Hadi hayırlısı fezaya adım attık!.. Bakalım devamı nasıl gelecek?..

Medyaradar analisti Atilla Akar, ilk “Türk Astronotu” Alper Gezeravcı’nın uzay ortamına çıkması sonucu başlayan tartışmaları ele aldı…

ATİLLA AKAR atilla.akar@medyaradar.com

Efendim: maalesef Türkiye’de her şey sert tartışmaların konusu olabiliyor. Bu “hiçbir şey tartışılmasın” demek değil elbette. Ancak her konu o kadar sert tartışılmalı mı yahut bu kadar saflaşma vesilesi olmalı mı diye ayrıca sorulabilir. İşte aynı konuda giderek derinleşen bir sıkıntı var gibi…

Ele aldığımız konu olan “Uzaya giden ilk Türk astronotu” bağlamında tartışmalar esas olarak birkaç noktada düğümleniyor. Burada dikkat çeken şey kimse uzaya gidilmesine karşı değil aslında. Ancak böyle bir uçuşun gerekli olup olmadığı, zamanlamasının isabetli olup olmadığı, Türkiye’nin önceliklerine uyup uymadığı, bilhassa ekonomik sıkıntılı şu günlerde maliyetin yüksek oluşu, “propaganda” amaçlı bir eylem mi olduğu, vb noktalarında iş çatallaşıyor. Bunlara ilave itirazlar ya da savunular gelebilir o başka.

Her İki tarafta Olayı Siyasi Değerlendiriyor!

Fakat tartışmaları yönlendiren asıl dürtü bunlar değil anlaşılan. Birincisi bunun AK Parti zamanında ve eliyle gerçekleşiyor oluşu. İkincisi tam seçimler öncesi bunun bir “propaganda” vesilesi yapılma ihtimali. Başka bir dönemde ya da parti iktidarında yapılmış olsaydı tepkiler farklı olabilirdi herhalde. Olay birden bambaşka anlamlar kazanıyor. Gene havanda su dövmeye başlayabiliyoruz…

Sırf bu yüzden değerlendirmeler abartılı olabiliyor. AK Parti karşıtları bunu adeta bir “Göz boyama”, “şov” olarak okurlarken, AK Parti yandaşları ise durumu büyük bir “başarı” ve “gurur” vesilesi olarak görüyorlar. Bence ikisi de değil. Daha doğrusu ikisini de çağrıştırabilecek ya da tekzip edecek esintiler mevcut. Bakış açınıza göre bunlardan biri öne çıkabiliyor. Dolayısıyla bütün itiraz ya da savunmalar “siyasi kriterler”e, yakınlıklara göre yapılıyor. AK Parti ve hükümete sempati ile bakıyorsanız olayı övme değilseniz yerme eğilimleri ön plana çıkıyor. Hatta kimileri küçümseyip, alaya alma tavrına bile girebiliyorlar.

Bu İkileme Kapılmak Şart mı?..

Şüphesiz benimde kafama tam yatmayan ya da en azından soru işareti olan yanlar var. Fakat her ne olursa olsun olayı küçümseme yanlısı da değilim. Peki bütün bunları nasıl değerlendirmeli? Yahut “senin tavrın ne?” derseniz şunları söyleyebilirim:

Öncelikle elbette ki kendi imkânlarımızla, kendi uzay üssümüz, uzay aracımızla bu uçuşu gerçekleştirmiyoruz. Zaten aksini iddia edende yok. İkincisi: bu özel bir şirkete para ödenerek (55 milyon dolar ya da yaklaşık 1. 6 milyar TL) yapılan bir uçuştur. Türkiye’nin bugünkü şartlarında gereksiz bir masraf, fuzuli bir kalem gibi duruyor olabilir. Türkiye’nin kendi acil ihtiyaç sıralamasında bazı problemleri çözebilecek bir miktar denebilir. (Örneğin deprem konutları gibi.) Son olarak ise sanki bir propaganda harcaması gibi duruyor. Bu konularda endişelerini dile getirenler mevcut noktalarda yoğunlaşıyorlar.

“Astronot” mu “Uzay Turisti” mi?..

Lakin iş bunlarla bitmiyor. Bu seferde tartışma başka bir zeminde yürüyor. Öyle ki olay “Astronot mu, uzay turisti mi” üzerinden dönüyor. Olayı küçümsemek ve “Ne olacak ki alt tarafı uzay turisti, parayı bastıran gidiyor” algısı yaratmak isteyenler bir tarafta “Hayır, bu düpedüz astronottur.” diyenler başka bir tarafta saflaşıyorlar. Burada kavramlar düzeyinde bir sıkıntı doğuyor.

Literatürde “Astronot” (Yahut “Uzay insanı”) “Uzay çalışmalarına katılmak üzere eğitim alan kişi” olarak tanımlanıyor. Dilimizde İngilizce kökeninden esinle “Astronot” olarak yerleşirken Ruslar “Kozmonot” diyorlar. Çinlilerinki ise (Zaten bu üç ülke uzaya insanlı uçuş gerçekleştirebiliyor sadece) “Taykanot” diye anılıyor olsa da farklı şekilde kullanılıyor.

Eğer yanlış anlamıyor veya yorumlamıyorsam -bu dar tanımla- uzay turistleri bile sırf eğitim aldıkları için “Astronot” yani “uzay insanı” olarak anılabilmektedir. Öte yandan bu konuda farklı gidiş biçimleri var. İlaveten “uzay turisti” olmak için bu konuda herhangi bir beceri geçmişi gerekmemektedir. O yüzden yakın dönemde birçok işadamı, paralı kişi bu arzusunu gerçekleştirmişlerdir. Bu bakımdan ilk dar tanım yetersiz kalabilir. İlave kriterler gerekebilir.

Kavramları Netleştirmek!..

Aynı konuda birkaç ticari oluşum faaliyet göstermektedir. Kimileri 90 dakikalık paketlerden (5 dakika yerçekimsiz ortam, dünyaya pencereden bir göz atma gibi) faydalanırken, en fazla 80 km yüksekliğe, uzay sınırına çıkanı da var. Yahut 200 bin dolara –ki ucuz sayılır- deneyim süresi 10 dakika olan sadece “Şöyle bir göz atma” diyebileceğimiz bir tur yahut teknik olarak “uzay” denilebilecek ama gene de “yörünge altı” sayılabilecek uçuşlar mevcut.

Ayrıca uzay turisti kişisel bir deneyim hatta macera peşindedir. Kendilerinin uzay araçlarını yönetme becerisine ya da bilimsel araştırma misyonuna sahip olmaları gerekmez iken astronottan ise bu konuda geniş bir beceri kapasitesi beklenir. Uzay turisti bir problem çıktığında aracı yönlendiremez ama bu beceriye sahip, pilotluk geçmişi olan biri –yerden yönlendirme desteği de alarak- bunu rahatlıkla başarabilir. Astronotlar uzay turistlerinden farklı olarak bu konuda bir kariyer ve maziye sahiptirler. İşte Türkiye adına orada bulunan Alper Gezeravcı’da bu vasıflar fazlasıyla mevcut görünüyor.

Beyhude Bir “Tartışma”mız Oldu!..

Bana göre yaşanan çok gereksiz bir tartışmadır. Olay elbette kavramlar düzeyinde teknik olarak tartışılabilir. Söyler misiniz Allah aşkına? Uzay turisti ya da astronot olsa ne fark edecek? Önemli olan çabanın kendisi ve bir Türkün uzaya çıkıp, bir ilk girişimi başlatılmış olması değil mi? (Kaldı ki 14 gün uzay istasyonunda kalıp, faaliyet yürütene daha ne denir?) Artık “Eller aya biz yaya” kompleksini bir şekilde kırmak gerekmiyor mu? Yüzümüz hep toprağa mı bakacak?

Bana kalırsa bu durumu her iki yönde de, ne “negatif” ne de “pozitif” olarak abartmanın alemi yok. Ne dalga geçmenin ne de fazladan bayram etmenin manası yoktur. Evet, “Simgesel bir başlangıç değeri” olarak önemlidir. Ancak bu henüz sadece sınırlı bir adımdır. Evet, kendi imkânlarımızla gitmiyoruz ama bir şekilde “yüzümüzü uzaya dönmüş” bulunuyoruz. Geleceğin bütün atılımları, savaşlar bile uzaydan yönetileceğine göre bu konuda beklemede kalınamaz. Olayı bir “siyasi propaganda” vesilesine çevirmeden böyle bakmakta fayda var. Aynı sebeple bu alanda süreçte yeni girişimler bekliyorum.

Şimdilik “Alıştırma” aşamasındayız!

Bilemiyorum: belki de benim gibi “Flash Gordon / Baytekin” çizgi romanları okuyarak büyüyen bir bilim – kurgu meraklısının fazla iyi niyetli, saf bakışı da olabilir. Çünkü uzay konuları bizlere her zaman cazip gelir. Ancak her ne olursa olsun Uzay ve Türkler kelimesini yan yana duymak kulağa hoş geliyor. Şimdilik bu bir “Girizgâh” olsun. Tahminim devamı gelecektir. Şimdilik “Alıştırma” aşamasındayız!

Diğer yandan biliyorum ki, bir gün gelecek uzay ve gezegenler bizim için adeta kapı komşusu olacaktır. Oralara yerleşeceğiz veya tatile gideceğiz. O zaman geldiğinde belki de şöyle anonslar duymamız mümkün olacaktır: “Öz - Uzay Turizm’in sayın yolcuları aracımız aydaki galaksiler arası tesislerde mola verecektir. Çaylar şirkettendir. Mola süremiz 30 dakika olup, uzay aracımız Mars istikametine doğru hareket edecektir. Kaptanınız hayırlı yolculuklar diler!..”

21. 01. 2023

NOT: Aslında bu olayın hükümet ya da herhangi bir partiden çok bir “Derin planlama”nın tercihi olduğunu zannediyorum. Türkiye’nin son dönemde gündemine aldığı “Milli silah sanayi” ve diğer alanlardaki girişimleri gibi sanırım “Milli Uzay Programı”da bunun bir parçası. O yüzden bir “ilk adım”dır. Daha yürünecek çok yol var. Tahminim Türkiye’de bir irade geleceğe yatırım yapmaktadır. O yüzden bir partiye mal edilemez ve dahası edilmemeli de. (Bunu parti propagandasına çevirmek projeye zarar verir) Bu bir “devlet projesi”dir. Bir stratejik tercihin ürünüdür. Olaya bu gözle bakmakta yarar var. O zaman bu boş, anlamsız tartışmalarda biter!

Tüm yazılarını göster