Habertürk yazarından bomba yazı! Adalet Müge Anlı'ya mı emanet?
Habertürk yazarı Nihal Bengisu Karaca Müge Anlı'nın programıyla Türkiye gündemine oturan Palu Ailesi'ni köşesine taşıdı
Nihal Bengisu Karaca bugünkü yazısında Palu Ailesi'ni masaya yatırırken aslında bir sosyolojiye de dikkat çekti.
Karaca'nın eleştirisi bununla da kalmadı. Müge Anlı üzerinden yargı ve emniyete de göndermede bulunan Nihal Bengisu Karaca, "An itibariyle algı, adaleti yerine getirmeye
çabalayanın kolluk güçleri ve yargı değil bol reytingli bir tv programı olduğu yönünde. Doğrusu, polis için, savcılar için, yargımız için, hatta devletimiz için bundan daha küçültücü bir tablo düşünemiyorum." ifadelerini kullandı.
İşte Karaca'nın "Adalet, Müge'ye mi emanet?" başlıklı bugünkü yazısı:
Biliyorsunuz, yakın zamana kadar Türk aile yapısına uygun olmayan evlendirme programları ciddi eleştiriler alıyor, halkın ahlakını bozduğu iddiasıyla kınanıyordu. Derken kayıp şahısların bulunmasına yardım eden polisiye sabah programları trend oldu. Ve, aile içinde kalmış birçok suçun ortaya çıkmasını da sağlayan programlarda yer alan öyküler ‘aile’ kavramını ciddi şekilde sınamaya başladı.
Palu Ailesi'nin içine savrulduğu suç ve günah bataklığı ise benzersizliği ile parmak ısırtıyor; ‘kutsal aile’ye dair bütün önkabulleri sarsıyor.
Kim bir adam tarafından tecavüze uğrayan işkence gören ispirto içirilen ve öldürülen çocukların bulunduğu ve hatta bazı kadınların da bu şiddete seyirci kaldığı Palu Ailesi vakasından sonra ‘aile’ kavramının kutsallığına duyduğu inancı sürdürebilecek kadar cesur olabilir?
Cevap: Çok az kişi.
ÇOK BOYUTLU DEKADANS
Konuyu takip etmek de, özetlemek de zor.
Önce aileden bahsedelim: Aile fertleri , Harun ve Havva Palu çiftinin 5 çocuğudur: Fatih, İsa, Emine, Meryem ve Ayşe Melek. Tuncer Ustael ile evlenen Emine’dir. Kardeşi Meryem de Ahmet ile dünyaevine girer. Emine ve Tuncer Ustael çiftinin bir kız bir de erkek çocuğu olur. (Kızın adını bulamadım, oğlanın adı Enis) Meryem ve Ahmet çiftinin de Recep ve Melike adlarında iki çocuğu dünyaya gelir.
Ve günlerdir toplumda infial yaratan hadiseler zincirine bir çerçeve çizelim: Girdiği aileyi mahveden, evlendiği kadının kızkardeşinin yani baldızının ailesini ise yokeden bir ‘damat’ var.
Adı Tuncer Ustael.
Hasta mı usta mı olduğu belirsiz; kesin olan şey, insanların çarpık itikatlarını daha da çarpıtmakta, manuple etmekte yetenekli olduğu kesin. Ama asıl özelliği aile içinde her melanete; işlediği cinayetlere bile müşteri bulabilmiş olması. Bulamadığı zaman elini kana bulamaktan ve etrafını ‘cinleriyle’ tehdit etmekten, Palu Ailesi'ni suç ortağı haline getirmekten geri durmayan biri sözkonusu. Hem katil hem arsız. Bir insan iki aileyi birden mahvedip sonra nasıl Müge Anlı’nın programına katılır sorusunun cevabı hâlâ meçhul. Akla gelen ilk cevap başkalarının beceriksizliğine fazlasıyla güvenmiş olması. Öyle, çünkü Tuncer Ustael, işlediği bütün suçlardan ‘yırtan’ biri.
Nitekim bakın, bugün Ahmet Tahnal, Meryem Tahnal, Melike Tahnal adlı ikisi yetişkin biri çocuk olan üç kişinin ölümünden sorumlu olduğu anlaşılan Tuncer Ustael’in adı, olayların medyaya ilk yansıma biçiminde hiçbir şekilde yer almıyor.
Meselenin ilk hali, medyaya ilk yansıma şekli şöyle:
“…2006 yılında Meryem, kocasının kendisini sattığını söyleyerek İzmit'teki baba evine geri döndü. Ancak kocası Meryem'in peşini bırakmadı. Zaman zaman polislerin araya girerek sonlandırdıkları tartışma felaket bir sonla bitti. Meryem Hanım'ın babası Harun Palu, damadını öldürdü. İşlediği cinayet suçundan 7 yıl hüküm giydi.
İşlenen cinayetin ardından öldürülen eşin akrabaları, Meryem ve ailesinin peşine düştü. Meryem Hanım, çocuğu ve 4 aile bireyiyle birlikte bir servis aracının içinde yaşamaya başladı. Sürekli olarak yer değiştiren aile bireyleri hiçbir şekilde bir eve sığınmadı.
Takvimler 2008 yılının Aralık ayını gösterdiğinde 32 yaşındaki Meryem Tahnal, yaşadığı servis aracından dışarı çıktı. Ardından kayıplara karıştı. İki çocuk annesi kadının izine 10 yıl boyunca hiç kimse rastlayamadı. Meryem'in kaybolmasından bir yıl sonra Meryem Hanım'ın kızı Melike'yi amcası Halit Tahnal gelip aldı. Ancak Melike'den de 9 yıldır haber alınamıyor.”
Şeytanın en büyük başarısı, varolmadığına inandırmaktır derler. Bu, aynı zamanda Tuncer Ustael’in bugünlere nasıl geldiğinin de hikayesi olabilir. Nitekim olanların, yukarıda alıntıladığım versiyonunda adı bile geçmeyen Tuncer Ustael, aslında herş eyin sorumlusudur ve hikaye de klasik bir trajediden öte, içinden toplu histeri ve istismar treni geçen çok boyutlu bir dekadansın özetidir.
YARGIYA GÜVENİ SONSUZ!
İşe aile fertlerini müridi yapmakla başlar damat.
Tuncer’in evlendiği kadın Emine Palu’nun, beyin yerine taşıdığı yastık da, kendisini ‘üç harflilere hükmeden adam’ olarak tanıtması da, Tuncer’e işleyeceği suçlar için oldukça konforlu bir alan sunacaktır.
Ama baba Harun Palu damadının o büyük iddialarına inanmaz; baldız Meryem Tahnal-Palu’nun kıcası Ahmet Tahnal da öyle…
Gelgelelim, aile içi muhalefet Tuncer Ustael için tehdit teşkil eder. O yüzden Emine’nin kardeşi İsa Palu’yu azmettirerek bacanağı Ahmet Tahnal’ı öldürtür. İsa ‘kızkardeşimi satıyordu o yüzden öldürdüm’ der. Harun Palu oğlu hapse gitmesin diyerek cinayeti itiraf eder. Meryem cinlerle korkutularak sessize alınır, hatta mahkemede suçun ‘ağır tahrik’ indirimi almasını sağlayacak bir ifade vermesi sağlanır. Harun Palu, ‘silahta parmak izi olmamasına rağmen’ ifadesi esas alınarak suçu işlemiş kabul edilir. Ne savcı, ne hakim soruştırmanın selameti açısından hayati önem arzeden ‘parmak izi’ detayının üzerinde durur. Harun Palu 7 yıllığına cezaevine girer ve o andan itibaren Tuncer Ustael’in ‘köpeksiz köye denk gitme’ lüksü başlamış olur.
Meryem’in koruyanı yoktur; T.U.’ya inanmayan eşi ölmüş , T.U.’ya inanmayan babası cezaevine girerek saf dışı olmuştur.
Meryem çocukları Melike ve Recep Tayyip ile T.U.’nın oturduğu yerdeki kapıcı dairesine yerleşir. Cehennem hayatı orada başlar. Meryem bazı tanıkların iddiasına göre burada odaya kilitlenecek, işkence görecek; Palu Ailesi'nin kiracısı Fırat Atılım Kaşdaş’ın anlattığına göre, ‘ağaca bağlanarak aç bırakıldığı’ bile olacaktır. Tuncer’in eşi Emine’nin, ‘Meryem kocama tecavüz etti!’ şeklindeki akılalmaz ifadelerinden anlaşıldığına göre de, kendisiyle zorla ilişkiye girilecek ve mürit haline getirdiği aile üyeleri sayesinde bu durum yine Tuncer’in manuplasyonuyla Meryem’in suçu olarak kabul görecektir.
Kim ne kadar bilmektedir bilinmez, ama asıl ürpertici olan Tuncer’in çocuklara yaptığıdır. Meryem’in oğlu Recep’e de tecavüz eden, o bitince Meryem’in kızı 6 yaşındaki Melike’ye tecavüz eden, o da bitince kendi oğlu Enis’e yaklaşan, Palu Ailesi'nin evlerini sattıran, işkence yaptığı Meryem’e kredi çektiren, paralar bitince Harun Palu’nun aile bireylerini kullanarak diğer akrabaları gasp ettiren Tuncer Ustael, tümü ya da bir kısmı doğru olan bu iğrençliklerden ve suçlardan yırtabilmenin yolunun sürekli yer değiştirmek olduğunu bilmektedir. Hem Meryem’e yaptıklarını meşrulaştırıp aileyi Meryem’e düşman etmek için, hem de söz konusu yer değiştirmeleri bir mantığa sığdırabilmek için ‘Meryem, ölen eşinin (Ahmet’in) ailesini kışkırtıyor, peşimize düştüler, bizi öldürecekler” argümanını kullanır. Bu nedenle aile, servis aracı içinde yaşayacak hallere düşer.
Meryem işkencelere katlanamadığı için ölür ve gömülür.
Ondan bir yıl sonra ise iddialara göre Tuncer tarafından sürekli tecavüze uğrayan ve hamile kalmasın diye ispirto içirilen Melike ölür.
Bu zaman zarfında dikkat çeken Meryem’in oğlu Recep’in bir rivayete göre üç kez evden kaçmasıdır. Ancak sonuncu da -bir zahmet- yurda yerleştirilir. Darp izlerini göstererek “Bunları eniştem Tuncer ve dayım İsa yaptı” demiş ve o çukurdan kurtulma şansını yakalamıştır. Ama iddiaları yurda yerleşmesini sağlayacak kadar ciddi bulunsa da, Tuncer’e de, dayısı İsa’ya da herhangi bir suçlama yöneltilmez, ceza almazlar.
Temmuz 2008’de Tuncer’in oğlu Enes de evden kaçmıştır ayrıca. Aile karakola çağrılmış, müridi oldukları Tuncer’i savunan aile “Çocuğu maskeli kişiler kaçırdı” gibi bir açıklamada bulunmuş ve hayret, Tuncer yine yırtmıştır.
Cinayetler ve tecavüzlerle suçlanan ve hiçbirinden ceza almayan Tuncer Ustael, başka suçtan arandığı için 25 Aralık’ta Müge Anlı ile 'Tatlı Sert' programı sırasında gözaltına alınıp hapse atılır.
Hapis hayatı şaka gibidir, 5 gün sürer! Belli ki bu büyük korkunç işleri ıskalanan Tuncer, işlediği daha küçük bir suçtan içeri alınmıştır. Ama bu nasıl olmaktadır?
Hapisten çıkınca Müge Anlı’nın programına katılmaya, kaldığı yerden devam eder. Halk infial yaratmasa, Palu Ailesi cinneti insanların midesini bulandırmasa, daha ne kadar ekrana çıkarılacağı merak konusudur.
ŞİMDİ BU, BİR ‘MUTLU SON’ MU?
Salı günü canlı yayında gözaltına alınır Palu Ailesi.
Gözyaşları sel olur akar. Mutluluk zirve yapar. Çünkü ‘bu adama gerçekten bir şey olmayacak galiba’ korkusu oluşmuştur, halk rahat bir nefes alır. Hikaye biraz daha uzayacak olsa kadim ‘rüzgar eken fırtına biçer’ atasözü kayıplara karışacak, yerini ‘yapanın yanına kâr kalır’ ya da ‘kötülük her zaman kazanır’ gibi yeni atasözleri peydah olacaktır. Neyse ki işler o raddeye varmaz. Olay ‘adalet yoksa bile, Müge Anlı var’ showuyla tatlıya bağlanır.
Ancak iyi reyting alan bir programın daha iyi reyting almasıyla adaletin yerini bulması arasındaki fark ortadadır ve Palu Ailesi'nin hem maruz kaldığı, hem dahil olduğu vahşetten geriye kalan ‘mutlu son’ hayli tartışmalıdır.
Çünkü bize sunulan, verilen malzemeden artakalan mesajlar hiç de iyi şeyler değiller ve açıkçası programın yayınlandığı kanal ve kanalın yakın olduğu ‘muhafazakar-dindar’ iktidar çevresi bakımından da epey sancılı bir çelişki teşkil etmekteler.
ELİMİZDE ŞUNLAR VAR
Zira, her ne kadar Müge Anlı’nın ekibi polisin ve savcıların ‘yıllarca’ yapamadığını yapmış ve bu yönüyle takdiri hak ediyor olsa da, günün sonunda elimizde şunlar var:
- Aile mefhumu iflas ediyor. Aile mefhumunun koruyucu duvarları, çocuk istismarı başta olmak üzere her tür aile içi şiddet hatta cinayet konusunda mağdura değil, faile koruma sağlıyor. Toplu hezeyanlar, toplu tecavüzler ve baskın bir karakterin manuplasyonu sayesinde ve ailenin diğer bireylerinin de suç ortağı haline getirilmesiye yıllarca sümen altı edilebiliyor.
- Din hayatı ve insanı anlamlı kılan en temel unsurdur ama çarpıtılmış itikat bir sapığın eline düştüğünde on kaplan gücüne ulaşabiliyor ve yıkıma neden oluyor.
- Hastaneler, doktorlar çocuk istismarı işkence hadiselerini doğru dürüst rapor etmiyor, ya da ediyorlar ama bu raporlar olması gerektiği şekilde hızlı ve etkin çözüm üretemiyor.
- Polis ve savcı ise hiçbir şekilde işini yapmıyor. Kendilerine sığınan çocukları işkencecilerine geri veriyorlar. Ayrı zamanlarda hem Recep’te hem Enis’te gözlemlenen istismar izlerini biraraya getirip Tuncer’e suç isnad etmeyi bile başaramıyorlar.
- Daha da fenası kolluk kuvvetlerimiz suçun işlendiği mekanlar birden fazla olunca aradaki bağlantıyı kuramıyor.
- Toplumun dine ve aileye verdiği önemi, kendisine sapık bir tarikat kurmak için kullanmış olan bu adamı, devletin adli birimleri, kolluk güçleri değil bir TV programı durdurdu! Demek ki devletimiz görevini yapmıyor, görevini yapan ve işi biraz da showa dökerek hakkıyla tadını çıkaran tek kurum var , o da ATV ve Müge Anlı.
An itibariyle algı, adaleti yerine getirmeye çabalayanın kolluk güçleri ve yargı değil bol reytingli bir tv programı olduğu yönünde. Doğrusu, polis için, savcılar için, yargımız için, hatta devletimiz için bundan daha küçültücü bir tablo düşünemiyorum.