Hadi beni tanımadın gazetenin künyesine de mi hiç bakmadın?
Televizyon dünyasının dahi çocuğu Orhan Can, Star Yazarı Ersoy Dede ve Hürriyet Yazarı Ertuğrul Özkök arasında yaşanan cinsel performans tartışması büyüyor.
Cumhuriyet Gazetesi köşe yazarı Orhan Can, geçtiğimiz hafta 29 yıllık sigara bağımlılığından kurtulduktan sonra yaşadıklarını, 'arkagüverte’ isimli internet sitesinde kaleme almıştı.
Usta gazeteci, yazısının bir bölümünde sigarayı bıraktıktan sonra yataktaki performansının zirve yaptığını dile getirmiş ve bu sözlere bir destek de Star köşe yazarı Ersoy Dede’den gelmişti.
Hürriyet köşe yazarı Ertuğrul Özkök ise daha sonra Dede’nin yazısındaki performans’lı bölümü diline dolamış, ve kendi köşesinde “Her ikisinden de artan bu “nokta nokta” veya “üç noktalı performansın” ne olduğunu açıklamalarını bekliyorum” ifadelerini kullanmıştı.
'MUHAFAZAKARLAR VE PERFORMANS HA!'
İşte bu sözler için bugün Orhan Can’dan yine dikkat çeken bir yazı geldi.
Can, Ertuğrul Özkök’ün, Ersoy Dede’yi vurmak için kendisini kullandığını ve köşe yazısını sadece “Muhafazakar yazarlar performanstan bahsediyordu ha!” mantığıyla kaleme aldığını savundu.
‘3 YIL ÖNCESİNE KADAR…’
Usta kalem yazısının ilerleyen kısımlarından Özkök’e eleştirilerini bir tık ileri de taşıyarak şu ifadeleri kullandı:
"Eski Hürriyet Gazetesi’nin polis muhabirlerinden biri olduğumu, bir zamanlar Show Haber’de Reha Muhtar’ın Haber Müdürü olduğumu, HaberTurk TV’nin kurucularından biri ve ilk Genel Yayın Yönetmeni olduğumu bilemeye bilirdi ama, 3 yıl öncesine kadar Hürriyet Gazetesi’nin künyesinde yer alan WEB TV’nin 4.5 yıl müdürlüğünü yaptığımı da mı bilmiyordu…
Künyeye de hiç mi bakmamıştı…"
İşte Orhan Can’ın yazısının tamamı:
“Performans”!
Sigaraya gençlik yıllarımda nasıl başladığımı ve nasıl bıraktığımı anlattığım bu yazıdan çıkarta çıkarta “Performans” meselesini çıkarttılar..
Oysa ben içinden, başka hayatlar için çok ders çıkartılacak bir yazı yazmaya çalıştım…
Hatta, hayatımın bir nevi öz eleştirisiydi…
Yazıda “performanstan” kastım birinci anlamda ‘skor’ değil, cinselliğe çok daha fazla önem vermeyi vurgulamaktı…
Demek ki kendimi tam olarak ifade edememişim…
Anlatmak istediğim, haber ve reyting peşinde koşmaktan ikinci plana attığım özel hayattı…
Kendine ve “Sevdiklerine” zaman ayırma…
Altını çizmek istediğim yataktaki 1-2-3-4-5 değil, cinselliğe daha fazla zaman ayırmaktı…
Tabii önce Medyaradar.com sonra Ersoy Dede, arkasından Ertuğrul Özkök müdahil oldu meseleye…
MedyaRadar’ı suçlayamam “Haberden başlık çıkarmışlardı”…
Kabız editörlerin beceremediği bir şeydi bu!
Medyaradar.com işini yapmıştı…
İyi gazeteciler haberi “Satmak” için yazının içinden başlık çıkartırlardı..
E, haberden başlık çıkartmak da yetenek isterdi…
Yılların usta Yazı İşleri Müdürü arkadaşıma “Ya böyle bir yazıdan bu sonucun çıkartılması üzüldüm” diyerek dert yanıyordum ki, bana, “Çıkartılır çıkartılır, bu yazıdan bu başlık çıkartılır” diye yanıt verdi..
Doğru söylüyordu, çıkartılırdı, çünkü yazının içinde vardı..
E, ben de olsam, böyle ya da buna benzer başlık çıkartırdım..
Hatta, Reha Muhtar’lı bir başlık atardım…
Ersoy Dede girdi devreye çünkü beni eskiden tanıyordu…
Dünya görüşlerimiz birbirinden galaksiler kadar ayrı olsa da biz, eski mesai arkadaşıydık. Ne onun benden çıkarı ne de benim ondan bir beklentim oldu Biz, sadece haberciydik!
Ersoy da iyi haberciydi ve sonunda istediğine kavuştu.
Paraşütle inenlerden değil, muhabirlikten gelen köşe yazarı oldu..
Ersoy konuya girdi ve “Buna benzer şeyleri ben de yaşadım” diyerek köşesinde benim yazımın ilgili kısmını yayınladı…
Sonra Ertuğrul Özkök girdi devreye…
Belli ki benim yazımı okumamıştı…
Ersoy’un yazısı yeterdi ona…
“Muhafazakar yazarlar performanstan bahsediyordu ha!”…
Besbelli Ertuğrul Özkök beni de tanımıyordu..
Kim olduğumu bilmiyordu?
Eski Hürriyet Gazetesi’nin polis muhabirlerinden biri olduğumu, bir zamanlar Show Haber’de Reha Muhtar’ın Haber Müdürü olduğumu, HaberTurk TV’nin kurucularından biri ve ilk Genel Yayın Yönetmeni olduğumu bilemeye bilirdi ama, 3 yıl öncesine kadar Hürriyet Gazetesi’nin künyesinde yer alan WEB TV’nin 4.5 yıl müdürlüğünü yaptığımı da mı bilmiyordu…
Künyeye de hiç mi bakmamıştı…
3 yıldır Cumhuriyet Gazetesi’nin köşe yazarıydım…
Cumhuriyet Gazetesi adına 2 yıl önce Yılın Spor Köşe Yazarı,
bu yıl da Yılın Köşe Yazısı (Yazarı) ödülünü aldım…
Tamam, solcu spor yazarını tanımıyor olabilirsin ama Ersoy’u “yemek” için Orhan Can’ı kullanmamalı insan…
Önce ana konu Orhan Can’ın yazısı, sonra Ersoy’unki, sonra kendi görüşünü belirtmeli insan!
Ne oldu, hani empati vardı…
Neyse anam babam neyse, söz konusu yazı aşağıdadır..
Bir de siz okuyun bakalım, bu yazıdan ana fikir olarak ne çıkartacaksınız?
…………..
Ben de sigaraya bıraktım.
Tam 12 yıl oldu.. 29 yıl günde 2 paket içtim..
Hayatımda bedenime yaptığım en büyük iyilik sigarayı bırakmak oldu..
Lise 1. sınıf için yatılı okula girdiğimde 1976 yılının eylül ayıydı..
Evden ilk ayrılık.. Yatılı okulun ilk günü..
Yatılı okulun tuvaletine girdiğimde gördüğüm Hababam Sınıfı Filmi’nin bir sahnesi değildi..
Sigara dumanından göz gözü görmüyordu…
Büyükler birbirlerini nasıl görüyordu hayret yani..!
Çekingen ve ürkektik..
Aynı sınıfta okuyacağım arkadaşla yanyana duruyorduk..
Bizi gören ve elinde yanan bir sigara bulunan biri “Oo, yeni kuşlar gelmiş” diyerek yanımıza geldi.
Lise 2-3’ler bizle dalga geçiyorlardı..
Biri bana “Şu bacaksıza bakın, sen sigara içiyor musun?” dedi.
Lise 1 yıllarında boyum kısaydı. Lise son sınıfta bir ergen olarak boyum 1.80 oldu..
Lise 1-2’de sınıfın en ön sıralarında oturmamın nedeni henüz boyunun tam olarak atmamasındandı.
En ön sıraya beni oturturlardı.
Aslında göz önünde olmak bir avantajdı.
Çünkü ön sırada kopya çekmek daha kolaydı.
Hocalar daha çok arka sıralardan “Şüphelenirlerdi..”!
Oysa, göz önündekiler daha çok “Fingirdeşirdi”!
Normal hayatta da böyledir, misal bir lider yanındakilerden, yani “göz önündekilerden”kolay kolay şüphelenmez, ama lidere karşı en çok “Fingirdeşenler” de en yakınındakiler olurdu…
Neyse konumuz bu değil;
Bana, “Bacaksız sigara içiyor musun?” diye sorulduğunda; belki de, o üst sınıftaki ‘abilerimize’ kendimi kanıtlamak için “Evet, içiyorum” dedim..
Aslında kocaman bir yalandı..
İşte o anda, Lise 1’i aynı sınıfta birlikte okuyacağım, yeni tanıştığım arkadaş cebinden çıkardığı filtreli (Maltepe sigarası. Ki o yıllarda bir de Samsun vardı) “Yak” dedi..
Ben de yaktım.. Yakış o yakış oldu tabii…
“Sigara içmeyi biliyor musun?” diye sordu biri…
“Biliyorum tabii..” diye yanıtladım…
Hayatımdaki ilk sigarayı o Eylül’de yaktım..
Kendimi, tuvaletteki büyük ağabeylerin olduğu “Konseye” ispatlamış gibi hissederken, biri“Aaa, bu içine çekmiyor ki..” dedi.
“Çekiyorum” dedim.
Ama bilmediğimi anlamışlardı ve benimle dalga geçiyorlardı..
Ben hala sigara dumanı için “Çekiyorum ya..” diyordum..
Biri, hepsine göstermem için “İçine çek bakalım” dedi..
Annemden görmüştüm. Annem günde 1 tane sigara içerdi..
Onun yaptığının aynısını yaptım.. Sigara dumanını burnumdan çıkardım…
Kahkaha koptu tabii…
“Bilmiyor bu” diyerek benimle eğleniyorlardı.
Biri “Bak böyle yapacaksın” diyerek sigaranın ciğerlere nasıl çekileceğini gösterdi..
Kırılma noktası yatılı okulun tuvaletinde devam ediyordu…
Sonra büyük sınıflardan bir başka biri “Bak şunlara, filtreli sigara içiyorlar” diyerek yanımıza geldi..
Cebinden bir paket sigara çıkardı..
Bizim sigaralarımız da bitmişti..
“Yak birinci, ol devrimci” diyerek sigarayı yaktı.. Bize de birer “dal” uzattı..
“Birinci Sigarası”.. Filitresiz ve ucuz.. Öğrenci için idealdi…
“Yaktık birinci, olduk Devrimci” de, olan ciğerlere oldu…
E, memleket kurtarma teorileri, tartışmaları da sosyalizmin yanında filtresiz cigara da iyi gidiyordu hani..(!)
Neyse anam babam;
ha babam de babam derken, sonraki yıllarda 2 -3 pakete çıkacak ve 29 yıl sürecek sigara maceram da böyle başlamış oldu…
Reha Muhtar’lı yıllar da ise sigara resmen 3 paket oldu…
Koy masaya diyorduk..
Rakının yanında ne “gidiyordu” meret öyle be…
Reytingler iyi geldikçe de biz coşuyorduk tabii..
Hani rakıya da çok yakışıyordu ama ciğerlerimize yakışmıyordu.
Her “dal” sigara bir kurşun olarak akciğerlerimize saplanıyordu da haberimiz olmuyordu!
Sigara mı bizi içiyordu, biz mi sigarayı içiyorduk belli değildi…
(Önce Reha Muhtar bıraktı sigarayı…)
Sonra HaberTürk oldu hayatımın bir parçası.. Zor yıllardı..
İşsiz gazeteciler, bize yar olmayacak olan o ünlü televizyonu kurmuştuk..
Her gün ciğerlerime kurşun sıkmaya devam ediyordum…
Genel Yayın Yönetmeni’ydim..
Sigara içmek herkese yasak ama bana serbestti..
Oturduğum masaların kenarlarında sigara koyduğum için yanıklar vardı..
Masa kenarlarında yanıkları gören herkes “Aaa, burada Orhan Can oturmuş” diyerek anlayabilirdi!
Uzatmayayım…
Ve 2005 yılının Eylül ayı..
Bir arkadaşımın iknasıyla sigarayı bıraktım.. (Ki, bana sigarayı bıraktıran arkadaş sonra yeniden başladı)
Hayatımda bedenime yaptığım en büyük iyilik bu oldu..
Yolda yürüyüşüm, merdiven çıkışım, sabahları yataktan kalkışım bile değişti..
En büyük olay da yatakta ki performansın zirve yapmasıydı..
İnsan hayatının en önemli olayı.. Performans zirve… Hakikaten öyle oldu!
……
Slz hiç kül tablası ile öpüştünüz mü?
Elleri, nefesi kül tablası gibi kokan birini…
Bu yüzdendir çocuklarınızın onları severken sizi itmesi…
Bu yüzdendir sevgilinizi öperken sevgilinizin yüzünü buruşturması…
İğrenç nefes kokusu yüzünden çocuklarınızı bile doğru dürüst sevemiyordunuz…
Artık, kül tabağı gibi kokmuyorum..
Hayatım boyunca da sigara içen bir kadınla çıkmadım… Çünkü kül tablası öpmem…
Ama ben kendimi öptürdüm, kül tabyası gibi kokan bendim oysa..
Bu da karşımdaki insana yaptığım bir haksızlıktı…
Dedim ya, hiç sigara içen bir kadınla çıkmadım..
Bu konuda itiraz eden biri çıkarsa “operasyon anında” kesin zarhoşumdur..
Anımsamıyorum… E, zarhoşun da mektubu okunmazmış usta!
Az önce söylemiştim, Reha Muhtar benden 1 yıl önce sigarayı bırakmıştı.
Benim de bıraktığımı duyunca telefonla aradı:
“3. ayda zorlanacaksın, 6. ayda zorlanacaksın ve 1 yıl sonra biraz zorlanacaksın,
ha bir de performansın müthiş oyacak ona göre” dedi..
Benden önce bıraktığı için tecrübe ona aitti..
Yok, sigarayı bırakınca kilo alınırmış yok böyle olurmuş.. Hepsi yalandı…
Her şey insanın kafasının içindeydi…
Düşünsenize, öksürdüğümde ciğerlerimden gelen o kirli “şey”in renginin beyaza dönmesi tam 1 yıl sürdü..
Parmaklarımın sarılığı ve dişlerimdeki o iğrenç pasın geçmedi ise 7-8 yıl sürdü…
Bir de derler “Sigara içkinin arkadaşıdır”! Sokak tabiriyle “Sigara içkinin orospusudur” derler..
Önceleri gerçekten içki içerken zevk almıyordum..
Gerçekten de başlarda, içki değil de sanki saman suyu içiyor gibiydim.. Sonra alışılıyor..
Sigara bırakmada en zor anlar ise sigara ikram edilmesiydi..
İşte o zor anlarda “Sigarayı Bıraktım” değil, -burası çok önemli- “Kullanmıyorum” dedim.. Sanki hiç içmemiş gibi…
Ha, canım sigara çekmedi mi hiç?
İlk yıllarda çekti tabii..
1- Özellikle arabada yalnız olduğumda.. Düşünsenize, trafik yürümüyor, radyoda bi halt yok..
İşte o anlarda olmadığını bildiğim halde torpido gözünü falan belki sigara vardır diye karıştırıyordum..
2- Bir de kendi adıma çok güzel bir şey başardığımda, ki bu genelde haber oluyordu..
Hani orgazm sigarası gibi sigara istedi canım..
Hepsini, her defasında beynimde öldürdüm..
“Sigarayı bırakamıyorum” diyen yalan söyler..
‘Sigarayı bırakamamak’ diye bir şey yoktur, ‘sigarayı bırakmak istememek’ vardır..
Karar sizin…
Dedim size, sigarayı bırakınca yolda yürüyüşüm bile değişti…
Hayatımda kendime yaptığım en büyük iyilik de bu oldu…
Bahtiyarım..
Orhan Can
Yani, Ben CAN; Orhan Can…
En Kalbi Muhabbetlerimle…
OC kaçar anam babam…
Usta gazeteci, yazısının bir bölümünde sigarayı bıraktıktan sonra yataktaki performansının zirve yaptığını dile getirmiş ve bu sözlere bir destek de Star köşe yazarı Ersoy Dede’den gelmişti.
Hürriyet köşe yazarı Ertuğrul Özkök ise daha sonra Dede’nin yazısındaki performans’lı bölümü diline dolamış, ve kendi köşesinde “Her ikisinden de artan bu “nokta nokta” veya “üç noktalı performansın” ne olduğunu açıklamalarını bekliyorum” ifadelerini kullanmıştı.
'MUHAFAZAKARLAR VE PERFORMANS HA!'
İşte bu sözler için bugün Orhan Can’dan yine dikkat çeken bir yazı geldi.
Can, Ertuğrul Özkök’ün, Ersoy Dede’yi vurmak için kendisini kullandığını ve köşe yazısını sadece “Muhafazakar yazarlar performanstan bahsediyordu ha!” mantığıyla kaleme aldığını savundu.
‘3 YIL ÖNCESİNE KADAR…’
Usta kalem yazısının ilerleyen kısımlarından Özkök’e eleştirilerini bir tık ileri de taşıyarak şu ifadeleri kullandı:
"Eski Hürriyet Gazetesi’nin polis muhabirlerinden biri olduğumu, bir zamanlar Show Haber’de Reha Muhtar’ın Haber Müdürü olduğumu, HaberTurk TV’nin kurucularından biri ve ilk Genel Yayın Yönetmeni olduğumu bilemeye bilirdi ama, 3 yıl öncesine kadar Hürriyet Gazetesi’nin künyesinde yer alan WEB TV’nin 4.5 yıl müdürlüğünü yaptığımı da mı bilmiyordu…
Künyeye de hiç mi bakmamıştı…"
İşte Orhan Can’ın yazısının tamamı:
“Performans”!
Sigaraya gençlik yıllarımda nasıl başladığımı ve nasıl bıraktığımı anlattığım bu yazıdan çıkarta çıkarta “Performans” meselesini çıkarttılar..
Oysa ben içinden, başka hayatlar için çok ders çıkartılacak bir yazı yazmaya çalıştım…
Hatta, hayatımın bir nevi öz eleştirisiydi…
Yazıda “performanstan” kastım birinci anlamda ‘skor’ değil, cinselliğe çok daha fazla önem vermeyi vurgulamaktı…
Demek ki kendimi tam olarak ifade edememişim…
Anlatmak istediğim, haber ve reyting peşinde koşmaktan ikinci plana attığım özel hayattı…
Kendine ve “Sevdiklerine” zaman ayırma…
Altını çizmek istediğim yataktaki 1-2-3-4-5 değil, cinselliğe daha fazla zaman ayırmaktı…
Tabii önce Medyaradar.com sonra Ersoy Dede, arkasından Ertuğrul Özkök müdahil oldu meseleye…
MedyaRadar’ı suçlayamam “Haberden başlık çıkarmışlardı”…
Kabız editörlerin beceremediği bir şeydi bu!
Medyaradar.com işini yapmıştı…
İyi gazeteciler haberi “Satmak” için yazının içinden başlık çıkartırlardı..
E, haberden başlık çıkartmak da yetenek isterdi…
Yılların usta Yazı İşleri Müdürü arkadaşıma “Ya böyle bir yazıdan bu sonucun çıkartılması üzüldüm” diyerek dert yanıyordum ki, bana, “Çıkartılır çıkartılır, bu yazıdan bu başlık çıkartılır” diye yanıt verdi..
Doğru söylüyordu, çıkartılırdı, çünkü yazının içinde vardı..
E, ben de olsam, böyle ya da buna benzer başlık çıkartırdım..
Hatta, Reha Muhtar’lı bir başlık atardım…
Ersoy Dede girdi devreye çünkü beni eskiden tanıyordu…
Dünya görüşlerimiz birbirinden galaksiler kadar ayrı olsa da biz, eski mesai arkadaşıydık. Ne onun benden çıkarı ne de benim ondan bir beklentim oldu Biz, sadece haberciydik!
Ersoy da iyi haberciydi ve sonunda istediğine kavuştu.
Paraşütle inenlerden değil, muhabirlikten gelen köşe yazarı oldu..
Ersoy konuya girdi ve “Buna benzer şeyleri ben de yaşadım” diyerek köşesinde benim yazımın ilgili kısmını yayınladı…
Sonra Ertuğrul Özkök girdi devreye…
Belli ki benim yazımı okumamıştı…
Ersoy’un yazısı yeterdi ona…
“Muhafazakar yazarlar performanstan bahsediyordu ha!”…
Besbelli Ertuğrul Özkök beni de tanımıyordu..
Kim olduğumu bilmiyordu?
Eski Hürriyet Gazetesi’nin polis muhabirlerinden biri olduğumu, bir zamanlar Show Haber’de Reha Muhtar’ın Haber Müdürü olduğumu, HaberTurk TV’nin kurucularından biri ve ilk Genel Yayın Yönetmeni olduğumu bilemeye bilirdi ama, 3 yıl öncesine kadar Hürriyet Gazetesi’nin künyesinde yer alan WEB TV’nin 4.5 yıl müdürlüğünü yaptığımı da mı bilmiyordu…
Künyeye de hiç mi bakmamıştı…
3 yıldır Cumhuriyet Gazetesi’nin köşe yazarıydım…
Cumhuriyet Gazetesi adına 2 yıl önce Yılın Spor Köşe Yazarı,
bu yıl da Yılın Köşe Yazısı (Yazarı) ödülünü aldım…
Tamam, solcu spor yazarını tanımıyor olabilirsin ama Ersoy’u “yemek” için Orhan Can’ı kullanmamalı insan…
Önce ana konu Orhan Can’ın yazısı, sonra Ersoy’unki, sonra kendi görüşünü belirtmeli insan!
Ne oldu, hani empati vardı…
Neyse anam babam neyse, söz konusu yazı aşağıdadır..
Bir de siz okuyun bakalım, bu yazıdan ana fikir olarak ne çıkartacaksınız?
…………..
Ben de sigaraya bıraktım.
Tam 12 yıl oldu.. 29 yıl günde 2 paket içtim..
Hayatımda bedenime yaptığım en büyük iyilik sigarayı bırakmak oldu..
Lise 1. sınıf için yatılı okula girdiğimde 1976 yılının eylül ayıydı..
Evden ilk ayrılık.. Yatılı okulun ilk günü..
Yatılı okulun tuvaletine girdiğimde gördüğüm Hababam Sınıfı Filmi’nin bir sahnesi değildi..
Sigara dumanından göz gözü görmüyordu…
Büyükler birbirlerini nasıl görüyordu hayret yani..!
Çekingen ve ürkektik..
Aynı sınıfta okuyacağım arkadaşla yanyana duruyorduk..
Bizi gören ve elinde yanan bir sigara bulunan biri “Oo, yeni kuşlar gelmiş” diyerek yanımıza geldi.
Lise 2-3’ler bizle dalga geçiyorlardı..
Biri bana “Şu bacaksıza bakın, sen sigara içiyor musun?” dedi.
Lise 1 yıllarında boyum kısaydı. Lise son sınıfta bir ergen olarak boyum 1.80 oldu..
Lise 1-2’de sınıfın en ön sıralarında oturmamın nedeni henüz boyunun tam olarak atmamasındandı.
En ön sıraya beni oturturlardı.
Aslında göz önünde olmak bir avantajdı.
Çünkü ön sırada kopya çekmek daha kolaydı.
Hocalar daha çok arka sıralardan “Şüphelenirlerdi..”!
Oysa, göz önündekiler daha çok “Fingirdeşirdi”!
Normal hayatta da böyledir, misal bir lider yanındakilerden, yani “göz önündekilerden”kolay kolay şüphelenmez, ama lidere karşı en çok “Fingirdeşenler” de en yakınındakiler olurdu…
Neyse konumuz bu değil;
Bana, “Bacaksız sigara içiyor musun?” diye sorulduğunda; belki de, o üst sınıftaki ‘abilerimize’ kendimi kanıtlamak için “Evet, içiyorum” dedim..
Aslında kocaman bir yalandı..
İşte o anda, Lise 1’i aynı sınıfta birlikte okuyacağım, yeni tanıştığım arkadaş cebinden çıkardığı filtreli (Maltepe sigarası. Ki o yıllarda bir de Samsun vardı) “Yak” dedi..
Ben de yaktım.. Yakış o yakış oldu tabii…
“Sigara içmeyi biliyor musun?” diye sordu biri…
“Biliyorum tabii..” diye yanıtladım…
Hayatımdaki ilk sigarayı o Eylül’de yaktım..
Kendimi, tuvaletteki büyük ağabeylerin olduğu “Konseye” ispatlamış gibi hissederken, biri“Aaa, bu içine çekmiyor ki..” dedi.
“Çekiyorum” dedim.
Ama bilmediğimi anlamışlardı ve benimle dalga geçiyorlardı..
Ben hala sigara dumanı için “Çekiyorum ya..” diyordum..
Biri, hepsine göstermem için “İçine çek bakalım” dedi..
Annemden görmüştüm. Annem günde 1 tane sigara içerdi..
Onun yaptığının aynısını yaptım.. Sigara dumanını burnumdan çıkardım…
Kahkaha koptu tabii…
“Bilmiyor bu” diyerek benimle eğleniyorlardı.
Biri “Bak böyle yapacaksın” diyerek sigaranın ciğerlere nasıl çekileceğini gösterdi..
Kırılma noktası yatılı okulun tuvaletinde devam ediyordu…
Sonra büyük sınıflardan bir başka biri “Bak şunlara, filtreli sigara içiyorlar” diyerek yanımıza geldi..
Cebinden bir paket sigara çıkardı..
Bizim sigaralarımız da bitmişti..
“Yak birinci, ol devrimci” diyerek sigarayı yaktı.. Bize de birer “dal” uzattı..
“Birinci Sigarası”.. Filitresiz ve ucuz.. Öğrenci için idealdi…
“Yaktık birinci, olduk Devrimci” de, olan ciğerlere oldu…
E, memleket kurtarma teorileri, tartışmaları da sosyalizmin yanında filtresiz cigara da iyi gidiyordu hani..(!)
Neyse anam babam;
ha babam de babam derken, sonraki yıllarda 2 -3 pakete çıkacak ve 29 yıl sürecek sigara maceram da böyle başlamış oldu…
Reha Muhtar’lı yıllar da ise sigara resmen 3 paket oldu…
Koy masaya diyorduk..
Rakının yanında ne “gidiyordu” meret öyle be…
Reytingler iyi geldikçe de biz coşuyorduk tabii..
Hani rakıya da çok yakışıyordu ama ciğerlerimize yakışmıyordu.
Her “dal” sigara bir kurşun olarak akciğerlerimize saplanıyordu da haberimiz olmuyordu!
Sigara mı bizi içiyordu, biz mi sigarayı içiyorduk belli değildi…
(Önce Reha Muhtar bıraktı sigarayı…)
Sonra HaberTürk oldu hayatımın bir parçası.. Zor yıllardı..
İşsiz gazeteciler, bize yar olmayacak olan o ünlü televizyonu kurmuştuk..
Her gün ciğerlerime kurşun sıkmaya devam ediyordum…
Genel Yayın Yönetmeni’ydim..
Sigara içmek herkese yasak ama bana serbestti..
Oturduğum masaların kenarlarında sigara koyduğum için yanıklar vardı..
Masa kenarlarında yanıkları gören herkes “Aaa, burada Orhan Can oturmuş” diyerek anlayabilirdi!
Uzatmayayım…
Ve 2005 yılının Eylül ayı..
Bir arkadaşımın iknasıyla sigarayı bıraktım.. (Ki, bana sigarayı bıraktıran arkadaş sonra yeniden başladı)
Hayatımda bedenime yaptığım en büyük iyilik bu oldu..
Yolda yürüyüşüm, merdiven çıkışım, sabahları yataktan kalkışım bile değişti..
En büyük olay da yatakta ki performansın zirve yapmasıydı..
İnsan hayatının en önemli olayı.. Performans zirve… Hakikaten öyle oldu!
……
Slz hiç kül tablası ile öpüştünüz mü?
Elleri, nefesi kül tablası gibi kokan birini…
Bu yüzdendir çocuklarınızın onları severken sizi itmesi…
Bu yüzdendir sevgilinizi öperken sevgilinizin yüzünü buruşturması…
İğrenç nefes kokusu yüzünden çocuklarınızı bile doğru dürüst sevemiyordunuz…
Artık, kül tabağı gibi kokmuyorum..
Hayatım boyunca da sigara içen bir kadınla çıkmadım… Çünkü kül tablası öpmem…
Ama ben kendimi öptürdüm, kül tabyası gibi kokan bendim oysa..
Bu da karşımdaki insana yaptığım bir haksızlıktı…
Dedim ya, hiç sigara içen bir kadınla çıkmadım..
Bu konuda itiraz eden biri çıkarsa “operasyon anında” kesin zarhoşumdur..
Anımsamıyorum… E, zarhoşun da mektubu okunmazmış usta!
Az önce söylemiştim, Reha Muhtar benden 1 yıl önce sigarayı bırakmıştı.
Benim de bıraktığımı duyunca telefonla aradı:
“3. ayda zorlanacaksın, 6. ayda zorlanacaksın ve 1 yıl sonra biraz zorlanacaksın,
ha bir de performansın müthiş oyacak ona göre” dedi..
Benden önce bıraktığı için tecrübe ona aitti..
Yok, sigarayı bırakınca kilo alınırmış yok böyle olurmuş.. Hepsi yalandı…
Her şey insanın kafasının içindeydi…
Düşünsenize, öksürdüğümde ciğerlerimden gelen o kirli “şey”in renginin beyaza dönmesi tam 1 yıl sürdü..
Parmaklarımın sarılığı ve dişlerimdeki o iğrenç pasın geçmedi ise 7-8 yıl sürdü…
Bir de derler “Sigara içkinin arkadaşıdır”! Sokak tabiriyle “Sigara içkinin orospusudur” derler..
Önceleri gerçekten içki içerken zevk almıyordum..
Gerçekten de başlarda, içki değil de sanki saman suyu içiyor gibiydim.. Sonra alışılıyor..
Sigara bırakmada en zor anlar ise sigara ikram edilmesiydi..
İşte o zor anlarda “Sigarayı Bıraktım” değil, -burası çok önemli- “Kullanmıyorum” dedim.. Sanki hiç içmemiş gibi…
Ha, canım sigara çekmedi mi hiç?
İlk yıllarda çekti tabii..
1- Özellikle arabada yalnız olduğumda.. Düşünsenize, trafik yürümüyor, radyoda bi halt yok..
İşte o anlarda olmadığını bildiğim halde torpido gözünü falan belki sigara vardır diye karıştırıyordum..
2- Bir de kendi adıma çok güzel bir şey başardığımda, ki bu genelde haber oluyordu..
Hani orgazm sigarası gibi sigara istedi canım..
Hepsini, her defasında beynimde öldürdüm..
“Sigarayı bırakamıyorum” diyen yalan söyler..
‘Sigarayı bırakamamak’ diye bir şey yoktur, ‘sigarayı bırakmak istememek’ vardır..
Karar sizin…
Dedim size, sigarayı bırakınca yolda yürüyüşüm bile değişti…
Hayatımda kendime yaptığım en büyük iyilik de bu oldu…
Bahtiyarım..
Orhan Can
Yani, Ben CAN; Orhan Can…
En Kalbi Muhabbetlerimle…
OC kaçar anam babam…