Yoldaşlarım başlıkları eminim heyecanla okudunuz.
Merak ettiniz.
Amma içinizden ‘yahu bre Keskin bu meseleyi bu kadar köpürtmeye ne gerek var?’ da dediniz.
Duyar gibiyim.
Baştan bilmeyenler için meselenin ne olduğunu söyleyeyim.
Sonra köpürtme nedenlerine geçeyim.
Malumunuz sırdaşlarım, geçtiğimiz hafta Habertürk TV’den bir spiker olaylı şekilde istifa etti.
Afşin Yurdakul, mesleği bıraktığını açıkladı, Habertürk TV’den ayrılırken ekrandan veda konuşması yaptı.
Şunları dedi: “Bu meslek büyük bir kıskaçta, demokrasi olmadan, hukukun üstünlüğü olmadan, ifade özgürlüğü el üstünde tutulmadan nefes alamaz. Nefes aldırmak hepimizin görevi.”
Tabii manzara böyle olunca bazı haber siteleri bir 'kahramanlık destanı' yazmaya başladı.
Genç bir kadın gazeteci, ekrandan adeta 'Ülkede demokrasi yok' diye posta koyarak istifa ediyordu.
Güzel hikayeydi.
Peki işin aslı öyle miydi?
Değildi.
Bir kere kimse şu soruları sormamıştı: Yahu madem çok kıskaç altındaydın, Habertürk’te onca sene nasıl çalıştın?
Neye itiraz ettin? Kovuldun mu? Soruşturma mı açıldı?
Ya da haberlerinle sistemi mi sorguladın?
Büyük habercilik yaparak şikayet ettiğin sistemi temelinden mi sarstın?
HİÇBİRİ.
Üstelik şimdiki eşini de defalarca kendi programlarına çıkararak Habertürk’ün ekran gücünü kullanmışken…
Tabii bu soruları akıllarına getirenlerin şüphelerini teyit edecek açıklama Habertürk’ten geldi. Yurdakul’un özel hayatının tüm detaylarını ortaya döken garip bir açıklamaydı bu:
‘’Şikago Üniversitesi öğretim üyesi Profesör Ufuk Akçiğit ile geçtiğimiz hafta İBB’ye ait Beyaz Köşk’te yapılan nikah töreni ile evlenen Habertürk Tv spikeri Afşin Yurdakul eşiyle birlikte yaşayacağı ABD’ye yerleşeceği için Habertürk’e veda etti. Nikahını İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun kıydığı çiftin nikah şahitliğini ise Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Osman Cevdet Akçay, Ciner Medya Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Tekdağ ve Profesör Daron Acemoğlu yapmıştı. Törene aile üyeleri de katılmıştı. Habertürk olarak, sevgili çalışma arkadaşımız Afşin Yurdakul’a kurumumuzdaki değerli çalışmaları için teşekkür eder, değerli eşiyle birlikte yeni yaşamlarında ömür boyu mutluluklar dileriz.’’
Şimdiiiii bu sert açıklamanın perde arkasında ne yaşandı?
Keskin kulaklarıma gelen bilgilere göre, Yurdakul’un giderayak yapmaya çalıştığı kahramanlık girişimi, patron katını çok rahatsız etmiş.
Öyle ki nikah şahitleri arasında yer alan Yönetim Kurulu Başkanı Kenan Tekdağ küplere binmiş.
Ve yukarıdaki açıklamanın yapılmasını istemiş.
Açıklamanın meali şu: Biz kendisini yıllarca çalıştırdık, bizimle hiçbir sorunu da yoktu. Ancak evlendi, mesleği bıraktı, ABD’ye yerleşiyor. Ama giderayak gündem olmak istedi, ekranı kullandı. Biz de büyük özenle gizlediği düğününün tüm detaylarını ifşaladık.
HANGİ AK PARTİLİ YILLARCA DESTEKLEDİ?
Habertürk’ün patron katından gelen en ilginç bilgilerden biriyse şu: Yurdakul’un Habertürk’teki ekran serüveninin başlamasına aslında çok üst düzey bir AK Partili ismin vesile olması. Öyle ki Yurdakul ne zaman başı sıkışsa özel münasebet geliştirdiği bu AK Partili ismin imdadına yetiştiği Habertürk koridorlarında uzun süredir konuşuluyor. Vallahi düşünmeden edemiyorum, bu AK Partili, şu yaşananları eminim yakından takip ediyordur ve aklından ne geçiriyordur?
Habertürk’ün patron katından sızan bir diğer bilgi ise, Yurdakul’un eşinin muhalif çevrelere yakın olması (ki bu zaten Habertürk açıklamasında sık sık vurgulanmış) ve ABD’de kendisinin danışmanlık işlerinde çalışmayı planlaması.
Vallahi burada Keskin Kalem’in milliyetçilik damarı tuttu, çünkü biliyorsunuz yurtdışında iş bulmanın kapısı biraz da Türkiye’yi kötülemekten geçiyor.
Neyse sırdaşlar uzattım. Çünkü bu mesele ilk bakışta basit görünse de, medyamızın düştüğü sefalet ve ikiyüzlülük halini ortaya dökmesi nedeniyle bir turnusol kağıdı işlevi görüyor.
Siz yıllarca etliye sütlüye dokunmadan bülten sunun.
Çalıştığınız ekrana, şimdiki eşiniz, eski sevgilinizi defalarca konuk alın.
Giderayak ekranı bir kahramanlık hikayesi yaratmak için kullanın.
Çalıştığınız yer öfkesinden sizin tüm özelinizi ifşalasın…
Bunlar işin önemsiz kısımları.
Önemli kısmı şu: Ülke tarihinde o kadar bedel ödemiş gazeteci var.
İşinden, ekmeğinden olan…
Hapse giren…
Öldürülen…
Bu cüret, onlara haksızlık değil mi?
Kariyerin boyunca AK Parti’den destek al…
Muhalifliği işten ayrılınca hatırla…
Çalıştığın yerin ekranını kendi kahramanlık girişimin için kullan…
İşte bu ikiyüzlülük, hala iki kuruşa çalışan gazetecilere de, bedel ödeyen meslektaşlara da ayıptır.
Hadsizliktir.
EMEKÇİNİN ÇIĞLIĞI ARŞA ÇIKTI
Yoldaşlarım, siz sözünüzü tutuyorsunuz, ben de tutuyorum.
Bana derdinizi emanet edecektiniz. Ben de sesiniz olacaktım.
Elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum.
Bu hafta köşemde iki emekçiden gelen e-postaya yer ayıracağım.
Biri DHA, diğeri Sabah grubundan. Yine her zaman söylediğimin altını çizeyim: Maillerde yazanlar iddiadır ve ismi geçen herkese, cevap hakkı için sayfam açıktır.
E-POSTA 1:
Merhabalar sayın Medyaradar ekibi, öncelikle daha yaptığınız birçok haberi dikkatle takip ettiğimi belirtebilirim. Ekibiniz DHA ile ilgili birçok durumu ortaya çıkartmış ve önemli haberler yapmıştır. Bugün de sizden önemli bir destekte bulunmanızı isteyeceğim. DHA’da şu an erkek ve kadının yanı sıra yeni ve eski eleman ayrımı yapılmaktadır. Bende ne yazık ki bu kurumda çalışmaktayım. Umarım derdimi size net bir şekilde ifade edebilirim. Öncelikle yapılan zamların ardından DHA 2 ay sonra gecikmeli olarak farklı yatırdı. Fakat personel arasında inanılmaz bir fark var, resmen kişiler birbirlerine girsin diye yapılmış olduğunu düşünüyoruz. Spor servisinde çakışan 4 yıllık bir hanımefendiye 27 bin tl, 18 yıldır aynı masada hanımefrndinin işini yapan kişiye ise 17 bin tl para yatırılmıştır. Ne yazık ki bölgelerde de aynı durum mevcut, ayrım yapılan kişilere yüksek miktarda zam, ötekileştirilen kıdemli personele ise çok düşük maaş veriliyor. Bölgelerde muhabirler arasında 5 bin TL fark var. Bundan dolayı iç karışıklık başladı, fakat Celal bey’e gidildiğinde kendisi “Benim için kıdem önemli değil, beğenmeyen çıksın gitsin” gibi ifadeler de bulunmuştur. Ne yazık ki halimiz ortada, büyük bir kriz yaşıyoruz. Çalışmayan insanlara çok çok zam, gece gündüz Çalışanlara ise çok düşük zam. Bu devirde bu olabilir mi ya, çoğumuz israfa etmeyi düşünüyoruz.
E-POSTA 2:
Merhabalar... Sizden bir ricam olucak basin calisani olarak derdimizi anlatacagimiz mecra bir siz kaldiniz 25 yillik calisma hayatimla ilgili kisa bir yazi yazdim biraz serzenis biraz duygusal sayfanizda bana yer verirseniz sesimi duyurabilirsem cok mutlu olurum kolay gelsin iyi calismalar...
TURKUVAZ MEDYA GRUBU VE SABAH'A MEKTUP
23 yaşındaydım, askerden geldim... Öncesinde 4-5 yıl gazetecilik geçmişim vardı. Ayağımın tozuyla SABAH gazetesinin Balmumcu’daki binasında 2004 yılında gece sayfa sekreteri olarak göreve başladım. Çok mutluydum; Türkiye’nin 2 büyük gazetesinden birinde mesleğimi sürdürecektim. O yıllarda güzel paralar kazanıyorduk, asgari ücretin 3 katı maaş alıyordum. Orta gelir sınıfındaydık, ev araba taksitine girip alabiliyorduk.
Sonraki yıllarda enflasyon yavaş yavaş tırmanmaya başlamıştı. SABAH gazetesi el değiştirdi. Yönetime Albayrak’lar geldi. Artık enflasyonun altında zamlar almaya başlamıştık. Örneğin, enflasyon yüzde 30’ken biz yüzde 8 zamla yılı tamamlıyorduk. Düşük zamlarla yılları geçirdik. Tüm sektörlerden geride kalmaya başlamıştık. Hakkımızı talep ediyorduk, sevgili yöneticilerimiz bizlere kulak asmıyordu. Birkaç yıl sonra evlendim. Birinci, ikinci çocuk derken ekonomik olarak daha da zorlanmaya başladım. Gececi olduğum için gündüz boş vaktim oluyordu; başka bir gazetede de gündüzleri çalışmaya başladım. Yıllarca iki iş yaptım. Çocuklar büyüdükçe masraflar artıyordu; geceli gündüzlü çalışmama rağmen harcamalarımıza yetişemez oldum. Çocuklarım babalarını bazen günlerce göremiyordu. Sabah evden çıkıp gece yarısından sonra eve dönüyordum ve onları özlüyordum.
Türkiye’nin en büyük medya kuruluşunda çalışıp bu şekilde hayat sürmek hem yorucu hem de çok üzücüydü. Hızla yükselen enflasyon iyice bunaltmaya başlamıştı. Her zam döneminde sevgili yöneticilerimizle toplantı yapardık; derdimizi, sıkıntılarımızı anlatırdık, aynı sonucu alacağımızı bile bile... Hiçbir şey değişmiyor, günden güne sıkıntılar büyüyor, çekilmez hal alıyordu.
Yeni binamıza taşındık, oldukça lüks bir yerdi. Maaşımız, oturduğumuz sandalyenin fiyatından düşüktü. Varlık içinde yokluk çekiyorduk. Pandemi dönemi başladı. Bizim maaşlara yapılan üç kuruşluk zamlar, enflasyondaki artışın çok altında kalmaya devam ediyordu. Diğer sektörler bizi çoktan geçmiş, kazancımız asgari ücret seviyelerinde takılmıştı. Yöneticilerimizin umurunda değildik. Çok da yoğun çalışıyorduk. 19 yıl tüm çilesini çektim bu gazetenin, seçim dönemleri günde 4 miting için sayfalar yıkılıyordu, nefes alamıyorduk. Ramazan aylarında iftar öncesi, iftar vakti, iftar sonrası mitingler… Deli gibi çalışıyorduk, orucumuzu açamadığımız günler oldu. Elimizden geldiğince özverili çalışıyorduk. Emeğimizin karşılığını alamıyorduk.
Son bir yıldır artık yorulmuştum ve maaşlarımız çok düşük olduğu için bu sektörde çalışmak istemiyordum. İşten çıkarılanların yerlerine stajyerler alınıyor, hiç tecrübeleri olmadığı halde bizimle aynı maaşı alıyorlardı. Aslında aldıkları paralar normaldi. Biz 15-20-25 yıllık çalışanlara yapılan çok büyük ayıptı. Ve 2023 zam dönemi gelmişti; yine hüsran yaşadık. Artık geçinemediğim için, çok sevdiğim işimden ayrılmak istiyordum. Sevgili yöneticime talebimi ilettim. EYT’den işten ayrılanlar olmuştu. İyice küçülmüştük, iş yükümüz artmıştı. Yöneticim temmuz zam dönemine kadar çalışmamı istedi; yoğun seçim dönemini kazasız belasız atlatmak istiyordu. Ben de kabul ettim. Tazminatımı biraz daha yükseltip işten ayrılacaktım, yöneticimden de bu sözü almıştım. Zam zamanı geldi, yoğunluk bitti ve hak ettiğim zammı bana vermek istemediler. “Ya şimdi ayrılacaksın ya da çalışmaya devam edeceksin” dediler.
Ben bu gazeteye 19 yıl emek verdim. Günlerce eşimi, çocuklarımı görmeden çalıştım. Burada büyüdüm, burada yaşlandım. Sonuç: Zamdan önce işime son verdiler. 19 yıllık gazeteciyi asgari ücretten işten çıkardılar. Onca yıllık emeğimin karşılığı olarak 278 bin TL tazminatı reva gördüler. Ve bu parayı da iki taksite böldüler. İŞKUR’a işsizlik ödeneği için başvurdum. Pandemi döneminde koskoca TURKUVAZ MEDYA GRUBU, çok ihtiyacı varmış gibi Kısa Çalışma Ödeneği’nden faydalanmıştı. Bu yüzden 10 ay ödenek almam gerekirken, 6 ay alacağımı öğrendim. Normal şartlarda, iyi bir patronum olsaydı, başka birçok sektördeki muadillerimin almakta olduğu 35-40 bin TL maaşı bana verseydi, 1 milyonun üzerinde tazminat alabilirdim. Bunun da en doğal hakkım olduğunu düşünüyorum. Çocuklarım için yatırım yapabilirdim. Ama hiçbirini yapamadım.
Çok sevdiğim, doğup büyüdüğüm bu şehri sizin yüzünüzden terk ediyorum. Hakkımı helal etmiyorum.