir “anlayışı”nın ürünü gibi geliyor bana. Yoksa kaba “sansürcü” bir anlayışı elbette savunacak değilim.
BU “EĞİLİM”E KARŞI NE YAPILMALI?
Bu hatırlatmaları boşuna yapmadım. Son dönemlerin ne kadar “baskın” bir eğilimiyle karşı karşıya olduğumuzu vurgulamak istedim belki de. Tekrar olayımıza dönersek; bu konuda çok keskin ideolojik ya da feminizan laflar edecek değilim. Bu gibi yaklaşımlar ne yazık ki sorunu çözmüyor ve herkes gene bildiğini okumaya devam ediyor. Ayrıca gereksiz şekilde konuyu “olduğundan fazla” noktalara çekebiliyorlar. Hassasiyeti, tepkiyi anlarım ama “kalıplaşmış tepki”yi anlamam!
Ancak bazı pratik öneriler ortaya atılıp, tartışılabilir. (Burada haberi yapan ya da veren meslektaşlara da sanki bu tarz bir haberciliği ilk defa kendileri keşfetmiş muamelesi yapıp, fazla yüklenilmesini, abartılmasını yahut “kötü niyetli” imişler gibi yansıtılmasını hatta bir nevi ipe çekilmelerini de doğru bulmuyorum. Çünkü medyada olmayan bir eğilimi ortaya koymuş değiller. Aslında klasik bakışa da uygun. Fakat artık bu konuda yeni bakışlar geliştirilmeli diye de düşünüyorum) Bunlar illâ doğrudur ya da “uygulanabilir” diye değil üzerinde düşünmemiz, tartışmamız için söylüyorum. Bende buna katkıda bulunmanın daha uygun olabileceğini düşünüyorum. Yoksa gerçekten işin içinden çıkılmaz. Çünkü medyaya dair çok eski bir tartışmadır bu.
• Belki de öncelikle adı “magazin” olsa bile “haber” anlayışımızı yeniden bir gözden geçirmemiz gerekmektedir. Bir hanımefendinin erojen bölgelerinin ya da iç çamaşırının görünmesinin ne gibi bir “haber değeri” olabilir ki? Buradan ne gibi bir “kamu yararı” beklenebilir?
• Varsa bile okurunda bu tip beklentilerini haybeye kamçılamamak, zorlamamak gerekir diye düşünüyorum.
• Ya da artık belki de “klasik frikik gazeteciliği”ni sorgulamamız yahut belli köşeli kriterlere bağlamamız lâzım gelmektedir.
• Örneğin burada ününü erotik davranışlarına, erotik tavırlarına ya da erotik filmlere borçlu bir isim söz konusu değildir. O durumda dahi tartışılacak yanlar olsa bile bir ölçüde anlaşılır olurdu. Oysa burada o tarz bir isim söz konusu değil.
• Halbuki burada tam tersine içine düştüğü durumdan rahatsız olan bir oyuncu söz konusudur. Öyle anlaşılıyor ki bu onun “bilinçli” bir tercihi ya da pozu değildir.
• Belki bu gibi fotoğrafları basmadan önce editöryal açıdan iyice tartmamız gerekmektedir. Bazı “hassasiyetler” daha fazla dikkate alınabilir.
• Bu konuda ultra-tutucu bir tavrı da modernlik, özgürlük adına her şeyi sineye çeken, savunan bir bakışı da doğru bulmuyorum.
• Burada “madem ünlü o zaman her şeyini basabiliriz” yahut “madem basın özgürlüğü var, o hakkımızı kullanırız” türü kaba bir yaklaşıma kapılırız ki bu bazı sorumluluklarımızı es geçmemize yol açabilir. Hassas dengeler korunmalı ve dikkate alınmalıdır.
• Her konuda olduğu gibi basının da bu konuda ayrıca bir “öz denetim” uygulamasında fayda görüyorum.
• İlk anda ters gelse de, ünlü konumdaki insanların bazı tarz kıyafetleri giyerken olası aksi ihtimalleri daha baştan göz önüne almasında ve ona göre davranmasında yarar var.
NOT: Burada dikkatimi çeken ilave bir husus ise şudur: burada esas itirazlar olayın ya da anlayışın kendisine değil,”haberi” Hürriyet’in ekinde veriliyor olmasına yapılıyor sanki. Hande Soral’ın ilk andaki tepkisi olmasa ya da bir başka “Bulvar Gazetesi” türü gazete verse üzerinde fazla durulmayacak anlaşılan. Hatta bir şekilde “normal” karşılanacak.
Sonrasında ise durum sert bir tartışmaya yol açmış. Kimi “kadını aşağılama”, “kadına şiddetin bir türü”, “cinsel istismar”, hatta “taciz” olarak tanımlamış kimi olayda “kamu yararı olmadığını” savunmuş. Hatta resmin yayınlandığı gazetenin (Hürriyet-Kelebek eki) okur temsilcisi Faruk Bildirici bile kendi gazetesini eleştirerek "Bu fotoğraf, kadın oyuncunun mahrem alanına apaçık müdahaledir" diyerek “modası geçmiş, cinsiyetçi ‘frikik gazeteciliği’nin örneklerinden biri” olarak tanımlamış. Ortaya çıkan durumu da “Hürriyet’i bulvar gazetesi kategorisine sokmak” olarak nitelemiş. Gene Hürriyet’ten Ayşe Arman’da “Merkel’in de bu tür fotoğraflarını basıyorlar deyip içinden çıkamayız.” diyerek karşı çıkmış. Tabii “yandaş medya”da Hürriyet’e (Doğan Medyasına) “çakmak” için bu fırsatı hiç kaçırmamış. Onlar da “Frikik savunucusu röntgenci yazarlar” diye (Star) başlık atmış.
Kelebek yazarlarından Cengiz Semercioğlu yayınlanan fotoğrafı “Dünyanın her yerinde var” diye savunurken Ömür Gedik ise “Ünlüysen kıyafetine dikkat edeceksin” diye uyarmış. Tartışmaya Hıncal Uluç’da dahil olmuş “Ünlülerin özel yaşamları haberdir. Ünlü olmanın bedelidir” şeklinde konuşmuş. Marily Monroe örneğini vermiş. Tek itirazı haberi Hürriyet’in vermesi olmuş. Bir de “O kadın eşiniz veya kız kardeşiniz olsaydı yayınlar mıydınız?” diye sormuş. Anlaşılan tartışma halen sürüyor.
“CİNSELLİK HER ZAMAN SATAR” ANLAYIŞININ UZANTISI…
Neyse; aslında bunlar benim için fazla önemli değil. Her birinin kendisine göre haklı veya geçerli itirazları var. Beni asıl ilgilendiren son dönemlerde medyada (Ve bilhassa internet ortamında) bu tip haberlerin, resim ve videoların “trend” denebilecek kadar olağanüstü artışıydı. Son olay sadece buna talihsiz şekilde “vesile” oldu o kadar. Demek ki burada yaygın bir eğilimin çok “ufak” bir karesini konuşuyoruz aslında.
Öteden beri medyada şu veya bu ölçüde var olan bir “anlayış” bu. “Seks ve çıplaklık her zaman satar” deyip, bilhassa ünlülerin çıplak enstantanelerinin, seksi bölgelerinin yansıtıldığı bir “habercilik” anlayışından bahsediyoruz. Bunu “ifrat tefrit noktası”na vardıranı da var, daha “makul” düzeyde yapanı da. Lakin hep bir şekilde var. Bu alanın özel “paparazzi”leri bile türemiş vaziyette. Bunlar pusuya yatmış ünlülerin öylesi bir “anı”nı yakalamayı bekliyor. Sanırım ki buradaki sorun şu veya bu kişinin neresinin göründüğü değil, bu tarz fotoğraflara, imajlara ölçüsüzce ve fazlasıyla yüklenilmesidir. Ki, -maalesef- cari olan halen bu görünmektedir. Otomatik ve klasik refleks harekete geçmiş!
Zaten profesyonel ortamda, alenen çekilmişleri geçtim. Ortalık ünlülerin arabadan inerken, plajda güneşlenirken, balkonda dururken, alışveriş yaparken, yolda yürürken, vb çekilmiş çok sayıda “frikik” ve cinsellik içeren fotoğrafından geçilmiyor. (Birde “Transparan” adı altında bir tür “teşhircilik” modası var ki onu geçiyorum) Bunların bir kısmı kaza eseri bir kısmı ise –belli ki- bilerek, hatta mizansen olarak tasarlanarak verilmiş, “piyasa arttırmak” amaçlı fotoğraflardan oluşuyor. (Bu anlamda oyuncu Hande Soral’ı tenzih ederim.) Hatta bayıla bayıla orasını burasını açanlar da mevcut. Bu da dikkat çekmenin, “ünlü” olmanın başka bir yolu.
ORTADA DAYATILAN BİR “EĞİLİM” VAR!
Cinsellik de bu kapsamdaki davranışlar da hayatın içinde var. Dolayısıyla bunun medyada –belli ölçülerde- yer alması hem normal hem kaçınılmaz. Ancak bugün olay o kulvardan çoktan çıkma emareleri gösteriyor ve fren tertibatları zayıflıyor. Çaya çorbaya limon misali bir “cinsel imaj” bombardımanı altındayız ki, bunun ne derece “sağlıklı” olduğu tartışılır. Olur olmadık her mecrada “cinsel imajlar” adeta zorla gözümüzün içine sokuluyor.
Benim görebildiğim kadarıyla bu konuda son zamanların öne çıkan eğilimi bir tür “Popo Fetişizmi” oluyor. O kadar ki gazeteler, internet medyası, video ve benzeri ortamlar popodan geçilmiyor. Etraf adeta “popo tarlası”na dönmüş vaziyette. Yani ortada “tesadüfi” değil, kışkırtılan hatta dayatılan bir “eğilim” var adeta. Bir “doz aşımı” yaşanıyor!
Kim Kardashian o haşmetli poposuyla bu ekolün en öne çıkan sembol ismi oluyor hiç şüphesiz. Artık Kim Kardashian’ın adının geçmediği bir sayfa göremeyeceğiz neredeyse. Tabii onun öncülü Jennifer Lopez’di haklı olarak. Ancak başka yetenekleri ve klas duruşu da olduğundan Kardashian kadar “görgüsüz” kaçmıyordu hiç şüphesiz. Fakat onun görgüsüzlüğü kimin umurunda ki? Basın onun bir kare popo görüntüsü için pervane oluyor yakınında. Sanırsınız ki dünya Kim Kardashian’ın poposu etrafında dönüyor adeta!
Ya son zamanların türedi ve şımarık zenginleri Dan Bilzerian ve İranlı kankası Tony Toutoini’nin ya da Avustralyalı milyoner Travers Beynon’ın Instagram üzerinden paylaştıkları fotolara ne demeli? Bunlarda çıplak kadınlar öne çıkarken, özellikle popo bölgeleri bilhassa zum yapılmış gibi sanki. Takipçi sayıları yüzbinleri buluyor…
Bu “popocu akım” her yanı kaplıyor. Brezilya’da Miss Boom Boom (Bayan Popo) yarışmaları tertipleniyor. Ya da “Twerk” diye tabir edilen “Popo sallama dansı” diye acayip bir şey moda olabiliyor. Ya da ne bileyim pistlerdeki “Ralli kızları”nın nedense hep popo bölgeleri fokuslanıyor. (Ki, bu yarışların birinde Kim Kardashian “Bayrak sallayan kız” olmuştu) Sinemada artık hayli klasik sayılabilecek “Tinto Brass ekolünü” ise hiç hatırlatmıyorum bile!
Yanlış anlaşılmasın; insanların fantezilerine ya da fetiş motiflerine karışacak değilim. Kaldı ki buradaki durum biraz farklı. Burada bahsetmeye çalıştığım bambaşka bir şey…
Kısaca ortada “trend” diyebileceğimiz yaygın bir yaklaşım var ve kimi noktalarda kantarın topuzu biraz kaçmaya eğilimli görünüyor. Son olayda cinsellik, çıplaklık, popo fetişizminin adeta fazla “bağımlısı” haline gelmiş medyanın adeta “zorunlu” ve “kaçınılmaz” bir “anlayışı”nın ürünü gibi geliyor bana. Yoksa kaba “sansürcü” bir anlayışı elbette savunacak değilim.
BU “EĞİLİM”E KARŞI NE YAPILMALI?
Bu hatırlatmaları boşuna yapmadım. Son dönemlerin ne kadar “baskın” bir eğilimiyle karşı karşıya olduğumuzu vurgulamak istedim belki de. Tekrar olayımıza dönersek; bu konuda çok keskin ideolojik ya da feminizan laflar edecek değilim. Bu gibi yaklaşımlar ne yazık ki sorunu çözmüyor ve herkes gene bildiğini okumaya devam ediyor. Ayrıca gereksiz şekilde konuyu “olduğundan fazla” noktalara çekebiliyorlar. Hassasiyeti, tepkiyi anlarım ama “kalıplaşmış tepki”yi anlamam!
Ancak bazı pratik öneriler ortaya atılıp, tartışılabilir. (Burada haberi yapan ya da veren meslektaşlara da sanki bu tarz bir haberciliği ilk defa kendileri keşfetmiş muamelesi yapıp, fazla yüklenilmesini, abartılmasını yahut “kötü niyetli” imişler gibi yansıtılmasını hatta bir nevi ipe çekilmelerini de doğru bulmuyorum. Çünkü medyada olmayan bir eğilimi ortaya koymuş değiller. Aslında klasik bakışa da uygun. Fakat artık bu konuda yeni bakışlar geliştirilmeli diye de düşünüyorum) Bunlar illâ doğrudur ya da “uygulanabilir” diye değil üzerinde düşünmemiz, tartışmamız için söylüyorum. Bende buna katkıda bulunmanın daha uygun olabileceğini düşünüyorum. Yoksa gerçekten işin içinden çıkılmaz. Çünkü medyaya dair çok eski bir tartışmadır bu.
• Belki de öncelikle adı “magazin” olsa bile “haber” anlayışımızı yeniden bir gözden geçirmemiz gerekmektedir. Bir hanımefendinin erojen bölgelerinin ya da iç çamaşırının görünmesinin ne gibi bir “haber değeri” olabilir ki? Buradan ne gibi bir “kamu yararı” beklenebilir?
• Varsa bile okurunda bu tip beklentilerini haybeye kamçılamamak, zorlamamak gerekir diye düşünüyorum.
• Ya da artık belki de “klasik frikik gazeteciliği”ni sorgulamamız yahut belli köşeli kriterlere bağlamamız lâzım gelmektedir.
• Örneğin burada ününü erotik davranışlarına, erotik tavırlarına ya da erotik filmlere borçlu bir isim söz konusu değildir. O durumda dahi tartışılacak yanlar olsa bile bir ölçüde anlaşılır olurdu. Oysa burada o tarz bir isim söz konusu değil.
• Halbuki burada tam tersine içine düştüğü durumdan rahatsız olan bir oyuncu söz konusudur. Öyle anlaşılıyor ki bu onun “bilinçli” bir tercihi ya da pozu değildir.
• Belki bu gibi fotoğrafları basmadan önce editöryal açıdan iyice tartmamız gerekmektedir. Bazı “hassasiyetler” daha fazla dikkate alınabilir.
• Bu konuda ultra-tutucu bir tavrı da modernlik, özgürlük adına her şeyi sineye çeken, savunan bir bakışı da doğru bulmuyorum.
• Burada “madem ünlü o zaman her şeyini basabiliriz” yahut “madem basın özgürlüğü var, o hakkımızı kullanırız” türü kaba bir yaklaşıma kapılırız ki bu bazı sorumluluklarımızı es geçmemize yol açabilir. Hassas dengeler korunmalı ve dikkate alınmalıdır.
• Her konuda olduğu gibi basının da bu konuda ayrıca bir “öz denetim” uygulamasında fayda görüyorum.
• İlk anda ters gelse de, ünlü konumdaki insanların bazı tarz kıyafetleri giyerken olası aksi ihtimalleri daha baştan göz önüne almasında ve ona göre davranmasında yarar var.
Hülâsa; ortada bir “talihsiz kaza”dan ziyade (Ya da onunla birlikte) aslında bir “zihniyet kazası” ya da “eğilim kazası” var diyebilirim. Olay “rüzgârın azizliği”nden çok “medyanın azizliği” imiş gibi duruyor…
NOT: Burada dikkatimi çeken ilave bir husus ise şudur: burada esas itirazlar olayın ya da anlayışın kendisine değil,”haberi” Hürriyet’in ekinde veriliyor olmasına yapılıyor sanki. Hande Soral’ın ilk andaki tepkisi olmasa ya da bir başka “Bulvar Gazetesi” türü gazete verse üzerinde fazla durulmayacak anlaşılan. Hatta bir şekilde “normal” karşılanacak.