HADİ ORADAN ZİBİDİ! SALİH TUNA ORAY EĞİN'İ FENA BOMBALADI!

Hadi oradan zibidi; bellek kaybı dedikse o kadar da uzun boylu değil.

Hadi oradan zibidi

Jacques Derrida'nın bize dair öyle bir gözlemi var ki, matine suare üzerinde düşünsek azdır.

Ne mi?

Durun bi dakika, öyle şappadak olmaz.

"Gözlem" dedik yahu; nerde nasıl gözlemlemiş diye sormak yok mu? (Serada üretilmiş bir çift hormonlu laf değil ki Şinasi.)

Merhum deconstructionist İstanbul'a geldiğinde (yanılmıyorsam Boğaziçi Üniversitesi'nde de bir konferans vermişti) program haricinde kafasına göre takılmış; çarşıda pazarda dolaşıp "memleketimden insan manzaraları" seyretmiş.

Fransa'ya döndüğünde bir dostuna yazdığı mektupta, "Türklerin, harfleri değiştirilince belleklerinde kayıp oluştu" demiş, "Bunu, gündelik yaşamlarındaki reflekslerinden okumak mümkün..."

Bu müthiş tespite Sadık Yalsızuçanlar'ın "Vefa Apartmanı"nda rastladım.

Hayır, mezkur kitabın "yapıbozumla" falan alakası yok. Bu ülkede 10 yıl bakanlık yaptığı halde eşi ve çocuklarına onurdan başka miras bırakmamış, memleketine deliler gibi sevdalı bir kahramanın, Tevfik İleri'nin, 27 Mayıs 1960 darbesiyle hayatının karartılmasını "hikâyet" eden bir kitap "Vefa Apartmanı." Herkese tavsiye ederim.

İmdi, konumuza dönelim.

Ne demişti Derrida: "Türklerin, harfleri değiştirilince belleklerinde kayıp oluştu. Bunu, gündelik yaşamlarındaki reflekslerinden okumak mümkün..."

Diyeceksiniz ki, "Biz içinde yaşadığımız halde halkımızdaki 'bellek kaybı'nı fark edemiyoruz da, elin adamı bir görüşte nasıl fark ediyor?"

Bazen dört bir yanınız "bellek kaybı" kaynar da göremezsiniz. Ayrıca siz de aynı dertten muzdaripseniz nasıl göreceksiniz ki?!

Hayır yani, "Ol mahiler ki derya içredir deryayı bilmezler" sözünü duymamış değilsiniz ya!

Hem "elin adamı" dediğiniz herhangi biri değil.

Etimolojik katmanlarını teşrih masasına yatırdığı kelimelerin aklını alan, dilin hangi formlar altında en kral filozofların bile tasarılarını saptırdığını göstermeye çalışan "yapıçözümcü" bir düşünür.

Soru şudur:

Gündelik yaşamımızdaki hangi reflekslerimiz Cezayir asıllı Fransız düşünürüne "bellek kaybı" yorumunu yaptırmıştır?

Her şeyden evvel, nasıl bir bellek kaybıdır bu?

Bilinç akışımızın anlık kırılmalara dûçâr olmasını mı kastediyor acaba?

Toplumsal bilinçte hangi kopuşlara neden olur harflerden kopuş?

"Harf devrimi" gündelik reflekslerimize yansıyacak kadar "bellek kaybı"na neden olacağı için mi yapıldı?

Hepimiz bu "bellek kaybı", bu "sekerat hali" üzerinden mi formatlandık yoksa?

"Harf devrimi" yapıldığında bu ülkenin yaşlı başlı alimleri, torunlarından yeni yazıyı çözmeye çalışan sabi sübyana dönüşmedi mi?

"Bellek kaybı" dili harflerle kesilen bir insana musallat olmayacak da kime musallat olacak?

Bu marazî halin gündelik yaşamdaki refleksler üzerine daha sonra konuşuruz.

Biz şimdilik bu halin lakırdılara yansıyan örneklerine bakalım.

AK Parti'ye halkın gösterdiği büyük rağbeti Kılıçdaroğlu'nun "Stockholm sendromu"yla açıklaması "bellek kaybı"na delalet eder.

Leyla İpekçi dünkü yazısında "Kılıçdaroğlu AKP'yi bir zorba olarak tescilleyip ona oy verenlerin patolojisinde bir sendrom görmekten önce, keşke Dersim katliamını emreden CHP'ye oy veren hemşerilerinin tutumunu yorumlasaydı..." diyor.

Bu hakikate rağmen AK Parti'nin başarısını "Stockholm sendromu" şeklinde değerlendirmesi (şayet samimiyse tabii) "bellek kaybı"ndan başka bir şey değildir.

Bir de, kamuoyundaki mahut "bellek kaybı"nı insiyaki olarak keşfeden uyanıklar var.

Söz konusu "bellek kaybı" sayesinde arazi koşullarına uyum göstermek için "sürünmeye" başladılar.

Akşam gazetesinin malum çocuğu bunlardan biri.

Sabah akşam arkaladığı Ergenekonculardan, Balyozculardan umudunu kesince Cemil Koçak üzerinden demokratlığa soyunmuş.

Hocayı anlamaktan aciz, bir de utanmadan konuşuyor!

Hadi oradan zibidi; bellek kaybı dedikse o kadar da uzun boylu değil.

Salih Tuna/Yeni Şafak