"HADİ YÜRÜ BEKİR YÜRÜ,MIRILDANA MIRILDANA"!..ARDIÇ KUŞU PAKO'NUN BABASI BEKO İLE YİNE KAPIŞTI!..
"Pako'nun babası Beko" diyerek ti'ye aldığı Bekir Coşkun'dan kendisi için "kuş" nitelemesi gelince kızan Akşam yazarı Engin Ardıç,"Küçükken de bana Enginar derlerdi..Hah hah hah..Başka bir yazısında bunu da kullansın..."diye yazdı.
Yürü be Bekir!
Tövbe, bundan böyle ameliyat olan hiçkimseye geçmiş olsun demeyeceğim, çünkü merhametten maraz hasıl oluyor...
Biz adama acil şifalar diliyoruz, o tutuyor "köşesinden bana olmadık hakaretler sıraladı" diyor...
Bekir Coşkun´dan sözediyorum. Elbette ismimi vermemiş, "mazmun" kullanmış, "kuş" demiş.
Ardıç kuşu ya... Keh keh keh... Ne kadar yaratıcı bir espri... Küçükken de bana Enginar derlerdi... Hah hah hah... Başka bir yazısında bunu da kullansın...
Eskiden Babıali´de gazeteler, birbirlerinin adını anmaktan Allah´tan korkar gibi korkarlardı... En ucuz numaralardan biri "bir refikimiz" deyip geçmekti... Rakip gazetenin bedavadan reklamını yapmış olacaklarını düşünürlerdi...
Polemikte "şahıs ismi" vermemek de, eski ve pis bir Babıali geleneğidir. Lafın altında kalanlar, verecek yanıt bulamayanlar genellikle bu yola başvururlar, gerekçesini de çok akıllıca olduğunu sandıkları şu bahaneyle savunurlar: O adam benim muhatabım değildir! (Örneğin Özdemir İnce bu numarayı çeker.)
Sıkıştıkları zaman yaparlar bunu, fakat daha kolayı "ben o adamın yazılarını okumam ki, hakkımda ne yazmış haberim yok" deyip kaçmaktır.
Üstelik isim vermeyince "ben onu kastetmedim ki, üstüne alınmış" deyip kıvırtabilme olanağı vardır, bu daha da çakal bir tutumdur.
Bekir Coşkun´la aynı gazetede çalışan Oktay Ekşi´nin bulduğu daha uyanık bir yol da vardır: Bu köşe benim değil, halkın malıdır, dolayısıyla ben buradan o adama yanıt vermem, halkı meşgul etmem!... Kimse yutmaz ama kaçan da kaçmış olur o arada.
Bekir Bey bu kuş mazmununu lafı belli bir yere getirmek için kullanmış: Kuşlar çişlerini yuvalarına yapmazlarmış, ama ben yapıyormuşum... İstanbul´u ben kirletmişim, ya da "o kirlilik içinde yaşamaktan mutluymuşum"... Rahatsız olmuyormuşum...
Yapma be Bekir, sen benim İstanbul´un içinde bulunduğu rezil durumdan rahatsız olmadığımı sanacak kadar aptal bir adam mısın?
Daha seksenli yıllardan başlayarak İstanbul´un bozulmasını eleştiren, hem de çok sert eleştiren yüzlerce yazımı okumamış olabilir misin? (Yoksa sen de benim yazılarımı hiç okumayan büyük Babıali büyüklerinden misin ha, belki bir arkadaşın söylemiştir "sana sataşmış" diye? Genellikle öyle olur da...)
Dubai sermayesini getiren Arap prensine geçirmediğim, daha doğrusu onu bahane edip Recep Tayyip Erdoğan´a saldırmadığım için bana yapıyorsun bu haksızlığı.
Şunu bil ki ben senin tuttuğun partiyi tutmaya da mecbur değilim, seninle her zaman aynı doğrultuda yazı yazmaya da.
Aydın Doğan´ın Hilton Oteli´nin çevresine kondurmayı tasarladığı yeni bir Gökkafes benzeri o dev inşaat projesi için de aynı "hassasiyeti" gösterebiliyor musun büyük gazeteci? Yürekli basın, maçanız sıkıyorsa bunu da yazın.
Elini vicdanına koy ve doğru konuş: Ben sana olmadık hakaretler etmedim, yalnızca seninle dalgamı geçtim. Türkçe okuyup yazabildiğine göre, ikisinin arasındaki farkı da bilmen gerekir.
Çünkü, sonradan Ankaralı olmuş bir Urfalı´nın İstanbul´u kurtarması bana gülünç geldi...
İstanbul´u kurtardıktan sonra bir de Ankara´yı bürokrasiden kurtarmayı denesen? Üzülme, ben sana yeni marşlar öğretirim, Kızılay´da yürürken mırıldanacak melodi sıkıntısı çekmezsin. Hadi yürü Bekir yürü, mırıldana mırıldana!...http://www.supbnr.com
Tövbe, bundan böyle ameliyat olan hiçkimseye geçmiş olsun demeyeceğim, çünkü merhametten maraz hasıl oluyor...
Biz adama acil şifalar diliyoruz, o tutuyor "köşesinden bana olmadık hakaretler sıraladı" diyor...
Bekir Coşkun´dan sözediyorum. Elbette ismimi vermemiş, "mazmun" kullanmış, "kuş" demiş.
Ardıç kuşu ya... Keh keh keh... Ne kadar yaratıcı bir espri... Küçükken de bana Enginar derlerdi... Hah hah hah... Başka bir yazısında bunu da kullansın...
Eskiden Babıali´de gazeteler, birbirlerinin adını anmaktan Allah´tan korkar gibi korkarlardı... En ucuz numaralardan biri "bir refikimiz" deyip geçmekti... Rakip gazetenin bedavadan reklamını yapmış olacaklarını düşünürlerdi...
Polemikte "şahıs ismi" vermemek de, eski ve pis bir Babıali geleneğidir. Lafın altında kalanlar, verecek yanıt bulamayanlar genellikle bu yola başvururlar, gerekçesini de çok akıllıca olduğunu sandıkları şu bahaneyle savunurlar: O adam benim muhatabım değildir! (Örneğin Özdemir İnce bu numarayı çeker.)
Sıkıştıkları zaman yaparlar bunu, fakat daha kolayı "ben o adamın yazılarını okumam ki, hakkımda ne yazmış haberim yok" deyip kaçmaktır.
Üstelik isim vermeyince "ben onu kastetmedim ki, üstüne alınmış" deyip kıvırtabilme olanağı vardır, bu daha da çakal bir tutumdur.
Bekir Coşkun´la aynı gazetede çalışan Oktay Ekşi´nin bulduğu daha uyanık bir yol da vardır: Bu köşe benim değil, halkın malıdır, dolayısıyla ben buradan o adama yanıt vermem, halkı meşgul etmem!... Kimse yutmaz ama kaçan da kaçmış olur o arada.
Bekir Bey bu kuş mazmununu lafı belli bir yere getirmek için kullanmış: Kuşlar çişlerini yuvalarına yapmazlarmış, ama ben yapıyormuşum... İstanbul´u ben kirletmişim, ya da "o kirlilik içinde yaşamaktan mutluymuşum"... Rahatsız olmuyormuşum...
Yapma be Bekir, sen benim İstanbul´un içinde bulunduğu rezil durumdan rahatsız olmadığımı sanacak kadar aptal bir adam mısın?
Daha seksenli yıllardan başlayarak İstanbul´un bozulmasını eleştiren, hem de çok sert eleştiren yüzlerce yazımı okumamış olabilir misin? (Yoksa sen de benim yazılarımı hiç okumayan büyük Babıali büyüklerinden misin ha, belki bir arkadaşın söylemiştir "sana sataşmış" diye? Genellikle öyle olur da...)
Dubai sermayesini getiren Arap prensine geçirmediğim, daha doğrusu onu bahane edip Recep Tayyip Erdoğan´a saldırmadığım için bana yapıyorsun bu haksızlığı.
Şunu bil ki ben senin tuttuğun partiyi tutmaya da mecbur değilim, seninle her zaman aynı doğrultuda yazı yazmaya da.
Aydın Doğan´ın Hilton Oteli´nin çevresine kondurmayı tasarladığı yeni bir Gökkafes benzeri o dev inşaat projesi için de aynı "hassasiyeti" gösterebiliyor musun büyük gazeteci? Yürekli basın, maçanız sıkıyorsa bunu da yazın.
Elini vicdanına koy ve doğru konuş: Ben sana olmadık hakaretler etmedim, yalnızca seninle dalgamı geçtim. Türkçe okuyup yazabildiğine göre, ikisinin arasındaki farkı da bilmen gerekir.
Çünkü, sonradan Ankaralı olmuş bir Urfalı´nın İstanbul´u kurtarması bana gülünç geldi...
İstanbul´u kurtardıktan sonra bir de Ankara´yı bürokrasiden kurtarmayı denesen? Üzülme, ben sana yeni marşlar öğretirim, Kızılay´da yürürken mırıldanacak melodi sıkıntısı çekmezsin. Hadi yürü Bekir yürü, mırıldana mırıldana!...http://www.supbnr.com