HABERE GÖNDERDİĞİ MUHABİRİNİN OYALANDIĞINI GÖRÜNCE KIZIP 10 KM.KOVALAYAN HABER MÜDÜRÜ KİM?..

Foto muhabiri canının tehlikede olduğunu görünce direkt olarak çıkıp kaçmaya başladı. Haber müdürü ise `Sen hâlâ nasıl büroda olabilirsin?´ diye bağırarak kovalamaya başladı. Kovalamaca Kızılay´a kadar devam etmiş.

Anneme gazeteci olduğumu söylemeyin o beni normal bir insan sanıyor


Sakın ha; ana başlığa bakıp da benim gazeteci olmaktan dolayı şikâyet ettiğimi sanmayın... Aksine zorunlu olarak bu mesleğe başlamış olmaktan çok da mutluyum. Çünkü sadece bu meslekte bu kadar fazla renkli, oldukça delirmiş ve bir o kadar da ilginç insanı tanımak fırsatını buldum.

Galiba bu mesleğin, insanın içindeki garip yönleri ortaya çıkaran bir yönü de var. Benim tanıdığım tuhaf insanların yanı sıra dünya ölçeğinde, sektörde çalışan garip insan sayısı da hayli fazla.

Global bir trend söz konusu anlayacağınız...

Bugün ağırlıklı olarak dünyadan bazı örnekler vererek anlatmaya çalışacağım tuhaflıkları. Bu arada Türkiye de olacak tabii ki... Ancak olayları yaratanların adını vermeyeceğim. Amacım dedikodu üretmek filan değil, sadece okuyucuyu bizim dünyamıza çekerek biraz eğlenmelerini sağlamak.


Tek manşetle gelen şöhret

New York´un zengin tabloid gazetecilik kültüründen bahsedilirken New York Post´tan bahsetmemek de mümkün değil tabii ki...

Bu gazete sadece tek bir manşetle basın tarihindeki yerini aldı.

Bir gün New York´ta, üstsüz kızların dans ettiği barda, kafası kesik erkek cesedi bulundu. Ve New York Post doğal olarak ertesi gün bu olayı birinci sayfaya taşımaya karar verdi.

Editörler birçok fikir ortaya attılar. Aralarından bir tanesi `Bazen çok yaratıcı olmaya gerek kalmayabiliyor. Bu da o durumlardan bir tanesi. Bazen olayın kendisi o kadar ilginç olabiliyor ki; sadece olayı düz anlatan bir başlık atılsa yetebiliyor. Bugün bunu yapalım´ dedi ve gazete ertesi gün şu manşetle çıktı:

HEADLESS BODY

IN TOPLESS BAR

Bu manşet gazetenin adını tarihe yazdırdı. Çünkü `Üstsüz barında kafasız vücut´ başlığı içinde birçok anlamı içeren ve o kadar da düz bir anlatım biçimiydi.

Üstsüz barlarına gidebilen adamların kafasız oldukları, bu durumda kafanın tamemen koparılmış olması gerçeğinden yola çıkılarak anlatılabiliyordu.


Keşke gazete yerine barı almış olsaydım

Bir zamanların dev Tribune gazetesini, 1958 yılında Jack Whitney adlı bir işadamı satın almıştı. Tribune´ün zemin katında bir bar vardı.

Gazetenin çalışanları `Ben biraz aşağıya iniyorum´ diye çıktıklarında bu işe mutlaka sarhoş dönecekleri anlamına geliyordu.

Bir gün patron gazeteyi gezmeye geldi. Yayın yönetmeni Jim Bellows, patronu bir kadeh içki ikram etmek için aşağıdaki bara davet etti.

Patron barda bir tek attıktan sonra rahatladı ve editörüne `Keşke gazeteyi satın alacağım yerde bu barı satın almış olsaydım´ dedi.

Bu da patronların bazı duygularının globalleşmiş olduğunu gösteriyor bana.


Haber müdürü 10 km kovaladı

Mesleğe başladığım ilk yıllarda, Ankara bürosu Gaziosmanpaşa semtinde bulunan bir gazetedeydim. Bir gün tam karşımda oturmakta haber müdürü, foto muhabirini çağırdı ve `Fırla, çabuk şu adrese git, bir olay oluyor´ dedi. Foto muhabiri hemen odadan çıktı. Ancak ben çıkış edasından bir olayın yaklaşmakta olduğunu anlamıştım. Çünkü çıkarken havası `Sabah sabah kim acele edecek yahu´ der gibiydi. Haber müdürünün huyunu iyi bildiğimden ben tedbirimi aldım ne olur olmaz diye.

Aradan bir buçuk saat kadar geçti. Foto muhabirini olay yerinde zannederken o birden içeriden gülerek geldi. Aklına bir fıkra gelmişti ve bunu haber müdürüne anlatacaktı.

Müdür onu görür görmez kıpkırmızı kesildi öfkeden. Da