Habertürk'te gerilim kimin başını yedi?

Medyaradar'ın gizemli yazarı Keskin Kalem yine medya dünyasında ses getirecek bir yazıya imza attı.

KESKİN KALEM keskinkalem@medyaradar.com

Medya kulislerinde yaprak kımıldamıyor…
Medya kulislerinde, çıt sesi duyulmuyor…
Medya kulislerinde ölüm sessizliği var…
Tek bir yer hariç:
Medyamızın en cıvcıvlı,
en hareketli,
en skandallar merkez üssü Habertürk tabii ki…

Yoldaşlar daha geçen gün medyamızın güzide sitesi Medyaradar’ın, belki de bu alemin en derin, en bilgili, en konuya hakim insanı olan editörüyle hasbihal ediyorduk.
‘Kulislerde yaprak kımıldamıyor, herkes seçim öncesi savaş baltalarını gömmüş’ diyorduk.
Tam kulislere susamıştık ki, sağ olsun Habertürk susuzluğumuza yetişti yine.

Habertürk TV’de bir süredir alttan alta yürüyen bir gerilim, meğer bu hafta volkan gibi patlamış.
Geçtiğimiz aylarda kanalın Genel Yayın Koordinatörlüğüne getirilen Mehmet Yeşilkaya ve
Yayın Koordinatörü Mural Yalnız arasında bir süredir soğuk savaş varmış.
Yeşilkaya’dan önce kanalın tepe ismi olan Yalnız, bu atamayla görevinin gasp edildiğini düşünüyor, sorumluluk alanları konusunda, Yeşilkaya’yla mücadele veriyormuş.
Engellendiğini düşünen Yalnız, birkaç kez duruma izin vermeyince de, gerilim iyiden iyiye artmış…

Veeeeee sonunda olan olmuş.
Yeşilkaya birkaç gün önce ‘artık yardımcım olmanı istemiyorum’ demiş.
Bunun üzerine Yalnız izne çıkarılmış.
Daha da ilginci onunla birlikte bir başka koordinatör, Çimen Çetin de izne gönderilmiş.
Ankara Haberleri Koordinatörü olan Çetin’in izne çıkarılmasının, nedeni de Yeşilkaya- Yalnız gerilimiymiş.
Habertürk kulislerinde, Yalnız’ın kellesinin alınmasına karşı, Yeşilkaya’ya darbe olarak Çetin’in izne çıkarıldığı konuşuluyor.
Çetin’in Yeşilkaya’nın yakın çalışma ekibinden olduğu bilgisi, bu tabloyu tamamlıyor.

Eveeet yoldaşlar.
Durum böyleyken böyle.
Bakalım Yalnız ve Çetin izinden dönecek mi?
Dönecekse, bu dönüş nasıl bir gerilim yaratacak?
Hep birlikte göreceğiz.

MUHALİFLER DEPREMDE NEDEN HALK TV’YE ÇIKIŞTI?

Emeğe saygı göstermezsen…
Muhabirini aç bırakırsan…
Bir ekran yüzüne nereden geldiği belli olmayan yüklü maaş verip, emekçiyi asgari ücrete yakın paralarla çalıştırırsan ne olur?
Destekçilerin gün gelir, seni ve yaptığın işi gömer.
Helvanı kavurur.
Halk TV’nin deprem gecesi başına gelen de budur.

Haber kanalları neden var?
Kriz zamanlarında gelişmeleri izleyiciye anında aktarabilmek için.
Bunu yapabilmek için de güçlü bir muhabir ağınızın olması gerek.
Ancak defalarca yazdım.
Medya patronları özellikle son yıllarda iyice kolaya kaçıyor.
Koyuyorlar ekrana her konunun uzmanı isimleri, saatlerce yorum yaptırıyorlar.
Günün 24 saatinin yarısından fazlasında ekranlarda bu isimler var.
Basıyorlar düğmelerine, onlar da sus diyene kadar konuşuyor.
Ne bir bilgiye dayalı yorum…
Ne bir doğru düzgün bülten…
Haber kanalı değil bunlar,
yorum kanalı.
Halk TV de bunların başını çekiyor.
Daha önce çoook yazdım.

Ve bilin ne oldu.
Düzce depreminin olduğu gece, Halk TV bir türlü kriz yayınına geçemedi.
Ekranda bir programın tekrarı döndü durdu.
Haliyle sosyal medyadan da tepki çekti.
O tepkilerden birisini dikkatinize sunmak istiyorum.
Gazeteci ve CHP Milletvekili olan Melda Onur’un şu tweetlerine bir bakın:

"Haber kanalını haber kanalı yapan olay anında habere girebilmesidir. Kimse kusura bakmasın. Tekrar programları çok çaresiz görünüyor. Ülkenin en çok izlenen haber kanalı olacaksınız, gece yayın ekibi yok."

"evet, her şey normalleştiğinde gazetecilik, habercilik nedir ne değildir yeniden gözden geçirilmeli, yaratılan ortam medya kanallarını taraftar bültenine döndürdü, içimiz soğusun diye haber/yorum izler olduk, haber almak için değil."

Bu sözlerin altına imzamı atarım.
Üzerine de fazla bir şey söylemem!
Şunu demek kafi:
İsmail Küçükkaya’nın maaşının yarısıyla bir istihbarat birimi kurun, muhabir istihdam edin!

HINCAL ULUÇ’UN ÖLÜMÜ KİMLERİ PANİKLETTİ?

Ölünün arkasından konuşulmaz…
Bu lafı kim söylediyse, hiç ama hiç katılmıyorum sırdaşlar.
İnsanlar bu dünyadan, yaptıkları kötülüklerin hesabını vermeden göçüp gittiğinde, elimizden tek gelen, kötülüklerini dillendirmek olmalı ki, sonraki nesiller, nasıl bir insan olduklarını bilsin.
Görsün.
Duysun.

Hıncal Uluç hayatını kaybettiğinde işte bunu düşündüm.
Öncelikle Allah taksiratını affetsin.
Pek çok insan tarafından iyi hatırlanmayacak.
Nedenleri çok yazıldı çizildi.
Bense medyada tıpkı Ertuğrul Özkök gibi, kurulmasına büyük katkı verdiği toksik kültüre odaklanmak istiyorum.
Ve iyi bir haber olarak, bu kültürün artık bitiyor olmasına…

Arkasından iyi yazanlara bir bakın.
Köşelere çöreklenmiş, kendini herkesin üzerinde gören, kendini şöhretli ilan etmiş bir grup orta yaş üstü erkek!
Gurme desen gurmeler…
Şarabın iyisini, kadının iyisini onlar bilir.
Sırtını patronlara, siyasilere dayayan bu isimler, parayı çuvalla götürdüler.
Medyanın kanını emip posasını çıkardılar.
Özkök mesela Uluç’un ölümünün ardından yazdığı yazısında,
‘rüyamda hala rengarek kağıtta köşemi görüyorum. Hıncal da kağıttan kopamamıştı, medyanın geldiği nokta onu hırçınlaştırdı’ demiş.
Hem medyayı yedi, bitirdiler.
Hem üzgünler.

Ya üç kuruş paraya ömrünü bu mesleğe verenler?
Ya sizin ayak oyunlarınızla işlerinden olanlar?
Ya sizin, haberlerinizle hayatlarını kararttığınız insanlar?

Artık devirleri geçti.
Geçiyor.
O nedenle panikteler.
Ve ‘biz de öldüğümüzde arkamızdan böyle mi konuşulacak’ sorusuyla baş başalar.
Haktır.
Müstehaktır.

keskinkalem@medyaradar.com

Tüm yazılarını göster